Rebiul Evvelin 12. Gecesi – ve Muhammed den Öncesi – Muhammed den Sonrasi
(Kar©glanin
17 Aralık 2015 Vaazi)
Rebiul Evvel 2015
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
فَسُبْحَانَ اللَّهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ وَلَهُ
الْحَمْدُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَعَشِيًّا وَحِينَ تُظْهِرُونَ
يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ
وَيُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَكَذَلِكَ تُخْرَجُونَ
Sadakallahul
Aziym RUM Suresi 17 – 18 – 19. Ayetler
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Fe subhânallâhi hîne tumsûne ve hîne tusbıhûn. Ve lehul hamdu fîs
semâvâti
vel ardı ve aşiyyen ve hîne tuzhırûn. Yuhricul hayye minel meyyiti ve
yuhricul meyyite minel hayyi ve yuhyil arda ba’de mevtihâ, ve kezâlike
tuhracûn.
Meali :
Öyleyse akşama dogru ve sabaha dogru Allah’ı tesbih edin. Yerdekiler ve
göktekiler Yatsidan sabah ererken Karanlikdan aydinliga gecerken hep
ona hamdederler. işte O saatlerde aynen O, ölüden diriyi çıkarır ve
diriden ölüyü
çıkarır. Veya arzı (toprağı), ölümünden sonra diriltir. Ve işte (tıpkı)
bunlar ve benzerleri gibi sizlerde (topraktan) çıkarılacaksınız, veya
ölümden sonra hayata döndürüleceksiniz.
Sadakallahul Aziym RUM Suresi 17 – 18 – 19. Ayetler
—oOo—
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ قَالَ؛ قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ؛
إِنَّمَا مَثَلِي وَمَثَلُ
أُمَّتِي كَمَثَلِ رَجُلٍ إِسْتَوْقَدَ نَارًا فَجَعَلَتِ الدَّوَابُ
وَالفَرَاشُ يَقَعْنَ فِيهِ فَأَنَا آخِذٌ بِحُجَزِكِمْ وَأَنْتُمْ تَقَحَّمُونَ فِيهِ
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi
ve Sellem Buyurdular
“Benimle ümmetimin durumu; Bir
adamın ateş yakıpta hayvanların ve böceklerin o ateşe hücum etmeleri
gibidir. Ben ise sizin kemerlerinizden sıkıca tutuyorum sizler ise o
ateşe yüz üstü
girmeye zorluyorsunuz.”
( Hadis-i Şerif , Müslim, Sahih, Fezail, 6. H.No; 2284 )
عَنْ إِبْنِ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللهُ عَنْهُمَا قَالَ؛ قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ؛
مَنْ وُلِدَ لَهُ ثَلَاثَةٌ فَلَمْ يُسَمِّ أَحَدَهُمْ مُحَمَّدًا فَقَدْ جَهِلَ
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Kimin üç (erkek)
evladı olur da onlardan birine “Muhammed” ismini koymaz ise cahillik etmiştir.”
( Hadis-i Şerif , Et-Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir, c.11.s.71. H.No;11077;el-Heysemi, Mecmeu’z-Zevâid, c.8. s.49 )
Allahümme Salli ala Seyyidina Muhammedin ve ala elihi ve eshabihi vesellem
Yolculugumuza başliyoruz :
Daha önceki vaazlarimizde demişdik ki Bendeki , yani benim bedenimdeki
sen
ile , ben seni , nerde olursan ol bulabilir ve ne haldesin bilebilir ve
seninle alakli olan herşeyden haberdar olabiliri demişdik. Sende
Sendeki beni Bulabilirsen sende beni , ben her nerde olursam olayim, her
halde olursam olayim, o beni, bilebilir bulabilirsin,
ve benimle alakali şeyleri bilebilirsin.
Yunus Emre Efendimiz bunu şu ilahisi ile en güzel bir dil ile anlatmiş
Seni Ben Severim Candan İçeru
Yolum vardır bu erkandan içeri.
Beni bende demem, bende değilim,
Bir ben vardır bende, benden içeru.
Nereye bakar isem dopdolusun,
Seni kanda koyam benden içeri!
O bir dilberdürür yoktur nişanı,
Nişan olur mu nişandan içeri.
Beni benden
sorman, bende değilim,
Sûretim boş yürür dondan içeri.
Beni benden alana ermez elim,
Kadem kim basa sultandan içeri.
Tecelliden nasib erdi kimine,
Kiminin maksudu bundan içeri.
Kime didar gönünden şule değse,
Onun şulesi var günden içeri.
Senin aşkın beni benden alıptır,
Ne şirin dert bu dermandan içeri.
Şeriat, tarikat yoldur varana,
Hakikat, marifet,
andan içeri.
Süleyman kuş dilin bilir dediler
Süleyman var Süleyman’dan içeri.
Unuttum, din diyanet kaldı benden.
Bu ne mezhepdürür dinden içeri.
Dinin terkedenin
küfürdür işi,
Bu ne küfürdür imandan içeri.
Geçer iken Yunus şeş oldu dosta,
Ki kaldı kapıda andan içeri.
Yunus Emre
Ve benden icerde olan ben e, Nefis denilir, ve onu bulan “Nefsini bulan ve bilen, Rabbini bilir”
Rabbini bilene, Gaipde kalan bir nesne olabilirmi!
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ
ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ
لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ
وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلاَّ يَعْلَمُهَا وَلاَ حَبَّةٍ فِي
ظُلُمَاتِ الأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ
فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ve indehu mefâtihul gaybi lâ ya’lemuhâ illâ huve, ve ya’lemu mâ fîl berri vel bahr(bahri), ve mâ
teskutu min varakatin illâ ya’lemuhâ ve lâ habbetin fî zulumâtil ardı ve lâ ratbin ve lâ yâbisin illâ fî kitâbin mubîn.
Meali :
Gaybın anahtarları yalnızca
O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da
bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da
hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta
“Kitab-ı
Mübîn”de bulunmasın.
Sadakallahul Aziym EN’AM Suresi 59. ayet
Peki Bu Kitabi Mübin Nedir Nerededir ? Denilince
Ve Allah,
Kainati, bir noktadan acarak patlata patlata halkettigi varsayiliyor, yani BIGBANG Teorisi.
Yani eger Kainat Büyük Kuran ise, o acilmadan önce toplu vaziyette ise,
ve insan ogluda insan olmadan önce tohum ise meni ise
toplu vaziyette ise, ve meni denen mayinin icinde binlerce sperma
füzesi vardir, her füzenin icinde yeni kainatin haritasi yazili, yani
acilinca kainat olabilcek yapida bir yazilim, yani insan bedeni, kainati
alemin haritasi deyip duruyorduk, işde
o insan olacak yazilim ise, bir damlacik kanda yazili.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
خَلَقَ الْإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ
Halakal insâne
min alak.
Meali
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
O, İnsanı bir alaktan yani Kan PIHTISINDAN yarattı.
Sadakallahul Aziym ALAK Suresi 2. ayet
Ve yine
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ
عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلًا
ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخًا وَمِنكُم مَّن
يُتَوَفَّى مِن قَبْلُ وَلِتَبْلُغُوا أَجَلًا مُّسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ
تَعْقِلُونَ
Huvellezî halakakum min turâbin summe min nutfetin
summe min alakatin summe yuhricukum
tıflen summe li teblugû eşuddekum summe li tekûnû şuyûhâ(şuyûhan), ve
minkum men yuteveffâ min kablu ve li teblugû ecelen musemmen ve
leallekum ta’kılûn
Meali :
O ki, sizi
topraktan yarattı. Sonra bir nutfeden, sonra bir alakdan (rahim
duvarına asılı bir damladan). Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarır ki
sizin en kuvvetli çağınıza ulaşmanız, daha sonra da yaşlanmanız için. Ve
sizden bir kısmı, ihtiyarlamadan
önce vefat ettirilir (öldürülür). Ve (bir kısmınızın da) belirlenmiş
bir süreye ulaşmanız için. Ve umulur ki siz böylece akıl edersiniz.
Sadakallahul Aziym MU’MİN Suresi
67. ayet
işde insan olabilcek bir tohumun bütün
yazilimi, o sperma füzesinin icindeki, bir adet hemoglobinde yazilidir.
bunu cooook cok önceki bir vaazimizda yazmişdik. ve o hemoglobine
Rabbimiz işde alak diye isim vermiş,
ve alak yani kan hücresi yani hemoglobin acilinca:
Kainatta
imanin büyüklügü ve zulmet ve karanligin agirligi ve kara deliklerin
oluşmasi. (Kar©glanin 14.05.2014 Vaazi) Adli vaazimizdan alinti yaparak
DOLAŞIM SİSTEMİ
• KAN : Her 4-5 saniyede bir oksijen alır.Heyecan anında ya da güç
harcandığında kan akımı dakikada 20 ya da daha fazla litreyi bulabilir.
• ALYUVAR : Vücudumuzda
25 milyar adet alyuvar bulunur. Bu da 1 litre kanda yaklaşik 5 milyar
kırmızı kan hücresine karşilık gelmektedir. Her gün bunlardan 25 milyonu
(yani yaklaşik %1’i) ölerek yenileniyor. Yani saniyede 300bin kadar
kırmızı kan hücremizi
kaybediyoruz. Bir alyuvar,120 gün yaşar. Bu alyuvarlar yan yana
getirilmeleri halinde bir futbol sahası büyüklüğündeki alanı
kaplayabilirler. Sıraya dizilmeleri halinde ise 50 bin kilometrelik bir
zincir oluştururlar. Tek bir kırmızı
kan hücresinin bütün vücudumuzu dolaşması 20 saniyeden daha kısa
sürmektedir.
• DAMARLAR : Vücuttaki tüm damarlardan oluşan müthiş ağın uzunluğu 100 bin km’yi bulur. Bu da dünyanın çevresini
2 kez dolaşabilir.
—oOo—
ve yukardaki müminun
suresindeki ayette anlatilan, insanin ilk hali turab, yani toprakdaki
elementler zinciridir, yani onlari bitkiler alir, elma olur armut olur,
bilmem marul, sogan, karpuz ,kavun,….
olur. ve onlari yeriz vücuda girer, ve onlar sonra bir cignem et
olurlar, yani nutfe cignem et olurlar, yani hayvanlar ot yiyince onlarda
nutfe olur veya biz yiyince bizde hücre nutfe cignem et olur, biz bu
seferde bir cignemde et yiyince bunlar
birleşir, sonrasi icin ise rabbimiz alak olur diyor, yani kan hücresi
alyuvar akyuvar ve hemoglobine dönüşür. kan hücresi yani (3 unsurdan
oluşur: akyuvar alyuvar hemoglobin) ve sonra onun dişi olanini yaratiriz
buyuruyor , yani X
kromozumunu yaratiyor veya aliyor, yani X aksesini, yani ilk defa yeni
kainat olcak cocugun kooordinat sistemi oluşturulurken, önce X aksesi
meydana getirliyormuş yani “TIFLE” dişi yani horizontal yatay akse
vaginal, sonra erkek yani Y aksesi, dikey,
erkek oluşturuluyor, yani kainatin neresinde oldugu belirlenir, ve onun
üzerine, yeni bir kainat bina edilcek, yani yeni bir yildizin dogaci
koordinatlar belirlenmiş olur, ve bunu tespit eden yer de kalpdir, ve
kalpde okunur yazilir ancak o. kani tek
okuyan okuyucu, akil Kalp aklidir. kan ise iliklerinin icinde
oluşmakda. yani o kainatin yeni yazilimi, yeni version bir kainat
yazilimi, işde iliklerin icinde yazilmakda, ve insanin en ucuna
acbüzzenb deniyor, yani en uc noktasindan cikan yeni bir kainat
yazilimi. ve o yazilim kadindaki yazilim ile bir araya gelince, ve
yarişi kazanan spermadaki yazilim, yeniden bir yildiz ve, haritayi
kainat olarak dogmakda.
ve senin cekirdegine ayni elma cekirdegi gibi, yeni bir elma veya elma ormani yazilmakda, yani
senin tohumunun icinde, senin soyunda gelebilcek olan bütün versiyonlar yazili, ic ice kainatlar zinciri halinde.
Ve muhamedin nurunun eski peygamberlerdeki halinin, o peygamberin
alnindaki nur olarak taşindigi rivayetleri var. öyle olunca,
senin üc nesil sonra dogacak torunun, senin alninda saklaniyor. ve
letaiflerinden biri olan nefs letaifinin yeri olarak işde, iki kaşinin
arasi gösterilir. yani senin dogacak olan dördüncü ve yedinci batim bir
torunun işde iki kaşinin
arasindaki o nefs gözündeki nur olarak yansimakda.
senin en son
bilgilerin, yeni cekirdegine aktarildi, ve sen kainatin haritasi idin,
ve cekirdek verdin tohum verdin,ve kainatin dürüldü, senin kainat
dürülürken,
sana hic bir zarari dokunmadi mesela degilmi, sonra o cekirdek, bir
anne yumurtasinda can bulunca, yeniden acilmaya başladi, sanki katlanmiş
bir muska gibi, her gün bir kac satir daha acilmakla, taa bir cocuk
olup dünyaya gelince, senin cocugun olarak
sen yeniden dogdun, ve kainatin bir iken, patladin iki oldun
genişledin, senin parcalarin bir ileriye gecdi. insanda 5 olay olmakda
1 – dürülme, yani tohum verme, yeni yazilim.
2- Acilma yeniden cocuk olup dogma
3 -genişleme yani almanyadan cikolata, fransadan bouget, türkiyeden baklava, derken yedin yedin, büyüdün genişledin.
4 – Dagilma : genişlerken hergün ölen hücrelerini degişik yerlere dökerek ve oksijen alip karbondioksit vererek işde dünyaya dagildin
5 -Haşr hadisesi
ile ise senin baban olcak
adam, ve annen olcak kadin, seni oluşturmadan önce, işde tekrar
toplancaksin, ve yine amasyadan elma manavgattan portakal, mandalina,
egeden incir zeytin, derken senin parcalarin olacak maddeler toplandi.
ve onlarin özünden sen tohum olarak
yeniden toplandin haşroldun , ve haşrolurkende hesabin bir yandan
görülüyor oldu. zeytin ise yagin cikarilmak icin, preslendin ezildin,
viccirak cehenneminde yagin cikarildi. bugday isen ekmek olcaksan,
degmende yine ögütüldün
üstüne bilal habeşide oldugu gibi degmen taşi bastirtdilar, eze eze un
ettiler, yetmedi yogurdular, yetmdi ateşe verip pişirdiler, yetmedi
agizda lokma lokma cignendin. Yine eger ismail gibi koyun koc isen, yine
bogazini kestiler, kanini akittilar,
derini yüzdüler, vay aman allahim, ismaillik bumu, bu ya, ne sanirsin,
sonra etini param parca ettiler, kemiklerinide kirdilar, ve sonra dogram
dogram dogradilar, sonrada ateşe vurup pişirdiler, cehenneme sokdular,
sonrada cignem cignem yediler ,eziyete
bak aman Allahim.
yani senin dürülmen yeni bir kainat olmak icin
lazim olan, yine dagilman parcacik meselesi icin, yani topraga yeniden
karişmak icin, topraga karişman yeni bir versiyonunun yogrulmasi icin
lazim olan.
ve ihlas
suresindeki ehad, o bir tek bütündür, ondan başka bütün yok digerleri hepsi parcacik demekdir.
—oOo—
Mehmet Okuyan hoca bizim vaazi dinlemiş herhlade, ve bizim atomlar da
canli, duyarlar, yine bitikler canlidir sözümüze itiraz edip, kurandan
delil göstermeye calişiyor, ve onlar cansizdir duymazlar demeye
kalkiyor, ve ve bizimle sidik yariştirip ” ben senden daha iyi hocayin”
demeye kalkiyor.
Bre a…
hoca peygamberimizin mucizelerinden biriside, senin hocan mustafa
islamoglunun anlatip durdugu, Ebû Cehil’in Elindeki Taşlar meselesi, sen
bunuda yalan uydurma dersin, peygamber mucizesinide yalan dersin
herhalde.
Bir gün Ebû
Cehil, Peygamber Efendimiz’i denemek istedi.
Avucunun içine taş parçaları saklayarak Peygamberimiz’in
yanına gitti.
”Göklerin sırrından haberin varsa ve gerçekten peygamber
isen, bil bakalım avucumda gizlediklerim
nedir?” diye sordu.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurdu: ”Elindekilerin ne
olduğunu ben mi söyleyeyim? Yoksa hak peygamber olduğumu
avucunda sakladıkların mı söylesin?” Ebû Cehil, ”İkinci
teklifin mümkün
değil, olamaz” dedi. Peygamber Efedimiz,
”Allah’ın kudreti, daha da ötesine kadirdir” buyurduğunda
Ebû Cehil’in elindeki taşlar kelime-i şehadet getirmeye
başladılar. Her bir taş ”lâ ilâhe illallah, Muhammeden
Resûlullah” dedi.
Ebû Cehil taşlardan bu sözleri duyunca öfkeyle onları yere
attı.
—oOO—
yine bitkilerin anladigi duyduguna peygamberden delil
Haceti defiyesni yapamsi icab eden bir yerde
peygamberimiz agaclari Çağırdılar, kendini örtmelerini gizlemelerini istediler, ve agaclar ona dogru gelip onu gizlediler.
—oOo–
Mâlûmdur ki, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ashâbına
vaaz ederken mescid direklerinden bir hurma kütüğüne dayanır, öyle
sohbet ederlerdi. Bu hurma kütüğü de, kendisine Hazret-i Peygamber
-sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘in yaslandığını duyar, bu mazhariyetle
mes’ûd olurdu.
Gün geldi, mescidde sohbet dinleyen ashâb o
kadar çoğaldı ki, sahâbelerin mühim bir kısmı, kalabalıktan Rasûlullâh
-sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘in mübârek
yüzünü göremez oldular ve:
“-Yâ Rasûlallâh! Bizler, mescid
hayli kalabalık olduğundan mübârek yüzünüzü göremiyoruz!” diye haklı
olarak şikâyette bulundular.
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu
aleyhi ve sellem-‘den mescide bir minber yapılmasını ve O’nun bu minbere
çıkarak hutbesini îrâd etmesini taleb ettiler.
Bunun üzerine
mescide bir minber yapıldı.
Nûr-i nübüvvet, Varlık Nûru, artık bu minbere çıkarak sohbet edecekti.
Fakat Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘in ilk minbere çıkışında
beklenmeyen mûcizevî bir hâdise
oldu:
O Âlemlerin Efendisi’nin daha evvel hutbe okurken
kendisine yaslandığı hurma direği; duyan, düşünen, hicran ve hasret
içinde kavrulan bir insan gibi feryâd u figân ile âh edip inlemeye
başladı.
Bu, derin ve yanık bir ney sadâsı gibi öyle içten bir
seslenişti ki, o sohbet meclisinde bulunan, genç ve yaşlı, bütün
mü’minler bu feryâdı duydular. Feryâd bir sadâ olmaktan da çıkarak,
âdetâ bir muzdarip lisân hâline geldi.
Bütün ashâb, kuru bir
hurma ağacının bu kadar yanık bir sesle içindeki hasret ve ızdırâbını
ifâde etmesi karşısında hayret ve dehşet içinde
kaldı.
Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh-, beyitlerinde bu hâdiseyi şöyle hulâsa eder:
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, minberden indi ve mübârek elleriyle hurma
kütüğünü okşayarak:
“-Ey hurma kütüğü! Ne istiyorsun? Bu feryâdın niye? Nedir bu hâlin?” diye derin bir anlayışla sordu.
Hurma kütüğü, kendi hâl lisânı
ile konuşmaya başladı. Sıcak göz yaşları içinde dedi ki:
“-Yâ
Rasûlallâh! Senin hicrânın beni yaktıkça yaktı. İçime târifsiz bir gam,
keder ve hasret doldurdu. Daha evvel hutbe vakitlerinde
senin dayandığın o tâlihli ve mes’ûd direk bendim. Şimdi ise beni
terkettin; bir minbere yükseldin. Şimdi senin mesnedin o minberdir.
Fakat ey Allâh’ın Rasûlü! Lutfen ve merhameten bana hak ver, dünyâda
hangi varlık senin bu hicrânına tahammül edebilir?
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, hurmanın bu derûnî muhabbet feryâdı karşısında onu tesellî sadedinde dedi ki:
“-Ey hurma kütüğü! Mâdem ki feryâdın böyle bir ayrılık acısındandır, dile benden, ne dilersen!..
İster misin, Allâh’a yalvarayım da; seni doğunun batının bütün
insanlarına meyve yetiştiren
yemyeşil, dipdiri bir ağaç yapsın? Yâhut seni bir cennet fidanı,
cennette bir servi fidanı yapsın ki, sonsuzluğa kadar en güzel, en tâze
vücûdlar gibi genç ve dilber kalasın!..”
Bu iltifâta
mazhar olan hurma kütüğü, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘den,
yakıcı ve kavurucu aşkının bir tezâhürü olarak şu talebde bulundu:
“-Yâ Rasûlallâh! İkisini
de istemem. Tek arzum, sende fânî olmak, bunun için de beni gömüp yok
etmen, beni bu fâni vücûdumdan kurtarmandır. Çünkü bir ağaç ne kadar
taze ve güzel olursa olsun gıdâsını
güneşten ve sudan alır. Halbuki benim hayâtım, senin nûrâniyetinin
nûruyla beslendi. Sana destek olmanın, senin hararetinle ısınmanın,
sende yanıp kavrulmanın lezzetini tattı. Ben artık bu hoş ve tatlı
hazdan ayrılamam. Dâimâ
bâkî olanı isterim. Beni öylesine göm ve yok et ki, sende senin biricik
nûrun içinde dirilip ebedî olayım.”
“(Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-), o hurma
kütüğünü toprağa gömdürdü. Tâ ki kıyâmet gününde insan gibi dirilsin!”
—oOo—
Devenin Sahibini Şikayet Edişi
Mehdî
b. Meymûn anlatıyor: Muhammed b. Abdillah b. Ebî Yâ’kûb, Hz. Hasen b.
Ali’nin kölesi Hasen b: Sad aracılığıyla Abdullah b. Ca’fer’in şöyle
dediğini anlattı:
-Bir gün Rasûlüllah
(s.a.v) beni terikesine bindirdi ve kimseye anlatmamam şartıyla bana
gizlice bir şey söyledi. Onun (yolculukta tuvalet için) en hoşuna giden
şey kendini gizleyebilecek bir hedef ya da dalları yerlere sarkmış
yabanî hurma fundalığı olurdu.
Bir kere Ensar’dan birinin bahçesine girmişti. Orada bir deve vardı.
Deve Rasûlüllah’ı görünce inleyerek gözlerinden yaşlar boşalmaya
başladı. Nebî (s.a.v) yanına gidip kulak dibini eliyle sıvazladı deve de
sakinleşti: Efendimiz: Bu devenin sahibi kim?” diye sordu. Ensar’dan
genç biri gelip, “benim” dedi. Efendimiz de:
“Allah’ın sana
bahşettiği bu hayvan hususunda Allah’tan korman gerekmez mi idi! Çünkü,
o senin kendisini aç bırakıp yorduğunu bana şikayet etti.” buyurdu.
Müslim hadisi “yabani hurma” kelimesine kadar nakletti. Diğer kısmı da
Müslim’in şartına uygundur.
(Müslim
342 ve 2429, Ebû Dâvûd 2549, Müsned 1/205, Beyhakî Delâil 6/26, İbni
Mâce 340, Kadı Ebû Yâvla Müsned 12/6787,6788, Beyhakî Sünen-i Küb-ra
8/13, 1/94, Hakim 2/100: Ebû Avane Müsned
1/176, 117, İbni Ebî Şeybe Musannef 11/493 no 11805.)
A a…. bunlarin hepsi uyduruk degilmi ha, sana göre tabi
—oOo—
Başka konuya gecersek, Elma agaci baharda dirilip kalkip, bütün
gayretini
gösterip, yaprak aciyor, sonra cicek aciyor, ve ciceklerini bir
dölliyen olunca, meyva veriyor, sonra o meyva büyüyor, sonra ermesi
gerekiyor, ve güneşi yedikce kizariyor erip tatlaniyor, ve en sonunda
tatli bir meyva olunca, ya DANGIL
biri gelip onu koparip yiyor, ya bir kuş kopariyor yiyor, ve cöpünüde
atiyor. ve nerde kaldi o agacin bütün gayreti, hepsi bir dakikalik işlem
icinmiydi, zikkimlanip cöpünüde atmak icinmiydi.
ve işde
gayretli
bir müslüman calişir gayret eder, bir zikir veya bir sünneti bir
ibadeti kendinde ahlak haline getirir, ve artik onu yapmadan duramaz
hale gelir. ve bir gün yanina bir sofi gelir, yahut densizin biri gelir,
elma mayvasini kopartan adam
gibi, o ermiş tatlanmiş ibadetini calar gecer, ve bari aldigiini
tutabilse, iki isirir, o onun tadini bilmediginden, firlatir atar birde.
ve o müminin bütün gayreti , onu ahlak etmek icin ugraşilari boşa
gitmişdir. ve o calişkan sofi yeni bir
bahar bulup yeniden meyva vermek zorunda.
ve yine sen ve
karin, tohum verdiniz ve cocugunuz oldu, bu bir oglan veya kiz olsun, ve
yetiştirip büyüttün, ve sonunda everdin, geldi bir densiz onu yedi
gecdi degilmi, ve hani bunca gayret
bir densiz icinmiydi dense kural bu yapacak birşey yok.
Agac
hersene ayni cileyi cekiyor, ve hersene onun dalini budagini kira kira
mayvalarini topluyorlar, yemeyip birde satiyorlar uzak uzak memleketlere
degilmi, vatanindan yurdundanda ediyorlar,
hani nerde kaldi bukadar zehmet gayret. işde elma gibi, yahut kaysi
gibi, üzüm gibi bir meyva olsan, belki bir salih kula, belkide bir
densize yem olcaksin. sonuc bu ve yilmdan usmandan ayni myevayi hersen
yeinden vemek icin birdah başdan başlayacaksin.
işde bir salih kul, sagdan giyip sagdan yiyorsa, onun yanina
gelen, ondan halleniverir ve onun halini al.ir veya calar gecer. o yeni
kul güzel hal aldida, gel sen birde ondan alinan adama sor, o ne
yapacak, onun kökü onda degilki,
ondan koparinca, oda boş duruma düşecek, sendeleycek belki, ve amma
eger, gercek bir Allah adami ise, yilmayaak , ve gayret edip öyle yeni
bir bahari beklemeden, o meyvasini, sagdan giyme yeme meyvasini, yeniden
verdircek, ve o gayretini gösterip,
ilk başta zor olsada, yeniden başliyacak, sagdan yemeya giymeye, ve
derken biri daha gelecek, ve yine onuda calip gececek,… ve “salihlerle beraber olun” işde bu yüzden iyi, amma o salih kula sor birde sen, o elindeki
hazinesini caldirinca ne duruma düşer.
Ari bal yapar amma,
gelir bir adam, onun o zahmetini hice sayip, kovanini soyar gecer. ari
bikmaz bir dahaki bahar birdaha kovani doldurur degilmi. halbuki ari sen
yiyesin diye degil kendisi icin yapti,
amma sen onun malina ortak oldun, ve Allah bize böyle bir paylaşim
sistemini koymuşken, neymiş patentmiş bu benim icadim benim yapimim,
benim şarkimmiş. madem öyle, bal yeme, o bal o arilarin. madem elma
yeme, elma o dalin elmalari niye caliyorsun.
madem süt icme, o süt inegin buzagisi icin, senin icin degil. sütü bali
paylaşip onlarin elinden alan bir adamim kendi söyledigi bir şarkiyi
filmi paylaşmamsi ne garip degilmi, bu da insan kuralai işde. hepsi
benim hepsi benim de,
biraz banada ver deyince, bunlar aci yenmez deyip, ve kimseye koklatma
degilmi. artik amma öyle yapiyor amma yapmiyor amma, sen zorla
aliyorsun, inegi bizagisindan ayirip, sütünü sagiyorsun amma degilmi.
vaaay vay bunlarin hakki dururken,
birde dünyanin zenginliklerini madenlerini, suyu selini benlige geciren
ahmaklara, münasip bir selam gönderiyon burdan,
Rabbim insanliga aklini başina toplamayi nasip etsin . Ey Allah aşiklari, bu hirsizlar calmakdan bikmadikca,
sizde sünnetullahi yaşamakdan bikmayin, evet bir densiz calar ve sonra yere calar, degerinide bilmez amma, ne yapalim.
Rabbim elma armut ari gayreti versin mehdi cematine bikmadan usanmadan üretmek nasip etsin.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
فَإِذَا فَرَغْتَ فَانصَبْ وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ
Fe izâ feragte fensab. Ve ilâ rabbike fergab.
Öyleyse,
bir işi bitirince diğerine koyul. Ve ancak Rabbine , ona doğru yönel,
birinden yorulduysan bir başkasina sevecegin yeni bir başkasina yönel,
ona ragbet edip gayret göstermeye bak artik .
(İNŞİRAH Suresi 7 – 8 )
Yaklaşan Mevlid Kandiliniz şimdiden Mübarek olsun
Rebiul evvelin 12. gecesi isneyn gecesi
–oOo—
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
أَأَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ
”Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip
ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! ‘
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da’vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik,
eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve
etûbu ileyk.
–OoO–
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 17 Aralık 2015 Perşembe
Original
Kar©glan