

MÜRŞİDİN FARZİYETİ İLE İLGİLİ HADİS-İ ŞERİFLER, HACET NAMAZI VE TABİYET
“Dalaletten kurtulup hidayet bulmayı istiyorsanız, Kur-an-ı Kerim’i ders edinin” Hadis-i Şerif
“Benim hadislerim tartışılacak, tartışıldığı vakit siz KUR’AN’A bakın,
benim hadislerim Kur’an’ı Kerim‘e ters düşmez.” (EL CABİR MÜSNAD)
“Benden Kur’an dışında hiç birşey yazmayın. Kim benden Kur’an dışında
bir şey yazmışsa imha etsin.” (Müslim-Zühd bölümü, Müsned hanbel-3/12,
21-33)
ENBİYA-73: Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim
fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh(zekâti), ve kânû lenâ
âbidîn(âbidîne). Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (ölmeden önce
ruhları Allah’a ulaştıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi,
namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.
Hz.İbrahim (a.s)’a tâbîyet;
3/ÂLİ İMRÂN-68: İnne evlen nâsi bi ibrâhîme lellezînettebeûhu ve hâzan
nebiyyu vellezîne âmenû vallâhu veliyyul mu’minîn(mu’minîne). Muhakkak
ki Hz.İbrâhîm’e insanların en yakın olanı elbette ona tâbî olanlar ve bu
peygamber (Hz. Muhammed) ve âmenû olanlardır (ölmeden önce Allah’a
ulaşmayı dileyenlerdir). Ve Allah, mü’minlerin dostudur.
Hz.İsa (a.s)’a tâbîyet;
3/ÂLİ İMRÂN-52: Fe lemmâ ehassa îsâ min humul kufre kâle men ensârî
ilâllâh(ilâllâhi), kâlel havâriyyûne nahnu ensârullâh(ensârullâhi),
âmennâ billâh(billâhi), veşhed bi ennâ muslimûn(muslimûne). Fakat İsa,
onlardan inkâr hissedince “Allah’a (giden yolda) benim yardımcılarım
kimlerdir?” dedi. Havariler: “Biz Allah’ın yardımcılarıyız, Allah’a îman
ettik (ruhumuzu ölmeden önce Allah’a ulaştırmayı diledik) ve bizim
(Allah’a) teslim olduğumuza şahit ol.” dediler.
3/ÂLİ İMRÂN-53: Rabbenâ âmennâ bi mâ enzelte vetteba’nâr resûle fektubnâ
meaş şâhidîn(şâhidîne). Rabbimiz, Senin indirdiğin şeye inandık ve
Resûl’e tâbî olduk, artık bizi şahitlerle beraber yaz.
Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed (s.a.v)’e tâbîyet;
12/YÛSUF-108: Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve
menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne). De
ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar
ederek, Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur.
Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”
48/FETİH-10:İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh
(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ
yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se
yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen). Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları
zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin
bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş
olduğundan) Allah’ın eli vardır….
Peygamber Efendimiz (SAV); “Benim murebbim (mürşidim) olmasaydı ben de
Rabbime arif olamazdım.” Peygamber Efendimiz (SAV); “Ey insanlar !
Hepiniz dalalettesiniz. Hidayete erdirdiklerim müstesna. Dileyin ki sizi
hidayete erdireyim.” (Muslim- Riyazussalihin s.137)
AKABE BİATI—Sahih buhari 11.cilt sayfa 181: “Hicret dönüşü mekkeye
yaklaştıklarında, Efendimiz (SAV), Hz.Osman’ı duruma bakması için
mekkeye gönderir.Daha sonra (Hz.Osman dönmeden) oradakiler için biat
emri gelir ve herkes (SAV) Efendimize biat ederler. Efendimiz (SAV) “bu
da Osman’ın biatı” diyerek sağ elini sol el üzerine koyarak kendi elini
(sağ) kendisi öper.”
Peygamber efendimiz (SAV) buyuruyorki; “Hudeybiyede agaç altında biat edenlerden hiç kimse ateşe girmeyecektir. ” (müslim )
Afv İbnu Malik el.Esca’i (r.a) anlatıyor; “Biz Hz. Peygamber (AS)’ in
huzurunda 7 veya 8 veyahut da 9 kişiydik. Resulullah (SAV): ALLAH
RESULÜNE BİAT ETMİYORMUSUNUZ ?” dedi. ELLERİMİZİ UZATARAK: Hangi
şartlara uymak üzere biat edeceğiz ey Allah’ın Resulü ? dedik. Şu cevabı
verdi: “Allah’a ibadet etmek ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmamak, beş
vakit namaz kılmak (verilen emirlere) kulak verip itaat etmek “…
buyurdu. (Müslim, Zekat: 108, (1043); Ebu Davud, Zekat 27, (1642);
Nesai, Salat: 5, (1, 229); İbnu Mace, Cihad: 41, (2867); (İbrahim Canan,
Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akcağ Yayınları: 2/274. H. no:2. 41)
Cerir (RA) şöyle demiştir: “Peygamber S.A.V biat ederken onun yanına
geldim ve şöyle dedim: “Ey Allah’ın Resulü! Uzat elini Sana biat
edeceğim, gereken şartları da söyle ona göre biat edeyim.Sen bunu daha
iyi bilirsin.” (Tirmizi, Birr ve Sıla: 17; Darimi, Büyü: 9) (Sünnen-i
Nesai hadis no:4106)
Mugire b. Su’be (r.a) nin ölümünde Cerir b. Abdullah’ı halka şöyle hitap
ederken işittim; “Size hiç bir ortağı olmayan tek Allah’a sığınmayı
vakar ve itidali tavsiye ediyorum. BEN ŞU ELİMLE ALLAH’IN RESULÜNE (SAV)
İSLAM’A GİRMEK ÜZERE BİAT ETTİM. O da bana bütün müslümanlara nasihatta
bulunmamı şart koştu…“ (Müsned-i Ebi Avane:1/38; Buhari:1/4; Beyhaki
(Hadislerle Hz.Peygamber ve Ashabının Yaşadığı Müslümanlık Timaş yayın
M.Yusuf Kandehlevi sayfa 239)
Ubade b. Samit (r.a)’den rivayete göre şöyle demiştir; “Rasulullah (SAV)
ile kolayda olsa zorluklarda da olsa hoşa giden ve gitmeyen tüm
hallerde iş ve vazifeye yetkili olanla münakaşa etmemeye ve daima hak
üzere olmaya, nerede olursak olalım kınayanın kınamasından korkmayarak
ve daima dinleyip itaat etmek üzere biat etmiştik. ” (Tirmizi, Siyer:
34; İbn Mace, Cihad:41) (Sünnen-i Nesai Hadis no: 4080)
“Sahabe Hz.Muhammed (SAV) Efendimize soruyor:
–Ya Resulullah! Allah bizim cehenneme ya da cennete gideceğimizi biliyor mu?
–Biliyor.
–Cehennemlikler, cennete gidebilirmi?
Allah’in Resulü:
–Hayır,diyor.
–Cennetlikler cehenneme gidebilir mi? diye soruyorlar.
–Hayır,diyor.
–O zaman biz niye buradayız?,diyorlar ve Resulullah’tan
ayrılıyorlar.Sabah namazında ayrılanların hepsi geri geliyor ve
Resulullah’a tâbî olmak suretiyle namaz kılıyorlar.
Resulullah diyor ki:
–Size ne oldu, niye geri döndünüz?
–Bizi bir güç buraya getirdi, diyorlar.
“Benden sonra nebi gelmeyecek, alimler gelecek, halifeler gelecek,
onlara tabi olan bana tâbî olur, onlara asi olan bana asi olur.” (Sahih
buhari 9.cilt 1409.hadis, Sahih buhari 11.cilt sayfa 181)
33/AHZAB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin
resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in
alîmâ(alîmen). Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası
olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîlerin
(Peygamberlerin) Hatemi’dir (Sonuncusu). Allah, herşeyi en iyi bilendir.
13/RA’D-7: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min
rabbih(rabbihî), innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd(hâdin). Ve
kâfirler derler ki: “O’nun üzerine Rabbinden bir mucize indirilmeli
değil miydi?” Sen, sadece bir uyarıcısın ve bütün kavimler için
hidayetçi vardır (zamanın her parçasında ve bütün kavimlerde).
“Her devirde beni temsilen 1 kişi var. Hz.isa (A.S.)’ı temsilen 3 kişi
var. Hz.Musa (A.S.)’ı temsilen 7 kişi var. Hz.ibrahim (A.S.)’ı temsilen
40 kişi var.” Hadis-i Şerif
“Benim ümmetimin varisleri israiloğullarındaki nebiler gibidir.”
“El ulamau verasetul enbiya, hukemau ulamau kedau en enbiyaye min
fekhihim. Alimler, Resulullah’ın varisleridir, hikmet sahibi alimler,
fıkıh açısından nebiler seviyesindedirler.”
“4291…Rasulullah (SAV)’in şöyle buyurduğunu rivayet etti dedi. Allah
(c.c) bu ümmete her yüz yıl başında dinini yenileyecek birisini (bir
müceddid) gönderecektir.” (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil
Yayınevi: 14/412. Melahim hadis no: 4291)
“Yeryüzü Halilürrahman (AS) gibi (kullara acıyan) kırk (abdal) kişiden
katiyen hali kalmaz. Onların sayesinde size yağmur verilir. Onların
sayesinde (dünyevi ve uhrevi) zafere kavuşturulursunuz. Onlardan (yani O
hak dostlarından) biri vefat eder etmez derhal Allah (cc) yerine başka
birini tayin eder.” (Ramuzel Hadis 4384 Nolu Had. Şer.)
“Kim Bana itaat ederse muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur. Kim Bana
isyan ederse, Allah’a isyan etmiş olur. Her kim İmam’a (Kamil Mürşide
veya Devrin İmam’ına) itaat ederse, muhakkak ki Bana itaat etmiş olur.
Her kim İmam’a isyan ederse, muhakkak ki Bana isyan etmiş olur.” (İbni
Mace 8/2589)
“Size Allah’a karşı takvayı, başınıza siyah bir köle bile gelse emrini
dinleyip ona itaat etmenizi tavsiye ederim. İçinizden yaşayacak olanlar
cok ihtilaflar göreceklerdir. Benim sünnetime ve MÜRŞİD HALİFE
MEHDİLERİN sünnetlerinin yolundan ayrılmayınız. Bu yola sımsıkı
sarılınız, sonradan ortaya çıkanlardan kaçınız, çünkü her bid’at
dalalettir.” (Ebu Davud ve Tirmizi)
“Muhakkak Hak Teala (cc) Hz.leri bu ümmete bais eder gönderir. Her
yüzyılda (asırda) bir kimse din işlerini yeniler, tazeler, ba’seder.
Sizden bir taife halkı Hakk’a (cc) davetle meşgul olurlar. Bunlar ehli
haktır. Bu kimseler din işlerini yeniler, tazeler. Bu Allah’ın dostları,
Allahu Teala’yı kullarına sevdirirler.” (Sahih-i Buhari; Müslim,
Sünen-i Ebu Davud, 5/100) (Yeb’asü lihazihil ümmeti Alâ ra’si külli
mieti senetin men yüceddidü leha diyneha”)
32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve
kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne). Ve onlardan, emrimizle hidayete
erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize
(Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.
Hz.Peygamber ve Ashabının Yaşadığı Müslümanlık Timaş yayın M.Yusuf
Kandehlevi sayfa 252) Ebu Hazim (r.a)’dan rivayet edilen hadisde, Ebu
Hazim Resulullah’ın buyurduğu bir hadis için demiştir ki: 44.(1842) Ebu
Hureyre ile beş sene düşüp kalktım.Onu Hz.Peygamber S.A.V.’den şu hadisi
rivayet ederken dinledim. Şöyle buyurmuştur: “Beni israil’i
Peygamberler idare ederdi. Bir peygamber vefat etti mi yerine (başka)
bir peygamber geçerdi. Şu bir gerçektir ki benden sonra peygamber
yoktur. Ama halifeler gelecek hem de çok olacaklar.” Ashab: O halde bize
ne emredersin? dediler. “Birinciye ve Ondan sonra gelene (sıra ile)
yaptığınız bey’ati tutun! “ (Müslim, imare 44 H.No.1842, 3/147 Buhari,
Enbiya 5, Fethu’l, Bari 6/495, ibni Mace, Ci-had 42k, H.No. 2871, 2/958,
Ahmed 2/97)
“Sahabem yıldızlar gibidir, hangisine tâbî olursanız, hidâyete erersiniz.”
9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri
vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde
lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden),
zâlikel fevzul azîm(azîmu). O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda
yarışanlardan ulûl’elbab, ihlâs ve salâh makamlarını, en üst üç makamı
işgal edenler), onların bir kısmı muhacirînden (Mekke’den Medine’ye göç
edenlerden), bir kısmı ensardan (Medine’deki yardımcılardan) ve bir
kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı.
(Sahâbe, irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu.) Allah,
onlardan razı ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razıdır. Onlara Allah,
altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen
kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır. Peygamber Efendimiz
Hz.Muhammed (sav)’den sonra Vekaleten Devrin İmam‘ı Hz.Ebu Bekir’e (r.a)
tâbîyet;
“Ömer bu sözleri söylerken öne doğru çıkıyor ve biat etmek üzere
ellerini Ebu Bekir’e doğru uzatıyordu…Nihayet ensar da sanki gökten
büyük bir haber almışçasına koşuşarak Ebu Bekir’e biat etti…!
Müslümanlar başlarında işlerini düzene sokacak bir halife olmaksızın bir
gün bile geçirmeyi hoş görmemişler ve bu duruma bir çözüm bulmaya
calışmışlardı…Resulullah henüz defnedilmemişti…Fakat Allah İslam‘ı
ve müslümanları o gün Ebu Bekir’le onurlandırdı.” (Beş Raşid Halife
(Hulefaü’r Resul) Halid Muhammed Halid S.73)
(1737) Hz:Ömer atılarak; “Bilakis biz sana biat ediyoruz.Sen bizim
Efendimizsin, en hayırlımızsın, üstelik Resulullah (a.s)’a da en sevgili
olanımızsın!… dedi ve Hz.Ebu Bekir (r.a)’in elinden tutup ona biat
etti. Hz.Ömer (r.a)’i müteakip halk da ona biat etti.” (Buhari,
Fedailu’l-Ashab 5, Cenaiz 3, Megazi 83; Nesai, Cenaiz 11, (4,11) Ibrahim
Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akcag Yayınları:6/465-469)
(1738) Hz.Ömer derki; Ebu Bekir’e “Ey Ebu Bekir uzat elini” dedim. Elini
uzattı ben ona biat ettim. Muhacirler de biat ettiler. Sonra de Ensar
biat etti.” (Buhari, Muharibin 30,31, i’tisam 16 Mezalim 19,
Menakibu’l-Ensar 46, Megazi 11; Müslim, Hudud 15, (1691) Ibrahim Canan,
Kuzub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akcağ Yayınları:6/465-469)
Hz.Ebu Bekir’e (r.a)’dan sonra Vekaleten Devrin İmam‘ı Hz.Ömer (r.a)’a tâbîyet;
Umeyr b. Atiyye anlatıyor: Ömer b. Hattab’a geldim ve “Ey mü’minlerin
emiri!….UZAT ELİNİ SANA BİAT EDEYİM.” dedim. (Hz.Ömer r.a.) Elini
uzattı ve güldü: “BU BİZİM SİZE, SİZİN BİZE KARŞI HEPİMİZİN
VAZİFESİDİR.” dedi.(Kenz’ul-Ummal: 1/81) (Hadislerle Hz.Peygamber ve
ashabinin yaşadığı müslümanlık Timaş yayın M.Yusuf Kandehlevi sayfa 252)
Eshab’ın Hz.Ömer’e (r.a) biati:”Enes (r.a) anlatıyor; Medine’ye
geldim.Ebu Bekir vefat etmiş ve Ömer halife seçilmişti. Ömer’e: Uzat
elini senden önceki arkadaşlarıma biat ettiğim gibi gücümün yettiğince
dinlemek ve itaat etmek üzere SANA BİAT EDEYİM dedim.“ (İbn-i Sa’d;İbn-i
Ebi Şeybe; Tayalisi; Kenz’ul-Ummal:1/8)(Hadislerle Hz.Peygamber ve
ashabı‘nın yaşadığı müslümanlık Timaş yayın M.Yusuf Kandehlevi sayfa
252)
Hz.Ömer (r.a)’dan sonra Vekaleten Devrin İmam’ı Hz.Osman (r.a)’a tâbîyet;
“Bunun üzerine Abdurrahman onlara;….dedi.Sonra diğerine yönelerek, ona
da buna benzer sözler söyledi.Her ikisinden de misak (yani söz)
aldıktan sonra “Ey Osman kaldir elini!” dedi ve ona biat etti.Ali
(r.a.)’de biat etti.Sonra (kapılar açıldı) Medine halkı da gelip
Hz.Osman’a biat etti.” (Buhari, Fedailu’l-Ashab 8, Cenaiz 96, Cihad 174,
Tefsir, Haşr 5, Ahkam 43.)(İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve
Şerhi, Akcağ Yayınları:6/490-493. H.no: 1744)
“Bunun üzerine insanlar koşup Osman’a biat etmeye başladılar.Osman
(r.a.)’a biat etmek icin O’nun elini tutan ilk Ali oldu…ardından diğer
müslümanlar gelerek Osman’a biat ettiler….” (Beş Raşid Halife
(Hulefaü’r Resul), Halid Muhammed Halid S. 280,281)
Hz.Osman (r.a)’dan sonra Vekaleten Devrin İmam’ı Hz.Ali (r.a)’a tâbîyet;
“İyiyle kötüyü birbirinden ayırabilen, akıl ve izan sahibi Medineli
insanlar ileri atılıp isyancılardan önce imam Ali’ye halife olarak biat
etmeye başladılar…” (Beş Raşid Halife (Hulefaü’r Resul), Halid
Muhammed Halid S. 438)
“İbni Kesir şöyle diyor;Seyf b. Ömer bir grup hocasından
nakletti:…Neticede yine Hz.Ali’ye müracaat ettiler, onun üzerinde
ısrar ettiler.El-Esturu’n -Nehai elini tuttu ve O’na bey’at etti.”
(El-Eidaye ve’n-Neihaye 7/227, Taberi 4/434)
Hz.Ali (r.a)’dan sonra Vekaleten Devrin İmam’ı Hz.Hasan (r.a)’a tâbîyet;
“Hasan Basri demiştir ki; Ben Ebu Bekir (r.a)’ı işittim. Şöyle
demişti;”Resulullah (a.s)’i minberde gördüm, yanında Hz.Hasan ibnu Ali
vardı. Bazen halka yöneliyor, bazen Hasan’a yöneliyor ve “Şu oğlum
seyyiddir. Umulur ki Allah bununla iki muazzam müslüman orduyu sulha
kavuşturacak” diyordu.” (Buhari, Sulh 9, Menakib 25, Fedailu’l-Ashab 22,
Fiten 20) (İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akcağ
Yayınları:6/500-5001. H. no:1746)
“Hz.Hasan (r.a) Resullullah (a.s)’in torunudur.Babası Hz.Ali, annesi
Hz.Fatima (r.a)’dir…Babası Hz.Ali (r.a) şehid edildiği zaman (hiçreti
40.yılı Ramazan’ı) kendisine biat edilmişti. Biat akdi babasının ölüm
anlarında tamamlanmıştır. Biat edenlerin sayıca 40 binden fazla olduğu
belirtilir.” (İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akcağ
Yayınları:6/501. 1746. hadisin açıklaması)
“Sahabe ve tâbiîn denilen ehli sünnet topluluğuna sarılın.”
Peygamber Efendimiz sav.buyuruyor ki; “Veysel Karani Kutbiyeti Kübradır
(En büyük Kutuptur). Veysel Karani Tâbiînin ulusudur (Beni değil
sahabeleri gören mü’minlerin ulusudur).”
Peygamber Efendimiz (SAV)’ın şöyle söylediği nakledilmiştir; “Herkes
kendi zamanlarının İmamlar‘ı ile Rablerinin kitabı, Peygamberlerinin de
sünneti ile çağrılacaklardır.” (Suyuti, ed-Durru’l-Mensur, V, 317)
“Ve ene nefahatun fetearadu ve men lem narif imame zamanihi felyemutu
meyteten cahiliyetten. Size ruh verenler gelecek, onları arayıp bulun.
Kim zamanın İmam’ına tâbî olmazsa cahiliyet üzere ölür.” (Sahihi Müslim
58, hadis no. 1851)
4248…Abdullah b.Amr (ra)’den;Rasulullah (sav)’in şöyle buyurdugu
rivayet edilmiştir:”Bir imama biat edip de ona elinin “safkasını” ve
kalbinin semeresini veren (samimi olarak biat eden) kişi, gücü
yettiğince ona itaat etsin.” ( Müslim, imare 46; Nesai, Biat 25; ibn
Mace, Fiten 8, Ahmed b. Hanbel, 2-161,191,193.; Sünen-i Ebu Davud
Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14 / 346-347)
“Her kim bir eli taattan çıkarırsa kıyamet gününde Allah’a hiç bir
hücceti olmadığı halde kavuşur. Ve her kim boynunda bir bey’at olmadığı
halde (devrin İmam’ına biat etmeden veya bir hidayetciye tâbî olmadan)
ölürse, cahiliyye ölümü gibi (bir ölümle) ölür.”(sahih-i Müslim 58-hadis
no: 1851)
Amir b. Rabia’dan(r.a): Resulullah (SAV) şöyle buyurdu: “Kim (bir
hidayetciye, devrin İmam’ına tâbî olmadığı cihetle) itaatsiz/biatsiz
ölürse cahiliye üzere ölür ve kim de bunu kabul ettikten sonra
cıkarır-atarsa, yanında (kurtarıcı) bir delil olmaksızın Allah’a
kavuşur.“ (Müsned-i Ahmed b. hanbel hadis no:34/76)
“Ve innemâ liküllimriin mâ nevâ, femen kânet hiçretühû ilallàhi ve
rasûlihî, fe hiçretühû ilallàhi ve rasûlihî.” “Muhakkak ki her kisi
niyetlendığıni bulacaktır. Kim Allah’a ve Rasûlüne hicret ederse, onun
hicreti Allah ve Rasûlünedir.”
“Şüphesiz alimler, sizinle Rabbiniz arasında elçilik görevi yapmaktadırlar”
‘‘Benim sünnetime ve benden sonraki raşit ve hidayete mazhar olmuş
halifelerin sünnetlerine yapışınız.‘‘ (Hadis-i şerif, Sünen-i Ebu Davut)
‘‘Namazlarınızın kabul edilmesi sizi sevindirirse, alimleriniz imam
olsun. Zira Onlar, sizinle Rabbiniz arasında sizi (temsil eden)
heyetinizdir.‘‘ (Hadis-i şerif, Taberani, Mu’cem’ul-Kebir)
Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyuruyor ki;”Allah’ın nebîlerine en yakın olanlar cihad ehliyle, ilim ehlidir.”
“ALLAH’IN EVLİYASINA TABİ OLANLAR ŞAKİLERDEN OLMAZLAR.”
“Başkalarını Allah’a Davet Eden Kişiye, Tâbî Olanların Sevabı Kadar
Sevap Verilir. Ama Tâbî Olanların Sevabından Allah Hiçbir Şeyi
Eksiltmez.” (İbn Kesîr, Tefsir, IV, 258.)
“Hz. Peygamber şöyle buyurdu:“Takvaya erenler, ulu kişiler, alimler,
fakihler, ilmi tebliğ edeceklerine dair kendilerinden katı söz
alınmıştır.Yanlarında oturmak bereket, yüzlerine bakmak ise
aydınlıktır.” (Ramuzel Hadis S.289. 2873 Nolu Had.Şer.)
“Allah’ın öyle sevgili kulları vardır ki, onlar, Allah’a, Allah’ın kullarını; Allah’ın kullarına da Allah’ı sevdirirler.”
“Alemlerin Haliki (CC) buyurur ki: “Ben insanın sırrıyım, sırrım onun
sırrındadır. İşte bu sultanlar diridirler, hiç ölmezler…” (C.İslam S.61)
“Ben bir kulumu seversem onun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli,
yürüyen ayağı, söyleyen dili ben olurum.” (Sahih-i Buhari Tecrîd-i
Sarih, Cild 12, Hadis No: 2042) “Ulema meclisinde oturmalısınız.
Hakimlerin sözünü dinlemelisiniz. Allah-ü Teala, yağmur suyu ile, yeri
yeşerttiği gibi, hikmetle de ölü kalbleri ihya eder.” ‘‘Muhakkak
ömrünüzün günlerinde Rabbinizin nefhaları (Allah’a yaklaştırıcı
tecelliyatı) vardır.(Kalplerinizi tasfiye, nefislerinizi tezkiye
suretiyle o tecelliyata) taarruz ediniz, (elde etmek için gafeltten
uyanık bulunarak yakalayınız).‘‘ (Hadis-i Şerif, Taberani,
Mu‘cem’ul-Kebir)
“Aklı başında âlim olan kişilerden doğru yolu göstermelerini isteyiniz.
Onları dinleyiniz. Söz ve nasîhatlarına uyun, gösterdikleri yoldan
dışarı çıkmayınız. Aksi halde pişman olursunuz.”
“Hikmet, müminin yitiğidir, bulduğu yerde alır.”
Hadis-i kudsî’de Hakk Celle ve Alâ Hazretleri şöyle buyuruyor: “Sonra
ben yüzümle onlara yönelirim. Yüzümle yöneldiğim bir kimseye neyi vermek
istidiğimi, herhangi bir kimsenin bileceğini mi sanırsınız?” (Allah-u
Teâlâ devamla şöyle buyurdu.) “Onlara ilk vereceğim şey, nûru kalplerine
akıtmaktır. İşte o zaman ben onlardan haber verdiğim gibi, onlar da
benden haber verirler.” (Hâkim)
“En üstününüz, görüldüklerinde Allah’ın hatırlandığı kimselerdir.”
“İnsanlar arasında hayrın anahtarı ve şerrin kilidi olan kişiler vardır.
Allah’ın; hayrın anahtarını ve şerrin kilidini kendisinin eline verdiği
kişiye ne mutlu.”
“Ben yerime, göğüme sığmadım. Mümin kulumun kalbine sığdım.” (K: Aliyyu’l-Kārî, Esrâru’l-Merfûa, 301).
“Her şeyin bir kaynağı vardır.Takvanın kaynağı ariflerin (evliyaların) kalbleridir.” (Ramuzel Hadis 4339 Nolu Had. Şer)
“Dostun hayırlısı sen Allah’ı zikrettikce yardım eden, unuttukca da
hatırlatandır. Allah’ın velileri görüldüğü zaman Allah zikredilir.”
“Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz: “Bazı insanlar Zikrullahın
anahtarlarıdır. Bunlar görülünce Allah (CC) Hz.leri anılır.” buyurunca;
Ashab-ı Kiram (RA) sordular: “Ya Resulallah (SAV)! Zikre anahtar
mesabesinde (ayarında) olan kimseler kimlerdir? Bunları nasıl bilelim?”
Buyurdu ki: “Zikre anahtar olan kimseler şu kimselerdir ki, görüldükleri
vakit Allah (CC) Hz.leri hatırlanır, yadedilir, zikrolunur. İşte bu
salih ve nurlu kimseleri görünce Allah (CC) Hz.leri’ni anıyorsanız,
onlar Zikrullahın anahtarıdır.” (Camiüssağir Şerhi Feyzül K. C.2. S.528
(İbn-i Mesud (RA) Hz.leri rivayet etti)
“Allah’ın birtakım kulları vardır ki; onların bedeni dünyadadır, ama kalbleri arş altında.”
“Salacağınız bir ip, sizi mutlaka Allah’a ulaştırır.”
HACET NAMAZI 2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve
innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne). (Allah’tan) sabırla ve
namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile
Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına
elbette ağır gelir.
2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum
ileyhi râciûn(râciûne). O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab’lerine (dünya
hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na
döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.
“Ebû Hüreyre: Resûlu`llah (SAV) şöyle buyurmuştur: Zaman yaklaşınca (ve
kâinat son günlerini yaşamağa başlayınca) mü’minin rü’yâsı yalan çıkmaz;
çünkü mü`minin rü`yâsı nübüvvetin kırk altı cüz`ünden bir cüz`üdür.
Nübüvvetten cüz`ü olan şey ise yalan olamaz.”
“Benden sonra peygamberlik kalmadı, ancak bazı müjdeler olur; bunu ya müminler rüyada görür; yahut o müjdeler onlara görünür.”
“Bir kimsenin Allahü Teâlâ‘dan veya benîâdemden (insanoğlundan) bir
hâceti olursa, tertemiz bir abdest alsın. Sonra iki rek’at hâcet namazı
kılsın. Sonra Allahü Teâlâ‘ya senâ (hamd)da bulunsun ve Peygambere
salevât getirsin… (Hadîs-i şerîf-Tirmizî)
“Men ra’ni fegad ra’ni feinneş şeytane lâ yetemesselü bî velâ bî
sûretişşeyhi tâbian linnebiyyi sallallâhu teâlâ aleyhi vesellem. “Beni
gören, mutlaka beni görmüş demektir. Zira, şeytan benim suretime giremez
ve benim gibi görünemez. Bana tâbi olan Şeyhlerde aynen böyledir.”
(Hadis-i şerif; Müzekkin-Nüfus, s.551)
“2821-Ebu Katade’den Rasulullah şöyle buyurdu; “Rüyalar üç çeşittir;
birisi kişi kendi kendisine konuşur bunda bir şey yoktur. Kimisi
şeytandandır eğer kötü ve hoşlanmadığı birşey görürse şeytanın şerrinden
Allah’a sığınsın ve soluna tükürsün o zaman o gördüğü rüya ona zarar
vermez. Kimisi de ALLAH’TAN BİR MÜJDEDİR VE MÜ’MİNİN RÜYASI
peygamberliğin kirkaltı parçasından bir parçadır. Rüyasını tabir etmek
istediğinde onu salih ve nasihat eden birisine anlatsın. O da hayır söz
söylesin ve hayra yorsun.” (İshak, İbn-i Hacer el-Askalani, Metalibu
Aliye, Tevhid Yayınları:3/3.Rüya tabirleri bölümü H.no:2821)
Ebû Hureyre, Resûlullah (S.A.V)’in şöyle buyurduğu rivâyet etmiştir:
“Gecenin (üçte ikisi geçip de) son sülüsü kaldığında Rabbimiz Tebâreke
ve Teâlâ (keyfiyyeti bizce meçhul bir halde) her gece dünyânın semâsına
inerek buyurur ki: “Hani bana kim duâ eder ki, onun duâsına icâbet
edeyim! Benden kim hâcet ister ki, dileğini vereyim! Benden kim mağfiret
diler ki, onu mağfiret edeyim!” (Sahihi Buhari, 5. bölüm, 590)
Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyurmaktadır: “Cebrail kardeşimin bana
öğrettiği iki namazdan biri İSTİHARE, diğeri HACET namazıdır.” “Enes b.
Melikten aldığı bir rivayete dayanarak, Ebu Haşim Eyli Rasulullah
(s.a.v) Efendimizin şöyle buyurduğunu anlattı: –Bir kimsenin yüce
Allah’tan önemli bir dileği olur ise, güzelce abdest alıp iki rek’at
namaz kılsın; Bu namazın birinci rek’atında; fatiha sonra ayetul kürsi
okunur ikinci rek’atta ise fatiha sonra amenerresulüyü okur kişi. Bundan
sonra teşehhüde oturup selam verir….”
“Üstâdlarımız (hocalarımız); “Biz bu hâcet namazını kıldık ve ihtiyaçlarımız, dileklerimiz görüldü” demişlerdir.” (İbn-i Âbidîn)
“Tecnîs ve diğer kitaplarda, hâcet namazının yatsıdan sonra dört rekât
olarak kılınacağı ve bir hadîs-i şerîfe göre ilk rekâtta; bir fâtiha, üç
âyet-el-kürsî, kalan üç rekâtin her birinde birer Fâtiha, İhlâs ve
Muavvizeteyn okunacağı, bunlar yapılırsa, kılınan namaz Kadir Gecesinde
kılınmış gibi olacağı kaydedilmiştir. “ (İbn-i Âbidîn)
“Ben Hatemül Enbiya’yım, Ben’den sonra nebî gelmeyecek. Ama Ben’den
sonra halifeler gelecek. Benden sonra nebî gelmeyecek ama Ben’den sonra
imamlar gelecek ve o imamları arayın bulun.”.
“Ve ene nefahatun fetearadu ve men lem narif imame zamanihi felyemutu
meyteten cahiliyetten. Size ruh verenler gelecek, onları arayıp bulun.
Kim zamanın imamına tâbî olmazsa cahiliyet üzere ölür.” (Sahihi Müslim
58, hadis no. 1851)
48/FETİH-27: Lekad sadakallâhu resûlehur ru’yâ bil hakk(hakkı), le
tedhulunnel mescidel harâme inşâallâhu âminîne muhallikîne ruûsekum ve
mukassırîne lâ tehâfûn(tehâfûne), fe alime mâ lem ta’lemû fe ceale min
dûni zâlike fethan karîbâ(karîben). Andolsun Allah, elçisinin gördüğü
rüyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i
Haram’a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış
olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi
bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı.
12/YUSUF-100: Ve refea ebeveyhi alel arşı ve harrû lehu
succedâ(succeden), ve kâle yâ ebeti hâzâ te’vîlu ru’yâye min kablu kad
cealehâ rabbî hakkâ(hakkan), ve kad ahsene bî iz ahrecenî mines sicni ve
câe bikum minel bedvi min ba’di en nezegaş şeytânu beynî ve beyne
ıhvetî, inne rabbî latîfun limâ yeşâ’(yeşâu) innehu huvel alîmul
hakîm(hakîmu). Ve anne babasını tahtın üstüne çıkarttı. Ona secde ederek
eğildiler. Yusuf (A.S), şöyle dedi: “Ey babacığım, bu daha önceki
rüyamın yorumudur. Rabbim onu hakikat kıldı (gerçekleştirdi). Ve beni
zindandan çıkardığı zaman bana en güzelini yaptı (benim için en güzelini
dizayn etti). Ve şeytan, benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra
sizi çölden getirdi. Muhakkak ki benim Rabbim, dilediğine lütuf
sahibidir. Alîm (en iyi bilen) ve Hakîm (en iyi hüküm veren, hikmet
sahibi) olan muhakkak ki, O’dur.”
37/SAFFAT-102: Fe lemmâ belega meahus sa’ye kâle yâ buneyye innî erâ fîl
menâmi ennî ezbehuke fanzur mâzâ terâ, kâle yâ ebetif’al mâ tû’meru
setecidunî inşâallâhu mines sâbirîn(sâbirîne). Böylece onunla beraber
çalışma çağına eriştiği zaman dedi ki: “Ey oğulcuğum! Gerçekten ben,
uykuda seni boğazladığımı gördüm. Haydi bak (bir düşün). Bu konudaki
görüşün nedir?” (İsmail A.S): “Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap.
İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.” dedi.
37/SAFFAT-105: Kad saddakter ru’yâ, innâ kezâlike neczîl
muhsinîn(muhsinîne). Sen rüyaya sadık kaldın (yerine getirdin). Muhakkak
ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.
Hacet namazı; Perşembeyi cumaya bağlayan gece kışın saat 24′ den sonra,
yazın gece saat 1’den sonra boy abdesti alarak 4 rekatlık hacet namazına
niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî 2. Rekâtta: Fatiha + İhlâs + Felâk + Nas.
Oturuş: Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + İhlâs + Felâk + Nas. 4. Rekâtta: Fatiha + İhlâs + Felâk + Nas.
Oturuş: Ettehiyyâtü+Allahummesalli+Allahummebarik+Rabbena
Namaz bittikten sonra kişi Allah’tan mürşidini göstermesini diler. Hiç
konuşmadan göğsü kıbleye gelecek şekilde sağ tarafının üzerine yan üstü
yatar. 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. “Allah, Allah”
diye zikir çekerek uyur. Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey
görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza
devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
Şeyh Es’ad Efendi Hazretleri: Esrar Odası (Kaynak:Tasavvufun aslı)
“İntisab etmek istendiği zaman evvelâ istihâre yapılır. “Eğer bana nasip
etmişsen ve kime nasip etmişsen bana göster, bileyim ve ona göre
gireyim.” diye Allah-u Teâlâ’dan istimdat edilir. Bir alâmet zuhur
ederse ehli bulunup ehline tabir ettirilir. Ehli olmazsa, yanlış bir
tabir ile kişiyi dalâlete sevk eder. Ehli bulunacak ve o tabire göre
hareket edilecek. Tarikat-ı aliye’ye böyle girilir. Bu kadar lüzumlu bir
yol, Ahmed’e Mehmed’e intisab etmek demek değildir. Rehber bulununcaya
kadar aramak icabediyor. “İntisab ettim, bağlandım.” gibi sözler boş
sözlerdir.
Allah-u Teâlâ ezelden nasipdar ettiği kimsenin nasibini, yolun hakiki
rehberine teslim eder ve kişiyi ona ulaştırır. Mürid günâ gün o nasibi
alır ve terakki eder. Mevlâ o nasibi koymasaydı, mürşidde o nasip yoktu.
Mürşid O’nun koyduğu nasibi vermiş oluyor. Daha doğrusu o kanaldan
almış oluyor. Çünkü veren yalnız Allah-u Teâlâ’dır.“
Abdulkadir Geylani Hz. “El-Fethu’r Rabbani” Huzur sohbetleri 26.sohbet s.182,183 huzur Yayınevi tercüme Sıdkı Gülle:
“YÜCE KAPIYA VARMIŞ BİRİSİNİ BUL! Fasıklar ile münafiklardan uzak dur,
sıddık nitelikli salih zatların peşine takıl. Kimin salih, kimin münafık
olduğunu farkedemediğinde geceleyin kalk iki rekat namaz kıl ve
ardından:
RABBİM! BANA SALİH KULLARINI GÖSTER, BANA BENİ SANA GETİRECEK KILAVUZU,
bana senin yemeğinden yedirecek, senin meşrubatından içirecek, gözümü
Sana yakınlık nuru ile sürmeleyecek beni, bana başkalarının gördüklerini
anlatan değil, bizzat gördüklerini bana haber verecek BİR KILAVUZA
İLET” de.”
Abdulkadir Geylani Hz. “El-Fethu’r Rabbani” Huzur sohbetleri s.530,531, huzur Yayınevi tercüme Sıdkı Gülle:
“Gözlerin uykuya daldığı sırada güzelce abdest al, sonra namaz için
divana dur.Namazın kapısını abdestinle Rabbinin kapısını da namazınla aç
ve NAMAZIN ARDINDAN İSTEĞİNİ ARZEYLEYEREK ŞÖYLE YALVAR:
Rabbim! Kiminle arkadaşlık edeyim? KILAVUZ KİM? SENDEN HABER VEREN KİM?
VEKİL KİM? O, Al-i Cenaptır, Senin zannını boşa çıkarmaz, hiç kuşkusuz o
kalbine ilhamda bulunur, sırrına vahiyle yapar., SANA YOL GÖSTERİR;
kapıları açar, yolunu aydınlatır.ÖYLE YA CİDDİ ŞEKİLDE ARAYAN, İSTEYEN
AMACINA ULAŞIR.”
Abdulkadir Geylani Hz. Müridlerin kitabı;
S.1065: “Mürid, şeyhini, Aziz Celil Rabbi ile bir vasıta bilmelidir.
RABBİNE ULAŞTIRAN BİR YOL ve bir sebeb bilmelidir… …Bir ŞEYH ola,
bir de Mürid. Bir sahip ola , birde onun sahip olduğu kişi. Bir uyan
ola, bir de uyulan. BU DURUM, ADEM (a.s)’den BERİ BÖYLEDİR , KIYAMETE
KADAR DA BÖYLE SÜRECEKTİR.“
Abdulkadir Geylani Hz. Müridlerin kitabı;
Sayfa-1102: “Gençler şeytanın sevgisine daha yakındır. Şeytan tarafından
daha çok kabul görürler. Şerre, fitneye, hevai arzulara tabi olmaya,
nefsin fesadına, töhmete daha meyillidirler. Bütün bu anlatılan
sebeblerden ötürü; onlarla arkadaşlık etmek çok tehlikelidir. Meğer ki,
onunla arkadaş olan zat, kendisine mana yolunda tabi olunan bir zat,
Allah‘ı bilen bir alim, PEYGAMBERLERİN VEKİLİ, HİDAYET İMAMI, ALLAH
TARAFINDAN KORUNMUŞ BİR KİMSE OLA. Zira,hali anlatıldığı gibi olan bir
zat, hayır öğretendir. Halk-ı kötülüklerden çekindiren ve onları terbiye
edendir. ONLAR YÜCE HAKK İLE HALKI ARASINDA BİR ELÇİ VE ONLARI
GÖZETİCİDİRLER.“
Vekaleten Devrin İmami (Hidayet İmami) Gavsül Azam Abdulkadir Geylani Hz.lerine tâbîyet;
“Hepiniz birbirinize hizmet ediyorsunuz; peki Allah’a kim hizmet edecek?
Ey ölü! Ey Toprak Yakında üzerinde gezilen bir toprağa dönüşeceksin!
Topraktan geldin yine toprağa döndürüleceksin, beşikten mezara
taşınacaksın.! Ama sen bunun farkında değilsin, bunun sebebi senin sağir
olmandır!…Benzin solukluğuna bakılmaz, başkalarına öğütte bulunmamın
ilk şartı senin inanmış (Allah’a ulaşmayı dileyerek hakiki iman etmiş)
olmandır. KULUN KENDİSİ HAK’KA (ALLAH’A) ULAŞMADIKÇA, HALKI HAKKA
ÇAGIRMASI UYGUN DEGİLDİR…
…Allah’ım! Herkesi islah eyle.Allah’ım! Bizi salih kişiler eyle. Bize
salah ver, ihtiyaclarımızı sana arzettir, YÖNELİŞİMİZİ SANA ÇEVİR.
Hazret daha sonra el-imam izzeddin Medresesinin üstazına (öğretmenine) işarette bulunarak;
“KALK ELİNİ ELİME KOY, bu harap diyardan malından, evladından ayrılıp
KOŞARAK RABBİMİZ’E GİDELİM. ALLAH’A YÖNEL, AMELE YÖNEL, yakında Hakk’a
götürüleceksin O seni amellerinden sorgulayacak. O seni, kendisini
bilmen için yaratmıştır, dünya ve ahiret icin yaratmamıstır…”
(el-Fethu’r Rabbani Huzur sohbetleri s.594,595,596 huzur Yayınevi
tercüme Sıdkı Gülle)
12. Asrın Vekaleten Devrin İmam‘ı (Hidayet İmam‘ı) Mevlana Halid-i Bağdadi Hz.;
Elhasıl: Baştaki hadis-i şerifin “Her yüz sene başında dini tecdit
edecek bir müceddidi gönderiyor” vaad-i İlahisine binaen, Hazret-i
Mevlana Halid ekser ehl-i hakikatin tasdikiyle 1200 senesinin, yani 12.
asrın müceddididir.” (Barla Lahikası/119)
13. Asrın Vekaleten Devrin İmam‘ı (Hidayet İmam‘ı) Bediüzzaman Said-i Nursi Hz.lerine tâbîyet;
ÜÇÜNCÜ İŞARET:“ Maglatali (aldatici), divanecesine (akilsizca) bir sual:
Bir kısım ehl-i hüküm (yöneticiler) diyorlar ki: “Madem sen bu
memlekette duruyorsun. Şu memleketin cumhuri kanunlarına inkiyad etmek
(boyun eğmek) lazım gelirken sen neden inziva perdesi altında kendini o
kanunlardan kurtarıyorsun? SEN NEDEN VAZİFESİZ OLDUĞUN HALDE ELİNİ
ÖPTÜRÜYORSUN? Halk beni dinlesin diye hodfuruşane (kendini beğenerek)
bir vaziyet takınıyorsun?
…El cevap: Evet, yolculara seyahat için vesika vermek bir vazife
olduğu gibi, edep tarafına giden yolculara da hem vesika, hem o
zulümatlı yolda nur vermek öyle bir vazifedir ki, HİÇBİR VAZİFE O VAZİFE
KADAR EHEMMİYETLİ DEĞİLDİR. Böyle bir vazifenin inkarı, ölümün
inkarıyla ve hergün el-mevtü hakkun (ölüm haktır) davasını,
cenazelerinin mührüyle imza edip tasdik eden otuz bin şahidin şehadetini
tekzip ve inkar etmekle olur. Madem manevi hacat-i zaruriyeye istinad
eden (manevi zaruri ihtiyaçlara dayanan) manevi vazifeler var. Ve o
vazifelerin en mühimi, edep yolunda seyahat için pasaport varakası
(belgesi) ve berzah zulümatında kalbin cep feneri ve saadet-i ebediyenin
anahtarı olan imandır ve imanın ders ve takviyesidir (imanın dersi ve
güçlendirilmesidir)…“(Lemalar/22. Lem’a/176,177)
“(Umeyr b. Atiyye anlatıyor: Ömer b. Hattab’a geldim ve “Ey mü’minlerin
emiri!….UZAT ELİNİ SANA BİAT EDEYİM.” dedim. (Hz.Ömer r.a.) Elini
uzattı ve güldü: “BU BİZİM SİZE, SİZİN BİZE KARŞI HEPİMİZİN
VAZİFESİDİR.” dedi. (Kenz’ul-Ummal: 1/81) (Hadislerle Hz.Peygamber ve
ashabının yaşadığı müslümanlık Timaş yayın M.Yusuf Kandehlevi sayfa
252)”
Said-i Nursi Hazretleri ve üç çeşit rü’ya;
Birincisi; “Sure-i Yusuf’un mühim bir esası rüya-yı Yusufuye (Yusuf
suresinin önemli bir esası olan Hz.Yusuf’un rüyası) olduğu gibi, -3-
“Uykunuzu bir istirahat kıldık.” (nebe suresi:78:9) ayeti misilli çok
ayetlerle rüyada ve nevmde (rüyada ve uykuda) perdeli olarak ehemmiyetli
(önemli) hakikatler var olduğunu gösterir.“ (Mektubat/28.Mektup/331)
Üçüncüsü; “Hadis-i sahihle nübüvvetin kırk cüz’ünden bir cüz’ü nevmde
rüya-yı sadıka suretinde (uykuda görülen hakikati gösteren, doğru olan
rüya şeklinde) tezahür etmiş (görünmüş). Demek, rüya-yı sadıka hem
haktır, hem nübüvvvetin vezaifine taalluku var (Peygamberimizin (sav)
vazifesiyle alakası var)…“ (Mektubat/28.Mektup/332)
İşte umum avam (bütün halk tabakası) için dahi bir nevi velayete
mazhariyet var ki, rüya-yi sadıkada (hakikatin görüldüğü sadık rüyada)
evliya gibi, gaybi ve istikbali (bilinmeyen ve gelecekle ilgili) olan
şeyleri görüyorlar.” (Mektubat/28.Mektup/333)
Said-i Nursi Hazretleri’nin talebelerinden Vezirzade Küçük Mustafa;
“Ey sevgili Üstadımız, ey nurların mazharı ve nasiri,…ve size karşı
mecburiyetime delalet eden (bağlılığıma, tâbîyetime işaret gösteren)
bir-iki vak’ayı (hadiseyi) arz edeceğim:
Birincisi: Bundan bir buçuk sene evvel ticaret için iki günlük mesafede
olan bir köye gitmiştim. O esnada dünyanın içyüzü bana göründü. Hem
fani, hem zindan hükmünde olduğundan, bir nefret geldi. Bana bu fani
dünyadan BAKİ BİR ALEME YOL GÖSTERECEK BİR ÜSTAD CENAB-I HAKTAN İSTEDİM.
Ve dedim ki: Öyle bir üstad rast gelsem, söz veriyorum ki ona tam
hizmetkar olacağım.”
İşte ben bu halde ve bu niyazda iken o gece (rüyada) gayet şirin ve
güzel bilmediğim bir şehirde gayet güzel, dünyada misli bulunmaz
ziynetli bir at üstünde siz Üstadım ona binmiş garptan şarka doğru
beş-altı metre yüksekte, şehrin üstünde uçarken selamınıza durduk,
selamınızı aldık. O ESNADA UYANDIM, ŞEHADET GETİRDİM. ŞÜKRETTİM Kİ
İSTEDİĞİM ÜSTADI BULACAĞIM. İki ay sonra ziyaretinize geldim. “ (Barla
Lahikası (Söz basim yayin sayfa 303,304)
Said-i Nursi Hazretleri’nin talebelerinden Küçük Ali;
“Bana rüyamda üç şahis gösterildi. İkisinin ismini söylemediler. Diğeri
Üstadım Bediüzzaman’ı ismiyle söylediler. Hemen eline yapışıp ellerini
öptüm.” (Barla Lahikası/27.Mektubun 3.kismi ve 3.Zeylinin
Nihayetid/113,114)
Said-i Nursi Hazretleri’nin talebelerinden Mustafa Hulusi;
“…Bunun üzerine büyük bir Zat geldi, gençlerin önüne ufacık bir mendil
serdi.O mendil üzerinde dört köşe haşhaşli ekmeği gençlere birer birer
dağıttı. Bilahere o mendilin içinde birer avuç da kuru üzüm dağıttı.
Bakıyorum o mendilden üzüm ve ekmek tükenmedi. Hayret ettim. BANA
DENİLDİ Kİ BU MÜBAREK ZAT SAİD NURSİ’DİR. Ben de anladım ki, bu harika
iş aktablarda bulunur dedim, uyandım.” (Barla Lahikası/27.Mektubun
3.kısmı ve 3. Zeylinin Nihayetid/99,100) Said-i Nursi Hazretleri’nin
talebelerinden Faik Yurtöven Efendi;
“Efendim Bediüzzaman Hz.ile iki görüşmem oldu. Birincisi Afyon
Emirdağ’ında ziyaretine gitmiştim. Benim mürşidim vefat etmişti. O zaman
ben de “YA RABBİ! BU ZAMANIN KUTBU KİMSE BANA GÖSTER”. diye dua ettim.
RÜYAMDA BANA BEDÜZZAMAN HZ.ZAMANIN KUTBU OLARAK GÖSTERİLDİ. Ben de o
zatı ziyarete gittim.” (Feyz;Sayı: 185 feyzdergisi)
Said-i Nursi Hazretleri’nin talebelerinden Hafız Ali;
” ONA TEBAİYET, tam uyulmaya layik bir muktedabihe iktida (Ona tâbîyet
tam uyulmaya kendisine tabi olunmaya layik bir imama bağlanma)
manasındadır. Zamanın müceddidi, imam-ı kübrasi (zamanın dini yenileyen
büyük İmam’ı) fetrete ugradığına göre, böyle bir mürşid-i azama
merbutiyet (tabi olmak, bağlanmak) vacip (zorunlu, mecburi, farz)
derecesine varmıştır. İşte bu saika (gerekçe), bizi ve onları düşünmeye
bile sevk etmeden Üstad-i Kebire rabtediyor (bağlıyor)…” (Hafız Ali
Tarihce-i Hayat/Risale-i Nur ve Haric Memleketler/ 638)
Said-i Nursi Hazretleri’nin talebelerinden Ahmed Nazif Çelebi;
“Dikkat ettim ve tahkik ve tamik ettim. Anladım ki otuz senedir kalbimde
saklı olarak taşıdığım o zamanki Said-i Kürdi olduğunu hissettiğimden,
her tehlikeyi göze alarak ziyaret edip MÜBAREK ELLERİNİ ÖPMEK LAZIM VE
ŞART OLDUGUNU BİLDİM.
Ve ziyaretimde eski Said’in ism-i mübarekleri Bediuzzaman Said Nursi ve
Risale-i Nurun mellifi ve sahibi olarak buldum. Kemal-i aşk ve ihlasla
sarıldım. Ve benim mürşidim ve rehberim ve büyük üstadım o Risale-i
Nur’dur dedim.” (Risale-i Nur talebelerinden Ahmed Nazif Çelebi (r.a)
Kastamonu Lahikası/ Emin ile Feyzi’nin sordukları bir suale Üstaddan
aldıkları cevap/ 36,37)
Elbaki Hüvelbaki İstanbul Üniversitesi Nur talebelerinden Kamil;
“….Titreyerek, günah ve zaaflarıma bin teessüf ve tevbe ederek
yaklaşıp mübarek ellerini sonsuz bir iştiyakla öptüğüm ve içimi tertemiz
tutmaya çabalayarak gözlerini bulmaya cesaret ettiğim o an
hatıralarımın en büyük ve en nadide yadigarı olacak. Üniversiteli diğer
kardeşlerim Üstadımız’ın hizmetinde bulunmakla şeref-i uzmaya
kavuşmuşlar…” (Elbaki Hüvelbaki İstanbul Üniversitesi Nur
talebelerinden Kamil Tarihce-i Hayat/ 8.Kısım:Isparta Hayatı/ 576)
Said-i Nursi Hazretleri’nin talebelerinden Hüsrev;
“Evet, Sevgili Üstadım. Biz Allah’tan, Kur’an’dan, Habib-i Zişandan ve
Risale-i Nur’dan ve Kur’an dellali siz sevgili üstadımızdan ebediyyen
razıyız. Ve intizabımızdan (tabiyetimizden, baglılığımızdan) hiçbir
cihetle pişmanlığımız yok…Biz ancak Allah’ı ve rızasını istiyoruz. Gün
geçtikce rızası içinde Cenab-ı Hakka vuslat iştiyaklarını kalbimizde
teksif ediyoruz (yoğunlaştırıyoruz). Çok kusurlu talebeniz…“(Hüsrev
Şualar/11.Sua/230(336))
14. Asrın Vekaleten Devrin İmam‘ı (Hidayet İmam‘ı) Hz.Mehdi (a.s)’a tâbîyet;
“Siz o geleni görünce kar üstünde emeklemek suretiyle de olsa (gidip)
Ona bey’at ediniz. Çünkü o Allah’ın Halifesi Mehdi’dir.” (Sünen-i ibni
Mace Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları:10/348.hadis no:4084)
“O (Mehdi) Allah’ın tayin ettiği Zamanın İmam’ıdır.” (Mektubat-ı Rabbani 1.cild s.814)
“İbn-i Cerir, “Tehzib-il Asar”: “Muhammed ümmetinin en hayırlısı ve
sizin zorluklarınızı gideren VELİNİZ OLAN KİMSEYE KATILINIZ, O
MEHDİ’DİR.” (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman 57)
“O Mehdi (a.s) arza sahip olur ve kendisinden önce baskı ve zulümle dolu
olan arzı, doğruluk ve adaletle doldurur. Sizden veya sonra gelenlerden
birisi O’na yetişirse kar üzerine sürünerek dahi olsa, gelsin ONA
KATILSIN! MUHAKKAK Kİ ONLAR HİDAYET SANCAKLARIDIR. (Hz. İbn-i Mes’ud RA)
(Osman Catakli-Lütfü Doğan-M.Cevad “Ramuz el-Ehadis, Hadisler Deryası”
Kıyamet Alametleri, 1982) 135/3.
“Bir gün Acf bin Malik’e Allah Resulü “Cok karanlık ve şiddetli bir
kısım fitneler gelir. Derken fitneler birbirlerini takip eder. O kadar
ki bu Ehl-i Beytimden Mehdi denilen bir Zat çıkıncaya kadar devam eder.
SEN ONA ULAŞTIĞINDA TABİ OL Kİ, HİDAYETTE OLANLARDAN OLASIN.”
buyurmuşlardı.(Süyuti, el-Havi, 2:67,68; el-Burhan, v.87a.)
Allah Resulü, Huzeyfetü’l-Yemani’nin bir sorusu üzerine hayırdan sonra
şer, şerden sonra sulh olacagını bildirmiş, “Bu sulhtan sonra ne
olacak?” dediğinde de şöyle buyurmuşlardı: “Dalalete davet edilecek.
İşte sen o gün bir halife gördügünde ağacın kökünü ısırarak da olsa
ölünceye kadar ona koş.” (Ebu Avane, Müsned, 4:476.)
“Ümmü Seleme (r.a); Resulullah’a “Mehdi gelecek mi?” Allah Resulü; “Evet, gelmesi haktır.” (İkdü’d-Dürer, Varak:7b.)
“Kıyametin kopmasına bir gün kalsa Allah o günü uzatarak benim soyumdan
bir kişi gönderecektir. Adı adımın, babasının adı babamın adının aynısı
olacak. Zulüm ve zorbalık altında inleyen yeryüzünü huzur ve adaletle
dolduracaktır.” (Ebu Davud, Mehdi: 1 (H.4282); Tirmizi, Fiten:52
(H.2231-2232)
“Sizden kim o güne yetişirse karlar üzerinde emekleyerek de olsa Ona
katılsın.” (İbn-i Mace, Kitabü’l-Fiten:36 (H.4082,4084); İbni Kesir,
Kitabü’n-Nihaye, 1:28-29.)
Said-i Nursi Hazretleri;
“Madem adeti öyle cereyan ediyor, ahir zamanın en büyük fesadı
zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem
hakim, hem mehdi, hem mürşid, hem kutb-u azam olarak bir zat-ı nuraniyi
gönderecek ve o zat da, ehl-i beyt-i Nebeviden olacaktır….Kadir-i
Zülcelal Hz. Mehdi ile de, alem-i İslamın zulümatını dağıtabilir. Ve
vaadetmiştir, vaadini elbette yapacaktır. Kudret-i İlahiye noktasında
bakılsa gayet kolaydır.” (Mektubat/29.Mektup/425)
“Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve
gelmiş, fakat her biri üç vazifeden birisini bir cihette yapması
itibariyle, ahir zamanın Büyük Mehdi ünvanını alamamışlar.” (Emirdağ
Lahikası/Hüve Nuktesi 232)
“Çok defa mektuplarimda işaret ettiğim gibi, Mehdi Al-i Resul’ün temsil
ettiği kudsi cemaatinin şahs-i manevisinin üç vazifesi var. Eğer çabuk
kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri Onun
cemiyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i ilahiyyeden
bekliyoruz.Ve Onun üç vazifesi olacak.” ( Emirdağ Lahikası,sf. 231)
“İşte bu hakikati bilmiyen insafsız insanlar derler ki; Ahiretin
tafsilatını ders alan müteyakkız kalbli, keskin nazarlı olan sahabelerin
fikirleri niçin bin sene hakikattan uzak olarak fikirleri düşmüş gibi,
istikbal-i dünyevide bin dört yüz sene sonra gelecek bir hakikati
asırlarında karib zannetmişler? ” (Sözler, 318)
” Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar var ki, herşey’i kendi
hesabına aldığı için, faraza hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek
O Zat dahi bu zamanda gelse, harekatini o cereyanlara kaptırmamak için
siyaset alemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini degiştirecek
diye tahmin ediyorum.” (Kastamonu Lahikası, 57)
” Evet şimdi olmasa da 30-40 SENE SONRA…” (Hutbe-i Şamiye, sf.36)
“HZ.MEHDİ BAŞINA GEÇİP, TARIK-İ HAK (Hak yoluna, Allah’a ulaştıran hak
yola) ve HAKİKATE (gerçeğe) sevk edecek…” (Mektubat/29.Mektup/426)
“…EHL-İ VELAYET (veli kulların) ve EHL-İ KEMALİN (kamil mürşidlerin,
kemale ermiş kimselerin BAŞINA GEÇECEK, Al-i Beytten Muhammed Mehdi
isminde bir Zat-ı Nurani, o Süfyanin şahs-i manevisi olan cereyen-i
münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır.” (Mektubat/15.Mektup/60)
“Çok zaman evvel bir ehl-i velayetten (veli şahıstan) işittim ki; O Zat,
eski velilerin gaybı işaretlerinden istihrac etmiş ve kanaati gelmiş
ki: Şark tarafından bir nur zuhur edecek (ortaya çıkacak), bidatlar
zulümatını (dine sonradan girmiş hurafeleri) dağıtacak. Ben böyle bir
nurun zuhuruna çok intizar ettim (gözledim) ve ediyorum.” (Mektubat /
359)
Hz.Peygamber ve Ashabının Yaşadığı Müslümanlık Timaş yayın M.Yusuf
Kandehlevi sayfa 252) Ebu Hazim (r.a)’dan rivayet edilen hadisde, Ebu
Hazim Resulullah’ın buyurduğu bir hadis için demiştir ki: 44.(1842) Ebu
Hureyre ile beş sene düşüp kalktım.Onu Hz.Peygamber S.A.V.’den şu hadisi
rivayet ederken dinledim. Şöyle buyurmuştur:
“Beni İsrail’i Peygamberler idare ederdi. Bir peygamber vefat etti mi
yerine (başka) bir peygamber geçerdi. Şu bir gercektir ki benden sonra
peygamber yoktur. Ama halifeler gelecek hem de çok olacaklar.”
Ashab: O halde bize ne emredersin? dediler.
“Birinciye ve Ondan sonra gelene (sıra ile) yaptığınız bey’atı tutun!
(Müslim, imare 44 H.No.1842, 3/147 Buhari, Enbiya 5, Fethu’l, Bari
6/495, ibni Mace, Ci-had 42k, H.No. 2871, 2/958, Ahmed 2/97)
Kütüb-i Sitte: “İmamın Varlığı Dinen Zaruridir: Her mü’minin
müslümanlığının tamam olması için İmam’ı tanıması gerekmektedir, bu
durum ise bir İmam’ın varlığını zorunlu kılmaktadır. Bu söylenene delil
olarak Kur’an-ı Kerim’den: “Allah’a itaat edin, resule ve sizden olan
emir sahibine yani imama itaat edin…” (Nisa:4/59) melindeki ayet ile
Hz. Peygamber (a.s)’in: Kim zamanın İmam’ını tanımadan ölür ise,
cahiliye ölümü ile ölmüş olur” melindeki hadisi gösterilir.
Teftazani bu nasslarla (kesin delillerle) İmam’ı tanımanın ve ona itaat
etmenin vacip (zorunlu, mecburi, farz) kılınmış olduğunu belirttikten
sonra İmam’ın varlığının vücubuna (zorunluluğuna) hükmeder: “Zira tanıma
ve itaat etmenin vacip olması onun var olmasını da vacip kılar.”
(İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akcağ Yayınları:2/282)
Taftazani (Mesud b.Ömer): Eserin adı; Şehru’l-Makasid
“Dünyayı adalet ve iyilikle dolduracak bir İMAMIN ÇIKMASI KONUSUNDA
hadis-i sahiha (sahih hadisler) varid olmuşlar.” (TAFTAZANI, Mesud
b.Ömer, Serhu’l-Makasid, I-V, Tahkik, ta’lik Abdurrahman Amire,
Alem’ul-Kütüb, Beyrut, 1989, V, 312;krs, et-Tac, V, 343,
(Kitabu’l-Fiten,bab, 7)
Muhyiddin Arabi Futuhat-i Mekkiye;
“Allah’ın bir Halifesi daha vardır ki, yeryüzü haksızlıklar ve zülümle
dolduğu zaman zuhur edecektir.Yeryüzünü adalet ve sükunetle
dolduracaktır.Peygamber Efendimiz(sav)’ in yolundan gidecektir. O, hiç
yanılmayacaktır…
–Dini, Peygamber Efendimiz(sav)’ in zamanındaki gibi aynen tatbik
edecek… –Düşmanları ehli ictihad alimlerinin taklid edenleri olacak.
Çünkü onlar, Mehdi’nin, İmamlarının mezheplerinin tersine hüküm ettiğini
gördüklerinde, bundan hoşlanmayacaklar, fakat karşı da gelmeyecekler…
–O’nun açık düşmanları fukaha (fıkıh alimleri) olacak, çünkü halk
arasında bir imtiyazları kalmayacak, hatta ahkam hususunda ilimleri de
azalacak. Mehdi’nin gelişi ile, alimlerin hükümlerdeki anlaşmazlıkları
da giderilecek… –Şayet elinde kılınç olmasaydı, alimler onun ölümüne
fetva verirlerdi… –Mehdi gücünü Allah’tan alacaktır… Aynı
eserindeki şiiri; “Dikkat edin. Velilerin sonu şehiddir. Varlıklar
imamın gözüdür. O, Ali Ahmed neslinden gelecek olan Seyyid Mehdi’dir.
Kötülükleri bertaraf edecek keskin bir kılınçtır!” (Muhyiddin Arabi,
el-Futuhat El Mekkiye, 366. bab, C.3, s. 327-328)
==ZİKİR İLE İLGİLİ EVLİYA SÖZLERİ
Hasan Basri K.S. ve Hikmetli sözleri “Zikir Allah Rasulünün Hz Ebu Bekir
ile hicretlerinde sevr mağarasında Ebubekir es Sıddika tavsiye ettiği
şekilde yapılmalı; —YA Eba Bekr dilini üst damağına yapıştır ve ALLAH
ALLAH ALLAH de.”==
İmam-ı Kuşeyri (RA) Hz.leri buyurur ki: “Zikrullah, velilik payesinin
verilmesine sebep olur ve vuslat alametini ve iradesini tahakkuk
ettirir. Hakk’a (CC), vuslat yollarının en kavi ve metini Zikrullah
yoludur.”
“Zikir bir kazmadır,onunla gönüllerdeki yabancı dikenleri temizlersin.“ Ubeydullah Ahrar
“Her anda Allah kelimesine ihtiyaç vardır. Her vakit Besmeleye, her
saatte Lâ ilâhe illallâh’a ihtiyaç vardır. O zikr-i İlâhî sâyesinde ene
mahvolur.“ SAİD NURSİ Mesnevî-i Nuriye – Onuncu Risale
Said-i Nursi Hz. Mektubat/29. mektup/429; “Bu seyr-i süluk-i kalbinin ve
hareket-i ruhaniyenin (ruhun hareketinin seyrinin, yolculugunun,
Allah’a yükselmesinin) miftahlari (anahtarlari) ve vesileleri, zikr-i
ilahi (Allah’i zikretmek) ve tefekkürdür.“
İmâm-ı Rabbânî; “Her vakit, Allah’ı zikr etmek lâzımdır. Kalpte başka
hiçbir şeye yer vermemelidir. Yerken, içerken, uyurken, gelirken,
giderken hep zikir yapmalıdır.”
Cübeyr bin Nüfeyr; “Her an, dilleriyle Allah’ı zikr edip, O’nu bir an
unutmayanlardan herbiri, güler bir hâlde Cennet’e gireceklerdir.“
Hâce Muhammed Bakir el-Huseynî el-Lâhorî Hz.: “Zikir, Allah’a vusul
(ulaşma) sebeplerindense de, rabıtasız ve şeyhde fâni olmaksızın yapılan
zikir ulaştırıcı olmaz.”
YUNUS EMRE HZ.; “Yunus sen bu dünyaya niye geldin, gece gündüz Hakkı zikretsin dilin. „
İmam-ı Rabbani Hz. 3.cilt 84. Mektup; “Allahu Teala’ya hamd olsun, ve
Onun seçtiği sevdiği kullarına selam olsun! Bu yolda çalışmak isteyen
önce itikadını hak yoldaki alimlerin bildirdiklerine göre düzeltmesi
lazımdır. Derin alimler bütün bilgilerini Eshab-ı Kiram’dan aldılar
kendi düşüncelerini ve felsefecilerin fikirlerini bunlara
karışdırmadılar. Allahu Teala, onları çalışmalrını bol bol mükafat
versin! Sonra herkese lazım olan fıkıh bilgilerini öğrenmelidir. Bundan
sonra bu öğrendiklerini yaşamalıdır. Ondan sonra her zamanında Allahu
Teala’yı zikretmelidir. Fakat zikir yapmasını kamil ve mükemmel bir
zatdan öğrenmesi şartdır. Nakış olandan öğrenirse kemale eremez.
Başlangıçda o kadar çok zikretmelidirki FARZ NAMAZLARI VE BUNLARIN
SÜNNETLERİNİ KILDIKTAN SONRA, ZİKİRDEN BAŞKA BİR İBADET YAPMAMALI!
KURANI KERİM OKUMAYI VE NAFİLE İBADETLERİ BAŞKA ZAMANA BIRAKMALIDIR.
ABDESTLİDE ABDESTSİZDE ZİKİR ETMELİDİR. AYAKTA İKEN OTURURKEN YATARKEN
HEP BU VAZİFEYİ YAPMALIDIR. SOKAKDA GİDERKEN, YERKEN VE UYUYACAĞI ZAMAN
ZİKİRSİZ OLMAMALIDIR (FARİSİ BEYT TERCEMESİ)”
ABDULKADİR GEYLANİ HAZRETLERİ (SIRRUL ESRAR) ZİKİR NAMAZDAN ÜSTÜNDÜR;
“Şeyh Safi (RA) Hz.leri’ne sordular: “Zikrullah etmek, namazdan efdaldir
buyuruyorsunuz. Halvette bulunan dervişlerinizi, nafile namaz kılmaktan
men ediyorsunuz. Oysa namaz, İslam’ın en büyük erkanından değil midir?
Böyle olduğu halde, neden Zikrullahı çok ettiriyorsunuz da, namazı az
kıldırıyorsunuz?” Hz. Şeyh (RA) Hz.leri cevap verip buyurdular ki:
“Zikrullah namazdan şu sebeple efdaldir. Namaz insanları yalnız zahiri
münkerlerden men eder. Bir kimse namaza durduğu zaman, kendisinden bu
zahiri kötülükler ve münkerler zuhur etmez. Halbuki zahir halkın
nazargâhıdır. Onu yalnız insanlar öyle görürler. Fakat namaz insanı
batınî kötülüklerden, münkerlerden men etmez. Bir kimse zahirden zamazda
görünür. Amma gönül batını kötülükler ve münkerlerle meşgul olabilir.
Çünkü batını, Hakk’ın (CC) nazargâhıdır. Halk onu görmez ve bilmez.
Allahü Teala (CC) Hz.leri’ni zikretmek ise batıni safi (temiz) kılar ve
batinî kötülük ve münkerlerden men eder. Yani Hakk’ın (CC) nazargâhı
olan batını, kötülüklerden ve münkerlerden men eder, temizler. Bizim de
maksudumuz da zaten gönül aynasını temizlemek değilmidir ki, iki cihanın
hakikatları oradan görünsün! İşte bunun için zikir namazdan Efdaldir.”
buyurmuşlardır.(Ankebut-45)”
İmam Gazali – Mükasefetü’l Kulub – Kalplerin Keşfi 47. Bölüm (Ankebut45)
ALLAH’I ZİKRETMENİN FAZİLETİ «— Allah’i zikretmek, hiç süphesiz, en
büyük ibadettir» (Ankebut Süre-i Celilesi; 45)
İbni Abbas (R.A.) yukardaki âyet hakkında der ki. «Bu âyeti iki türlü anlamak mümkündür;
1) “Allah (C.C)’ın sizi anması, sizin O’nun anmanızdan daha önemlidir.”
2) “Allah (C.C)’i anmak, geride kalan her türlü ibadetten üstündür.» Buna dâir daha bir çok âyetler vardır.”
ALLAH’IN EVLİYALARINDAN MÜRŞİD’İN FARZİYETİ:
Adem as dan beri bütün peygamberlere, kavim resullerine ve Allah’ın
tayin ettiği irşad makamlarına tabiyeti, Allah farz kılmıştır.Bu
gercekleri bilenler,Allah’ın kitaplarına tabi olanlardan başkaları
değildir.Çünkü Allah ın kitaplarının dışında bilgi sahibi olanlar
Şeytanın oyununa gelenlerdir.Nisa/118.119.120 de ezelde şeytanın vadini
yerine getiren kendi adamlarının yazdığı kitaplar EMANİYYE dirler ve
şeytan onlarla insanları oyalayarak “Allah ın kitaplarındaki gercekleri
örtmeyi”başarmıştır.
4 / NİSA – 118-119-120 : Allah, ona (şeytana) lânet etti. Ve (şeytan)
şöyle dedi: “Ben mutlaka, Senin kullarından belli bir nasib edineceğim.”
Ve onları mutlaka dalâlette bırakacağım. Ve onları, mutlaka emaniyyeye
(kuruntuya) düşüreceğim ve mutlaka onlara emredeceğim. Böylece onlar,
mutlaka davarların kulaklarını kesecekler ve onlara emredeceğim, öyle ki
mutlaka, Allah’ın yarattığını değiştirecekler. Ve kim, Allah’tan başka,
şeytanı dost edinirse artık o, apaçık bir hüsranla hüsrana
uğramıştır(Şeytan) onlara vaad eder ve onları emaniyyeye (kuruntuya)
düşürür. Ve şeytan, onlara aldatmaktan başka bir şey vaadetmez.
2 / BAKARA – 78 -79:Onlardan bir kısmı ümmîlerdir. Onlar (Allah’ın)
Kitabı’nı bilmezler, sadece emaniyyeyi (kişilerin yazdığı kitapları)
bilirler. Ve onlar sadece zannediyorlar. Yazıklar olsun onlara ki;
elleriyle kitap yazarlar, sonra da (emaniyye bilgiler içeren) bu
yazdıklarını az bir bedel (para) karşılığında satmak için: “Bu, Allah’ın
indindendir.” derler. Yazıklar olsun onlara, elleriyle yazdıkları
şeylerden dolayı. Yazıklar olsun onlara, kazandıkları şeyler sebebiyle.
HER DEVRİN İMAMLARINA TABİYET FARZDIR ister peygamber imam olsun ister
onların vekilleri “veli resul imam olsun”.Zira ALLAH’IN EMRİYLE HİDAYETE
ONLAR ERDİRİR.
Bu direk kendilerine veya o na tabi olan kavim resullerine veya onlara
tabi olan mürşidlere tabi olmak ta imamlara tabi olmaktır.
21 / ENBİYA – 72-73 : Ve ona, İshak (A.S)’ı ve nafileten (ilâveten)
Yâkub (A.S)’ı vehbî (armağan) olarak verdik. Ve hepsini salihler
kıldık.Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (ölmeden önce ruhları
Allah’a ulaştıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz
kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.
7 / A’RAF – 159 : Ve Musa (A.S)’ın kavminden bir ümmet vardır. Hakk’a
hidayet ederler (hidayete ulaştırırlar). Ve onunla (hak ile) adaletle
hükmederler.
7 / A’RAF – 181 Ve yarattıklarımızdan bir ümmet vardır ki, Hakk’a (Allah’a) ulaştırırlar ve onunla adaletle hükmederler.
32 / SECDE – 24 Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık
ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde)
yakîn hasıl etmiş oldukları için.
Devrin imamlarına tabi olunmazsa ne olur ?-DALALETTE olur ve kıyamette anlar gerceği.
17 / İSRA – 71-72
O gün bütün insanları, (Allah’ın tayin ettiği) imamları ile çağırırız. O
zaman kitabı sağdan verilen kimseler, böylece kitaplarını okurlar. Ve
(onlara) zerre kadar zulmedilmez (haksızlığa uğratılmaz).Ve burada (bu
dünyada), kim kör ise artık o ahirette de kördür. Ve yoldan daha çok
sapmıştır.
Nuh as a tabiyet;
26 / ŞUARA – 110-111
Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin). Ve
bana itaat edin. “Sana en basit insanlar tâbî olduğuna göre, biz (de) mi
sana inanalım?” dediler.
İbrahim as a tabiyet;
14 / İBRÂHÎM – 36 : Rabbim gerçekten onlar, insanların çoğunu dalâlete
düşürdüler. Artık kim bana tâbî olursa, bu sebeple o mutlaka bendendir.
Ve kim bana asi olursa, o zaman muhakkak ki; Sen Gafur’sun, Rahîm’sin.
Peygamber(sav) efendimize tabiyet;
7 / A’RAF – 157 -158:Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı
buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma’ruf ile (irfanla)
emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve
güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri),
onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını (günahlarını sevaba
çevirip, günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri,
(ruhu vücuda bağlayan bağ ve fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın
zincir) kaldırır. Artık onlar, O’na îmân ettiler ve O’na saygı
gösterdiler ve O’na yardım ettiler ve O’nunla beraber indirilen Nur’a
(Kur’ân-ı Kerim’e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâha (kurtuluşa,
cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.De ki: “Ey insanlar!
Muhakkak ki; ben, sizin hepinize (gönderilen) Allah’ın resûlüyüm. O ki;
semaların ve arzın mülkü, O’nundur. O’ndan başka ilâh yoktur. O, hayat
verir (yaşatır) ve öldürür. Öyleyse Allah’a ve O’nun ümmî, nebî,
resûlüne îmân edin ki; O, Allah’a ve O’nun kelimelerine (sözlerine)
inanır (îmân eder). Ve O’na tâbî olun ki; böylece siz, hidayete
eresiniz.”
48 / FETİH – 10 Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a
tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda
tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli
vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi
aleyhine bozar (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği
için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa
ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en
büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine
erdirilecektir).
8 / ENFAL – 64 : Ey Peygamber! Allah, sana ve mü’minlerden sana tâbî olanlara kâfidir.
3 / AL-İ İMRAN – 31 : De ki: “Eğer siz Allah’ı seviyorsanız, o taktirde
bana tâbi olunuz ki Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiret
etsin (sevaba çevirsin). Ve Allah “Gafur”dur, “Rahîm”dir.”
11 / HUD – 112 Artık sen, sana tövbe ederek, tâbî olanlarla birlikte
emrolunduğun gibi istikamet üzere ol. Ve azgınlık yapmayın (aşırı
gitmeyin). Muhakkak ki O, yaptıklarınızı görendir.
26 / ŞUARA – 215 : Ve mü’minlerden, sana tâbî olan kimselere kanatlarını ger.
Her dönemde tabiyetin farz olduğu;
3 / AL-İ İMRAN – 112 : Onların üzerlerine, nerede olurlarsa olsunlar
zillet (alçaklık) damgası vuruldu. Ancak Allah’ın ipine (Sıratı
Mustakîm’e) ve insanlardan bir ipe (Allah’a ulaştıracak olan mürşide)
tutunanlar (ulaşanlar) hariç. (Onlar) Allah’dan bir gazabına uğradılar
ve üzerlerine miskinlik damgası vuruldu. Bu, onların Allah’ın ayetlerini
inkar etmiş olmaları ve peygamberleri haksız yere öldürmüş olmaları
sebebiyledir. İşte bu, onların (Allah’a) isyan etmelerinden ve haddi
aşmış olmalarındandır.
36 / YASİN – 20-21 Ve şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi.
“Ey kavmim, (size) gönderilmiş olan resûllere tâbî olun!” dedi.
(Tebliğlerine karşılık) sizden ücret istemeyen (bu) kişilere tâbî olun.
Ve onlar, mehdilerdir (hidayete ermiş ve hidayete erdirenlerdir).
40 / MU’MİN – 38 : Ve âmenû olan adam şöyle dedi: “Bana tâbî olun ki sizi irşad yoluna ulaştırayım.”
72 / CİN – 14-15 : Ve gerçekten bizden, (Allah’a) teslim olanlar da var
ve bizden kasitun (kalpleri kasiyet bağlamış) olanlar da var. Artık kim
(Allah’a) teslim olmuşsa (ruhunu teslim etmişse) işte onlar, irşad
olmayı (nefsin ve iradenin teslimini) arayanlardır (dileyenlerdir).Ve
lâkin, kasitun olanlar (kalpleri zikirsizlikten kasiyet bağlayanlar),
işte onlar cehenneme odun oldular.
68 / KALEM – 35-36-37-38 : İşte böyle, müslümanları (teslim olanları),
mücrimler (suçlular) gibi kılar mıyız (bir tutar mıyız)?Size ne oluyor?
Nasıl hüküm veriyorsunuz?Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan ders mi
okuyorsunuz?Gerçekten onun içinde (o kitapta) “beğenip seçtiğiniz şeyler
mutlaka sizindir” (sizin içinmi yazılı)?
2 / BAKARA – 38-39: Biz dedik ki: “Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden
size mutlaka hidayet gelecektir. O zaman kim hidayetime tâbî olursa,
artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.”Ve inkâr edenler
ve âyetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar ateş ehlidir, orada ebedî
kalacak olanlardır.
20 / TAHA – 123 : (Allahû Tealâ şöyle) dedi: “İkiniz oradan (aşağı)
inin! Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra
Benden size mutlaka hidayet gelecek. O zaman kim hidayetime tâbî olursa
artık o, dalâlette kalmaz ve şâkî olmaz.”
ALLAH’IN TAYİN ETTİĞİ VE TABİYETİNİ FARZ KILDIĞI KİŞİLERE TABİ OLMAYAN
OTOMATİK OLARAK ŞEYTANA TABİ OLMUŞ OLUR.”Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır
sözü burada yerine oturuyor”
17 / İSRA – 62-63-64:(İblis) dedi ki: “Senin görüşüne göre, benim
üzerime (benden daha) mükerrem (ikram edilmiş, şerefli) kıldığın kimse
bu mu? Eğer beni kıyâmet gününe (kadar) tehir edersen (ertelersen), onun
zürriyetinden (neslinden) pek azı hariç, mutlaka bana (kendime) tâbî
kılacağım.”(Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Git! Artık onlardan kim sana
tâbî olursa, o zaman muhakkak ki sizin cezanız, eksiksiz bir ceza olarak
cehennemdir.” “Ve onlardan güç yetirdiklerini, sesinle aldat. Atlıların
ve yayalarınla onları bağırarak yönlendir (cehenneme sevket).
Evlâtlarında ve mallarında onlara ortak ol. Ve onlara (yalan şeyler)
vaadet.” Şeytanın vaadettikleri gurur (aldatma)dan başka bir şey
değildir.
22 / HAC – 3 : Ve insanlardan öyle kimseler vardır ki; ilmi olmaksızın,
Allah hakkında mücâdele eder ve bütün azgın şeytanlara tâbî olur(lar).
6 / EN’AM – 121 : Ve üzerine Allah’ın ismi anılmayan şeylerden yemeyin.
Ve muhakkak ki; o fısktır. Ve şeytanlar, mutlaka sizinle mücâdele
etmeleri için dostlarına vahyederler. Ve şâyet onlara itaat ederseniz
(uyarsanız), mutlaka siz müşrikler olursunuz.
34 / SEBE – 20 : Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını
(hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka
(Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.
Şeytanın adamlarına tabiyet (sadatlara-Allah’ın yolundan alıkoyanlar)
33 / AHZAB – 67-68 : Ve cehennemde olanlar derler ki: “Yarabbi, muhakkak
ki biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza
(büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı
Mustakîmi’nden) saptık.”Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları
büyük bir lânetle lânetle.
2 / BAKARA – 166-167 : O zaman tâbî olunanlar, (kendilerine) tâbî
olanlardan berî oldular (uzaklaştılar) ve azabı gördüler. (Artık)
onlarla (aralarındaki) bütün sebepler (bağlar) koparıldı.Ve o (Allah’tan
başkasına) tâbî olanlar dedi ki: “Keşke bizim için (dünyaya) bir kere
daha dönüş olsaydı. O zaman bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan
uzaklaşırdık.” Böylece Allah, onlara amellerinin hasara uğradığını
(hüsrana düştüklerini) gösterecek. Ve onlar ateşten çıkacak da değiller.
14 / İBRÂHÎM – 21 : Hepsi Allah’ın huzuruna çıktılar. Ve zayıf (güçsüz)
olanlar kibirlenenlere şöyle dediler: “Muhakkak ki; biz size tâbî olduk.
Şimdi siz, Allah’ın azabından bir şeyi bizden giderebilir misiniz?”
Onlar: “Eğer Allah, bizi hidayete erdirseydi elbette biz de sizi
hidayete erdirirdik. Sabretsek de, sabretmesek de bizim için aynıdır.
Bizim için kaçacak bir yer yoktur.” dediler.
Heva ve heveslerine tabi olanlar (dolayısıyla şeytanın vesveselerine)
30 / RUM – 29 : Hayır, zalimler ilim sahibi olmaksızın heveslerine tâbî
oldular. Bundan sonra Allah’ın dalâlette bıraktığını kim hidayete
erdirebilir? Ve onların yardımcıları da yoktur.
47 / MUHAMMED – 16 : Ve seni dinleyenlerden bir kısmı, senin yanından
çıktıkları zaman, kendilerine ilim verilenlere: “Biraz önce (O) ne
dedi?” dediler. İşte onlar, Allah’ın, kalplerini mühürledikleri
kişilerdir ve onlar hevalarına tâbî olanlardır.
28 / KASAS – 50 : Bundan sonra eğer sana icabet etmezlerse (senin
hidayete erdirme davetine uymazlarsa), bil ki onlar heveslerine
tâbîdirler. Allah’tan bir hidayetçi olmaksızın (hidayetçiye değil de)
kendi heveslerine tâbî olandan daha çok dalâlette kim vardır? Muhakkak
ki Allah, zalimler kavmini hidayete erdirmez.
47 / MUHAMMED – 14 : Öyleyse Rabbinden beyyine (delil) üzerinde olan
kişi, kötü ameli kendisine süslü gösterilen ve hevalarına tâbî olan
kişiler gibi midir?
Zanna tabi olanlar
53 / NECM – 28 : Ve onların (melekler konusunda) bir ilmi yoktur. Onlar
sadece zanna tâbî olurlar. Ve muhakkak ki zan, Hak’tan yana hiçbir şeye
fayda sağlamaz.
Tabiyeti inkar edenler
54 / KAMER – 24 : O zaman şöyle dediler: “Bizden biri olan bir beşere
mi? Biz, ona mı tâbî olacağız? O taktirde muhakkak ki biz, gerçekten
dalâlet ve çılgınlık içinde oluruz.” Zikir, aramızdan ona mı ilka edildi
(ulaştırıldı)? Hayır o, haddini aşan bir yalancıdır. Haddini aşan
yalancı kimdir, yarın bilecekler.
17 / İSRA – 94 : Onlara hidayet geldiği zaman insanların inanmalarına,
“Allah, insan resûl mü gönderdi?” demelerinden başka bir şey mani
olmadı.
25 / FURKAN – 41-42-43 : Ve seni gördükleri zaman: “Allah’ın resûl
olarak gönderdiği bu mu?” (diyerek), seni ancak alay konusu edinirler.
“Ona sabretmemiş olsaydık, gerçekten, neredeyse bizi ilâhlarımızdan
saptırıyordu.” Azabı gördükleri zaman kimin yoldan daha çok saptığını
öğrenecekler.Hevasını ilâh edinen kişiyi gördün mü? Yoksa sen mi ona
vekil olacaksın?
Bu yola kim girer ise delilsiz,
Anı kodu şeytan dinsiz imansız.
Gerektir bil gerektir bir kılavuz,
Varamazsın bu yolda kılavuzsuz.
(Eşrefi rumi divanından)
BİZ İLMİMİZİ DİRİ OLARAK DİRİ’DEN ALDIK.
ZAHİRİ İLİM SAHİPLERİ İLİMLERİNİ ÖLÜ OLARAK ÖLÜ’DEN ALDILAR.
Beyazıd-ı Bestami Hz.
Bu kapıdan kol kanat kırılmayınca geçilmez.
Eşten, dosttan sevgiliden ayrılmadan geçilmez,
içeride boş oda. Yeri, samur döşeli,
Bu odadan “Gelsin” diye. çağrılmadan geçilmez.
Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyanın.
Bütün fani lezzetlere darılmadan geçilmez.
Varlık niçin, yokluk nasıl, yaşamak ne topyekûn.
Aklı yele salıverip çıldırmadan geçilmez..
Ne okudun, ne öğrendin, ne bildinse, berhava!
Yer çökmeden, gök iki şak yarılmadan geçilmez..
Geçitlerin, kilitlerin, yalnız onda şifresi,
İŞTE İŞTE O ETEĞE SARILMADAN GEÇİLMEZ!..( Beyazıd-ı Bestami Hz.)
Humâ-yı rûhı ‘azm itdi ‘alâya
Fenâdan uçdı vü kondı bekâya
(SAADETLE RUH ALLAH’A ULAŞMAYA AZMETTİ (Allah’ta yok oldu-Fena makamına erişti.sonra) FENA’DAN BEKA MAKAMINA ERİŞTİ)
Cihânda kılmayup cânı temekkün
Cinân bagında eyledi tevattun
(CİHAN’DA CAN(Ruh) KALMAYIP CANAN’IN(Allah’ın) BAĞINI VATAN EYLEDİ)
Cihân zindandurur terk itdi hapsi
Visâli hakkıle bagladı ünsi
(CİHAN RUH’LAR İÇİN ZİNDANDIR.HEPSİ,HAKK’İLE YAKINLIK KURARAK(Allah’a ulaşmayı dileyerek) O’NA VASIL OLDULAR.)
sabayi adlı zatın üveys-name adlı esrinden ekitap kulturturizm
Hakk’a olmağa bir kişi vâsıl
Gerek irşâd u mürşid-i kâmil
(BİR MÜRŞİD-İ KAMİLİN İRŞAD ETMESİ OLMADAN BİR KİMSENİN HAKK’A (Allah’a) ULAŞMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR)
***Abdulkadir Geylani- Fethu’r-Rabbânî, 60. Meclis
ABDULKADİR GEYLANİ HZ ELÇİ(RESUL)OLMAK
Ey dünya yolunda giden, sakın kervandan ayrılma; delili ve iyi
arkadaşlarını bırakma. Aksi hâlde malını ve mülkünü verdiğin gibi canı
da elden çıkarırsın. Ve sen ey âhiret yoluna revan olan, önderi bırakma;
gideceğin yere kadar onun peşini takip et. Ona karşı iyi davran. Onun
sözünden çıkma. Onun görüşünü benimse. O sana her şeyi belletir. Ve
HakTeâlâ’nın yakınlığına vardırır. Sonra kendisi aradan çıkar, seni
vekil eder. Bunlara sebep temiz olman, doğru olman ve işlere sükûtla
bağlanmış olmandır. Ve arz edilen sebepler yüzünden sen de yolculara
emir olur, cümle kervan ehline sultan kılınırsın.Kafile delili, seni
vekil tayin eder, bineğine seni bindirir, Peygamber’in kapısına
varıncaya kadar ondan indirilmezsin. Ayan gözüyle Peygamber’e teslim
edilirsin; Peygamber’e tam yakınlık nurunu taşıyanlardan olursun. Daha
sonra kalplere sultan olursun. Hâllerin tercümanı, mâna âleminin
tefsircisi ve Hak’la kullar arasında bir Elçi olursun. Bu hâller devam
ederken Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in nurunda, terbiye edilen bir köle
olursun. Bir defa kullara gelir, sonra Yaratan’a uçarsın. Bu yüce varlık
arasında varlığını kaybeden bir fâni olursun.Canı ve başı ile Hak
yoluna koyulmuş olanlar, kabileler halkı arasında paylaşılmaz bir kıymet
olur. Onu çıkaran, milyon kabileden biri olabilir. Nefsin veya nefesin
sonu gelince, cihan ancak bir zat yetiştirebilir.
O büyük zâtlar, Hak kelâmını kalp yönünden işitirler, mâna âleminde
duyarlar. Ve onu, duygularını işe vermek sureti ile benliklerine tasdik
ettirirler.Hakk Teâlâ’nın fazlını, keremini bulduktan sonra, o büyük
insan halk arasına yine katılır. Sebebi; onlara hidayet yolunu
göstermesi ve mülk sahibi kılmasıdır. Çünkü o kul, sonsuz mânevî bir
mülke sahiptir. Ulaşmış olduğu mertebelerin bereketiyle diğer insanlara
feyz saçar, rehberlik ve hidayet öncülüğü eder.O öyle bir kuldur ki,
Hakk’a vâsıl olmuş, O’nu görmüş ve mâsiva denen Hakk’ın Zâtından gayri
şeyleri bilmiştir. Artık işi halkla uğraşmaktır. Yerine göre halkın
tepesine bir tokmak olur. Hak olanla bâtıl olanı birbirden ayırt eder.
Onları Azîz ve Celîl olan Allah’ın katına götürmek için bir RESUL. bir
kılavuz olur. Bu zâta melekût âleminde Azîm yani büyük kişi ismi
verilir. Bütün halk onun kalbinin ayakları altında durur ve onun
golgesinde gölgelenir.
***Büyük insanları dinleyiniz.Hakk’a götüren yolu onlardan
öğreniniz.Büyük yolun yolcuları onlardır.Onlara nefs’inizin kötü
hallerini sorunuz.Şahsi arzu ve isteklerin kötü durumlarını onlardan
öğreniniz.(Abdulkadir Geylani Hz.)
***Seyda Muhammed Konyevi (ks), Kuran ve Sünnet Isiginda Adab:
“Muhaddis Ahmed bin Hacer Haysemi, Fetava-i Hadisiye isimli eserinde
söyle buyurmustur: Hulasa olarak Allah-u Zülcelâle süluk eden şahis için
en güzel yol, bu söylenenlere vasil olmak için, bir tabib-i azam olan
Mürşid-i Kâmile tabi olup, tedavisinin altina girmektir.”
***El tuttuğun andan itibaren de geçmiş günahların, kul hakkı dahil, affolmuştur.
Dede Bayburdi (Dede Paşa)
tam kaynakta bu:
kaynak:Dede paşa sohbet 12.bölüm
***Tanrı, “Tanrı eli onların ellerinin üstündedir” dedi ya, işte senin elin de o biat ehlinin eli olur.
Elini pirin eline verdin, o her şeyi bilen ulu pire uydun mu, kurtuldun demektir.
Çünkü o, ey mürit, vaktinin peygamberidir… Peygamberin nuru ondan zuhur eder.
Ona uydun, onun elini tuttun mu Hudeybiye’de bulunup Peygambere biat eden sahabeden olursun.
Cennetle muştulanan o on kişiden sayılırsın, halis ve potada erise bile ayarı düşmez altına dönersin.(Mevlana hz.Mesnevi/40)
***Şeyh, yer ve gök yüzünde Allah’ın halifesi olur. Yeryüzüne mensup olanların ona tâbi ve mahkûm olması nasıl
farz ise, semaya mensup olanlar için de aynen böyledir.
arama yerinde 29.sayfa
sultan veledin eseri Mevlana hazretlerinin oğlu
maarif I adlı eser
***Ey talib-i hakikat,selamet yolunun arkadaşını bulmak istersen,sefer-i
dünyada bir mürşid-i kamil ara ki sana selamet bahşeden bir yolu
göstersin ve bu cihanın sayısız olan afet,korku ve tehlikelerden seni
kurtarsın. (Abidin Paşa hz.)
.evliyaullaha intisap etmek nusret ve saadet bulmaktır.
hocam necm 3-4 ayeti gibi bir sözü var velilerle ilgili;
peygamberlerin ve velilerin irade ve işleri sırf ibadet ve saadet
vesilesidir.zira söz ve fiileri,kendi heva ve heveslerinin eseri
değildir.sayfa 142 zira Allah dostlarına müracaat,Allah Teala’ya
müracaatır sayfa 144
• Hakk’a yaklaşmak istiyorsan ariflerle düş kalk! Hakk’a kavuşmayı, Hakk’a kavuşmuş kişilerden iste!
(TEVBE/119- Ey âmenû olanlar (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyen
kimseler)! Allah’a karşı takva sahibi olun ve sadıklarla beraber olun.)
MEVLANA HZ Divanı Kebir (c. 1, 402)
Altı cihette bulunan, bu cihetlerden kurtulamayan kişiye Tanrı, o gönül sahibi vasıta olamadıkça nazar etmez.
Birisini reddederse onun için eder. Kabul ederse yine şefaatçi odur.
O olmadıkça Tanrı kimseye rızk vermez. İşte ben, vuslata ulaşan kişinin ahvalinden bir miktarcığını söyledim.
Tanrı, ihsanını onun eline kor da acınanlara onun elinden ihsanda bulunur.
Onun avucu ile bütünlük denizi birleşmiştir. O, neliksiz ve niteliksizdir ve tam kemal sahibidir.(Mevlana Hz.Mesnevi/875)
Herkes bir çeşit ibadete sarıldı, kendisi için bir türlü kurtulma çaresine yapıştı.
Sen, akıllı bir kişinin gölgesine kaç ki gizli gizli savaşan düşmandan kurtulasın.
Bu, senin için bütün ibadetlerden daha iyidir.
Bu suretle yolda ilerlemiş olanların hepsini geçer, hepsinden ileri olursun.
Bir Pîr ele geçirdin mi hemen teslim ol; Mûsâ gibi Hızır’ın hükmüne girip yürü.
Ya Ali! Sen, Tanrı yolundakini bütün ibadetler içinde Tanrıya ulaşmış kişinin gölgesine sığınmayı seç.(Mevlana hz.Mesnevi:2965)
Hak’dan bize haber viren erenler
Gönülde iste var Hakk’ı dediler
Hakk’ın cemâlini ayan görenler
Gönülde iste var Hakk’ı dediler
Gönül ili Hakk’ın gizli eli’dir
Andan haber viren gerçek velidir
Gaybî Hakk’a giden gönül yoludur
Gönülde iste bul Hakk’ı dediler
Sunullah Gaybî Hz.
Mürşidlerdir Hakk yolunun başçıları
Mürid ile Allah arasında elçileri
Vahdaniyet deryasının yolcuları
Dergahında varıp kapıcı olasım gelir
AHMET YESEVİ 50. HİKMET
***ABDULRAHİM REYHAN ERZİNCANİ HZ NEFS MAKAMLARI VE EVLİYALIK MAKAMI
Şeyh; Evliyaullah, Allah’ın kapısı. Bir insan bir haneye girdiği zaman
veya kapalı yerde olan nimeti çoğaltmak için onun bir kapısı vardır.
Kapıyı bulacak ki oraya gitsin. Evliyaullah da Hak kapısıdır.
Evliyaullah’ı bulamayan Allah’ın kapısını bulamıyor. Cenab-ı Hakk
“Sâdıklarla olun.” buyuruyor. Sadıklar velîlerdir. Onlar neden sâdık
olmuşlar? Çünkü onlar şeriatı, tarikatı yaşamışlar. Onlar günahı-sevabı,
haramı-helali, hayrı-şerri tamamen tefrik etmişlerdir. Onlarda haset,
kibir, gurur kalmamış. Hülasa olmuşlar kâmil. İnsanlarda “safiye” makamı
var.Nefsin yedi tane makamı vardır.İşte safiye makamına ulaşanlar.
Allah’tan gelen ruhu Allah’a ulaşıyor. Cemü’l-cem oluyor. Allah’ın
varlığına ulaşıyor. Allah ile birleşiyor. Bu haktır, vardır. Madem ki
“Herşey aslına rücu edecek,” buyruluyor. Öyle ise bu ceset toprağa rücu
ediyor da, rûh niye gitmesin, gidecek. Ama ne ile gider? Vasıta ile
gelmiş, vasıta ile gider. Bu vasıta meşâyih. Cenab-ı Hakk
“ileyhi’l-vesîle.” “Bil vesile arayın.” Allah’tan geldiniz Allah’a
gideceksiniz, ama Allah’tan bir vesile ile geldiniz, bir vasıta ile
gideceksiniz. AbdurrahimReyhanErzincani
İmam Malik Rh.A.:
“Kim tasavvufun öğrettiği ahlâk ve manevi hal ilmiyle yetinip fıkıh
öğrenmezse, dinden çıkacak işler yapar, zındık olur. Kim de fıkıhla
yetinir, ahlâk ve manevi halleri öğreten tasavvuf ilmini öğrenmezse
büyük günahları işler, fasık olur. Her iki ilmi öğrenen kimse gerçek bir
müslüman olur.” (Aliyyu’l-Kâri, Şerhu Ayni’l-İlim)
İmam Şafii Rh.A (Mürşidi, Şeybani Râi)
Hem fakih, hem sufi ol, sakın birisiyle yetinme.
Bu sana hak için bir nasihattir dostum, incinme.
Sade fakihin kalbi katı olur, tadamaz takvayı
Öbürü de cahil kalır, nasıl yapar ıslahı.” (Muhammed Afif, Divan-ı Şafii)
İmam Ahmed b. Hanbel Rh.A
Bişr-i Hafi K.S.’nin meclisinde bulunurdu. Tam manası ile ona bağlanmıştı. Bir defasında talebeleri kendisine:
Sen hadis ve fıkıh alimi bir müctehitsin, birçok ilimde bir benzerin
daha yok. Buna rağmen, niçin böyle hali-ahvali basit bir insanın yanına
gidip geliyorsun, bu sana yakışır mı? dediklerinde, İmam, Evet, şu
saymış olduğunuz ilimlerin hepsini ben ondan daha iyi bilirim, ama o da
yücelerden yüce Allah’ı benden daha iyi tanıyor, diye cevap verdi.
(Feridüddin-i Attar, Tezkiratu’l-Evliya)
İmam-ı Gazali’ye ‘Hüccet-ül İslâm’, Şeyh İzzettin bin Abdüsselam’a da
‘Sultan-ül Ulema’ dedikleri halde ve ikisi de şeriatı ve zâhirî ilmi en
üst düzeyde bilmelerine rağmen yine de bir Mürşid-i Kâmile intisab
etmişler ve tarikata girmişlerdir.
İmam-ı GAZALİ: “…Sonra kendi durumuma baktım. Bir de ne göreyim!
Dünyevî alâkalar içine dalmış batmışım. Bu alâkalar beni her taraftan
sarmışlar. Yaptığım işlerimi gözden geçirdim. Onların en güzeli tedris
ve tâlim idi. Fakat bu sahada da ehemmiyetsiz, âhiret yoluna faydası
olmayan ilimlerle meşgul olduğumu anladım. Tedris hakkındaki niyetimi
yokladım. Onun da Allah rızâsı için değil, mevki ve şöhret kazanmak
gayesi ile olduğuna kanaat getirdim. Bu hâlimle uçurumun kenarında
bulunduğuma, eğer durumumu düzeltmek için harekete geçmezsem ateşe
yuvarlanacağıma kanaat getirdim.”
“Yakinen anladım ki, sûfiler hakikaten Allah yolunu bulan kimselerdir.
Onların gidişleri, gidişlerin en güzelidir. Gittikleri yol, yolların en
doğrusu, ahlâkları ahlâkların en temizidir Dünyadaki bütün akıllı
insanların akılları, hikmet sahiplerinin hikmetleri, şeriatın bütün
teferruatını bilen zâhir ulemâsının ilimleri, onların gidişat ve
ahlâkından bir şey değiştirmek ve yerine daha iyisini koymak üzere bir
araya gelseler, buna muvaffak olamazlar.
”SEN TASAVVUF
İLMİNİN BÜTÜN ESERLERİNİ YEDİDEN YETMİŞE OKUSAN, MÜRŞİDİ KAMİL ELİ
TUTMADIKÇA SANA HİDAYET KAPISI AÇILMAZ.” İMAM-I GAZALİ HZ.
***İmam-ı Azam hazretleri tasavvufa girdiği silsile-i saadatın 4. sü
Cüneydi Bağdadi(k.s.)’e bağlandığı ve ömrünün son iki senesinde için
söylediği söz bizim için ibret olmalıdır.(Levlessenetani ,leheleke
Numani eğer son iki senem olmasaydı elbette helak olmuştum.)
Unutmayalım ki tüm mezhep imamları da mürşide tabi olmuşlardır Madem
onların yolunu tasdik ediyoruz, biz niye mürşide bağlanmıyoruz. Onlardan
daha iyi mi biliyoruz acaba?
***Abdulkadir Geylani:futuhurrabbani
Peygamber S.A. efendimiz bir Hadis-i Şeri-finde şöyle buyurur:
– «Ulema meclisinde oturmalısınız. Hakim-lerin sözünü dinlemelisiniz.
Allah-ü Taala, yağ-mur suyu ile, yeri yeşerttiği gibi; hikmetle de ölü
kalbleri ihya eder.»
Yine buyurur:
– «Hikmet, müminin yitiğidir, bulduğu yerde alır.”
Avam halkın dilinde olan kelam, LEVH-Ü MAHFUZ’dan iner; orası ceberut
alemidir. Derece itibarı ile hesaplanır. Hakka vasıl erlerin dilinden
akıp gelen cümleler en büyük makamdan coşar.. Orası yakınlık ilidir;
arada vasıta yoktur. Herşey aslına dönecektir. Bu sebeple kalbin
dirilmesi için, ehl-i telkini arayıp bulmak gerek.. Bu farzdır.
Peygamber S.A. efendimizin şu Hadis-i Şerifi buna işaret eder:
– «îlim, her müslüman kadın ve erkeğe farzdır.»
Burada farz olan ilimden murad, marifet. ve Hak yakınlığı ilmidir. Geri
kalan bilgilerin, ancak lüzumu kadarı farzdır. Farz ibadetlerini edası
için gereken fıkıh ilmi gibi..
Yakınlık alemine vara.. Derecelerin hiç birine iltifat etmeye.. Allah-ü Taala bir Ayet-i Kerimede şöyle buyurur:
– «Söyle, ben yaptığım işe sizden ücret istemiyorum. Ancak yakınlıklara bağlılık, sevgi.. (42/23)
Bazı rivayetlere göre, buradaki yakınlıktan murad. Hak yakınlığı bilgisini talimdir.
Hakikat-i Muhammedi Abdulkadir Geylani:
…….Peygamberimiz S.A.V efendimizin dilinden söylenen;Ben ve bana
tabi olanlar basiret üzere..(Yusuf-108) ayetindekibana uyan cümlesinde
bir işaret vardır. peygambere tam varis olan KAMİL MÜRŞİD anlatılır.
Demek olur ki, benden sonra irşad; her yönden benim batini basiretime
sahip olan kimse tarafından yapılacaktır. Burada tam velayet haline
sahip olan zat murad edilmektedir;VELİ OLAN MÜRŞİD(KEHF17) AYETİNDEKİYLE
AYNI ŞEYE İŞARET EDER.
Abdulkadir Geylani- Fethu’r-Rabbânî, 60. Meclis
Hakk Teâlâ’nın fazlını, keremini bulduktan sonra, o büyük insan halk
arasına yine katılır. Sebebi; onlara hidayet yolunu göstermesi ve mülk
sahibi kılmasıdır. Çünkü o kul, sonsuz mânevî bir mülke sahiptir.
Ulaşmış olduğu mertebelerin bereketiyle diğer insanlara feyz saçar,
rehberlik ve hidayet öncülüğü eder.O öyle bir kuldur ki, Hakk’a vâsıl
olmuş, O’nu görmüş ve mâsiva denen Hakk’ın Zâtından gayri şeyleri
bilmiştir. Artık işi halkla uğraşmaktır. Yerine göre halkın tepesine bir
tokmak olur. Hak olanla bâtıl olanı birbirden ayırt eder. Onları Azîz
ve Celîl olan Allah’ın katına götürmek için (Ruh’unu Allah’a ulaştırmak
için) bir RESUL. bir kılavuz olur. Bu zâta melekût âleminde Azîm yani
büyük kişi ismi verilir. Bütün halk onun kalbinin ayakları altında durur
ve onun golgesinde golgelenir.
ABDULKADIR GEYLANI:İLİM-İRFAN MEKTEBİ
Allahu Teala basiretlerini açmak için O’nu bu gafil insanlara gönderdi.
Gaye, onlari gaflet uykusundan uyarmak; visaline, ezelî cemaline ermeye,
yani Allah’in Zat’ina davet idi. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin yolunu
tayin için bildirilen bu Âyet-i Kerime bu duruma isaret eder: “Söyle:
Yolum basiret üzerinedir. Ben ve bana uyanlari, ayni yola davet ederiz,”
(Yusuf, 108). Peygamber (s.a.v.) Efendimizin de bu Hadis-i serifi, ayni
sekilde bizi asil gayeyi anlatir: “Ashabim gökteki yildizlara benzer,
hangisine uyarsaniz, dogruyu bulursunuz…..” Basiret, ruh gözesinden
gelir. Evliya için FUAD makamindan açilir. Elde edilis tarzina gelince,
zahiri bilgi ile olmaz. Ötelerden, batindan kopup gelen ilim lâzim… bu
Âyet-i Kerime bizi, isin özüne iletir: “O’na canibimizden -ötelerden-
ilim vermistik,” (Kehf, 65). Insana gereken, basiret sahiplerini
bularak, telkin yolu ile onlardan birseyler almaktir… O telkini yapan
zat, velî, mürsid ve lâhut âleminden haber veren olmali…..
Abdulkadir Geylani Hz.nin Müridlerin kitabi
S.1065:Mürid, seyhini, Aziz Celil Rabbi ile bir vasita bilmelidir. RABBINE ULASTIRAN BIR YOL ve bir sebeb bilmelidir……..
…..Bir SEYH ola, bir de Mürid. Bir sahip ola , birde onun sahip oldugu
kisi. Bir uyan ola,bir de uyulan. BU DURUM, ADEM (a.s.)den BERI
BÖYLEDIR , KIYAMETE KADAR DA BÖYLE SÜRECEKTIR.
Sayfa 1069:Mesayih (mürsidler) Allaha vardiran yoldur. Yüce Allaha
götüren delillerdir. YÜCE ALLAHIN HUZURUNA CIKILAN KAPILARDIR. Anlatilan
mana da olarak, her müride bir seyh gereklidir. Bu seyh dahi, beyan
ettigimiz üzere olacaktir, mürid dahi öyledir. Yani ALLAHA ULASMAK
DILEYEN her müride bir büyük zat gereklidir.
Sayfa-1102:Gencler seytanin sevgisine daha yakindir.Seytan tarafindan
daha cok kabul görürler. Serre, fitneye, hevai arzulara tabi olmaya,
nefsin fesadina, töhmete daha meyilldirler. Bütün bu anlatilan
sebeblerden ötürü; onlarla arkadaslik etmek cok tehlikelidir.Meger ki,
onunla arkadas olan zat, kendisine mana yolunda tabi olunan bir zat,
Allahi bilen bir alim, PEYGAMBERLERIN VEKILI; HIDAYET IMAMI; ALLAH
TARAFINDAN KORUNMUS BIR KIMSE OLA. Zira,hali anlatildigi gibi olan bir
zat, hayir ögretendir. Halk-i kötülüklerden cekindiren ve onlari terbiye
edendir. ONLAR YÜCE HAKK ILE HALKI ARASINDA BIR ELCI (RESUL) VE ONLARI
GÖZETICIDIRLER.
Abdulladir Geylani Hz.nin sohbetler kitabindan:
Sayfa-275:Siz Allahin kitabina, Resulullahin ahlakina ve MÜRSIDLERE uymadikca ASLA FELAH BULAMAZ, KURTULUSA EREMEZSINIZ.
Sayfa-188:Ey nefs ve hevai arzularinin tabiatin kulu, sen kendi
görüsünde kanaat etmis, sana hakikatleri ögretip terbiye edecek bir
üstad, Mürsid edinmemissin.
Sayfa-201:Sadiklara, salihlere iltihak et, onlarin arasina katil, eger
kimin salih, kimin münafik oldugunu ayirt edemezsen o zaman geceleyin
kalk iki rekat namaz kil. Yarabbi, bana senin salih kullarini göster,
SANA GELMEMDE KILAVUZLUK EDECEK KISILERI GÖSTER.
***Mutlaka halkla temas gerekli ise şüpheli işleri dahi yapmayan, zâhid,
irfan sahibi ve bildiği ile amel edip Hakk’ı dileyenleri ara. Ve
Hakk’ın arzu ettiği zâtları bul.Seni kullardan kurtaran ve Hakk’a
götüren kimselerle ol; Hak yakınlığını sağlayan kimseleri bul. Seni kim
bataklıktan çıkarır, doğru yola koyarsa onu dile. Gözlerini dünyadan
çeviren ve âhirete açtıran zâtı sor. Dünyanın katlarını gözünden silip
öbür âlemin köşklerini göstereni iste. O kimse ki, seni perişan hâlinden
çeker ve nurlu âlemin hoşluğuna götürür, işte sana o yarar. Saydığımız
vasıtaları benliğinde taşıyan kimseleri ara ve arkadaş ol. Sözleri acı
da gelse dayanmayı bil. Emrini ve yasağını kabullen; hayrın peşinini ve
geleceğini hemen görürsün. Kahraman ol, sabırlı kişi kahramandır.
Şecaatin, bir anlık sabırdan ibaret olduğu malûmdur.
“ABDULKADİR GEYLANİ HZ İLAHİ ARMAĞAN KİTABINDAN 50. MECLİS
Bu konuşma Cuma sabahı medresede yapıldı.
Konuşma tarihi: Hicrî 18 Şaban 545, Milâdî 1150”
***Dikkat Dikkat Dikkat ABDULKADİR GEYLANİ HZ HUD SURESİ 78 AYET’teki
irşadla vazifeli ayeti anlatıyor.Halbuki Din alimlerimiz irşadla
vazifeli sadece Peygamberler demişlerdir ama irşadla vazifesi Peygamber
efendimizden sonra devam ediyor.
HÛD Suresi 78 Ayet= minkum raculun reşîd(reşîdun).
Sizin aranızda irşad eden bir adam yok mu?” dedi.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) hayatta olsaydı doğrudan alınacak ondan
alınırdı. Gayrına ihtiyaç kalmazdı. Öbür aleme intilkal ettikten sonra,
tecerred haline geçiyor, bizzat kendisi ile bağ kurulmuyor. İRŞADA MEMUR
VELİLER de aynıdır. Onlar da bu alemden göçüp gidince, İRŞAD OLACAK
OLMAZ. ANLAYIŞ EHLİ İSEN ANLA! DEĞİLSEN BİR ANLAYANI ARA…”
Gavsül Azam Abdulkadir Geylani hz.lerinin ”ÖTELERDEN HABERLER” orj.adı
”SIRR’ÜL ESRAR” kitabından Abdulkadir akçiçek cevirisi.
***GENC KARDEŞİM!.., Önce kendi nefsinle ilgilen, ona ögut ver, sonra
başkasına… Kendi nefs’inin pürüzleriyle meşgul olmaya bak, onu bırakıp
da başkasına geçme!. Dikkat et ki ömründen islah edilmeye muhtaç birkaç
günün kalmıştır evet sadece birkaç gün… Kendini bilemiyor, iç alemini
anlıyamıyor isen başkasını kurtaramıyacağını bilmelisin… Bu halinle
kendini bırakrp başkasına nasıl rehberlik yapabilirsin? çünkü insanlara
ancak kalb gözü (basiret) açık olanlar,Allah ile her an görüşebilenler
(Kalb kulağı olanlar) [hakki hak olarak bilip ona uyan bahtiyarlar)
rehberlik edip yol gösterebilir; ve onları gunah ve gaflet denizinden
ancak iyi yüzmesini becerenler kurtarabilir. Diğer bir tabirle,
insanları Allah’a ancak Allah’ı bilen kimseler çevirebilir. Allah’ı
bilmeyen bedbahtlar bu ulvi işe nasıl delalet edebilir?.(YUNUS/35,36:De
ki: “Sizin ortaklarınızdan Hakk’a hidayet edecek (ulaştıracak) kimse var
mı?” De ki: “Allah, Hakk’a hidayet eder (ulaştırır). Öyleyse Hakk’a
hidayet eden (ulaştıran) mı tâbî olunmaya daha lâyıktır (daha çok hak
sahibidir) yoksa hidayete erdirilmedikçe, kendisi hidayete eremeyen
kimse mi?” Artık size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?Ve onların
çoğu zandan başka bir şeye tâbî olmaz. Şüphesiz zan, haktan bir şey
kazandırmaz. Muhakkak ki Allah, onların yaptıklarını bilendir.)
Kaynak:Gavsül Azam Abdülkadir Geylani Hz. Sırrül Esrar
Yûsuf-Hakîkînin Tasavvuf Risalesi
2. HakkI Talep ve Bir Mürside Baglanmak
Amma bad. iyi bil ki Hakki talep edenler bu yolda dünyayi ve nefislerini
terk ederek mesafe alanlardr. Bu yola gösteriş, iki yüzlülük ve gururla
girilmez. Bu yola ancak bir mürside baglanalarak girilir; er-refîk
sümmet-tarîk7. Allah buyurur: Yâ eyyühel-lezîne âmenût-tekullâhe
veb-tegû ileyhi’l-vesîlete ve câhidû fî sebîlihî lealleküm tuflihûn8 .
7. Önce yoldas sonra yol.
8.El-Mâide,35. Ey iman edenler! Allahtan sakinin, ona yaklasmak hususunda vesile arayin, yolunda cihad edin ki felah bulasiniz.
Risale-i halidiyye-Imam Mevlana Halid-i:
Bu tarîkatta râbitasiz sülûk çok müskildir. Hak Sübhànehû ve Teàlâ;
(Vebtegû ileyhil-vesîlete) [Allaha ulasmaya vesîle isteyin!] (Mâide: 35)
buyurmustur. Padisahlar huzuruna bile vasitasiz girmek müskül olunca,
Cenâb-i Hakkin huzuruna girmek için vesîle biz-zarûre lâzimdir.
(Allàhu veliyyüllezîne âmenû) Allah iman edenlerin velîsidir. buyrulmuştur. (Bakara: 257)
Bu iman sâliki istidatlı bir hale getirip, tarikata geçmesine ve
dolayısıyla husûsî velîlerden olmasına da vesile olur; nefsi
emmârelikten tedrîcen mutmeinneliğe yükseltir. Bu Tarîkat-ı Aliyyeyede
esas olan zikr-i ilâhî, şeriat-ı garrânın emirlerindendir. Mürşid-i
aramak dahi şeriatın emridir. Esteüzü billah:
(Vebteğû ileyhil-vesîlete) [Allaha ulaşmaya yol isteyin!] buyrulmuştur. (Mâide: 35)
HALVETI SEYHINDEN- Muhyiddin Özevren:
Dehr-i dûnya mürsid-i dânâyi bulmaktir hüner
Bulunca ol kâmili,rengine boyanmaktir hüner
Bu dünya evinde bir insan için en büyük hüner, mürsid-i kâmili
bulmaktir. Bulduktan sonra rengiyle renklenmek, haliyle hallenmek;
yolunda ve izinde gitmek; itaat etmek; teslim olmaktir. El ele, el
Hakka. Kuran-Kerimde: Ey îmân edenler! Allah’a karşı takva sahibi olun
ve Allaha kavusmak için vesile arayin (mâide Suresi, ayet 35)diye
buyurmustur.Ulema-yi izam ve evliya-yi kiram, buradaki vesilenin
mürsid-i kâmil oldugunda ittifak etmislerdir.Rabbinize inâbe ediniz.
(Zümer Suresi, ayet 54) Bu, tarihi bir vakadir. Sure-i Fetihde geçer.
Buna, Secere-i Ridvan adi verilmistir. Hz. Peygamber (s.a.v.) ve 1500
kisiMekkeye Beytullahi tavaf etmeye gidiyordu. Mekkeliler:–Resul-i
Ekrem (s.a.v.) savasa geliyor, diye telâslandilar. Resul-i Ekrem
Efendimiz:–Hayir! Savas için gelmiyorum; ziyaret için geliyorum, diye
buyurdu ve Hz. Peygamber (s.a.v), 1500 kisi – biri hariç – bir agacin
altinda hepsinden bîat aldi.Sana bîat edenler, Allaha bîat
etmislerdir.(Fetih Suresi,ayet 10)Ayet-i kerimede Hz. Peygambere bîat
edenlerin, Allaha bîat ettikleri buyruluyor. Mürsid-i kâmile bîat
edenler de ayni düsünce içindedirler. Çünkü mürsid-i kâmil, Hz.
Peygamberin vârisidir.
Azîz Mahmud Hüdâyî’nin
Et-Tarîkatü’l-Muhammediyye
Vesîletun İlâ’s-sa‘âdeti’s-Sermediyye adlı bu eseri çeviren gazi üniversitesinde akademisyen olan zat diyor ki mürşid farzdır;
Kemâle ermek kolayca başarılan sıradan işlerden değildir. Tarikata
girmek kemâle ermek için yeterli olmaz. Önce bir kâmil mürşid bulmak
gereklidir. Kâmil
mürşidi arayıp bulmak ve ona bağlanmak herkese farzdır. Nitekim Allahu Teâlâ
“ Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun.” (en-Nahl 16/43), ve “O’na yaklaşmaya
.vesile arayın” (el-Maide 5/35) buyurur. Yani, mürşid-i kâmili bulup ona
bağlanarak onun izniyle zikre devam ediniz ve zikir ehli olunuz
demektir.
Bu gibi Allah erleri dîn-i Ahmedî’nin direkleri ve koruyucularıdır. Kıyamete kadar bir an noksan olmazlar.
Bugün
Seyda Muhammed Konyevi (ks), Kuran ve Sünnet Isiginda Adab:
Muhaddis Ahmed bin Hacer Haysemi, Fetava-i Hadisiye isimli eserinde
söyle buyurmustur: ‘Hulasa olarak Allah-u Zülcelâle süluk eden sahis
için en güzel yol, bu söylenenlere vasil olmak için, bir tabib-i azam
olan Mürsid-i Kâmile tabi olup, tedavisinin altina girmektir.’
Imam Fahreddin-i Râzî (ks) Tefsir-i Kebirinde fatiha suresindeki;
‘(Ya Rabbi) bizi, o kendilerine nimet verdigin mesutlarin yolu olan
dogru yoluna hidayet eyle’ (Fatiha, 5,6 ) ayet-i kerimesinde: ‘Bir
kimsenin ancak bir Mürsid-i Kâmile teslim olup manevi dairesine girmek
suretiyle, kendilerine nimet verilen kisilerin dogru yoluna hidayet
olabilir’ diye isaret ettigini söylemistir.
Hüccet-ül islam imam-i Gazali (k.s):
Sufiyyeye dahil olmanin ve onlarla beraber bulunmanin, farz-i ayn oldugunu söylemistir. (serhul Hikem li ibni Uceybe c. 1/ s. 7)
imam-i Gazaliye ‘Hüccet-ül islâm’, seyh izzettin bin Abdüsselama da
‘Sultan-ül Ulema’ dedikleri halde ve ikisi de seriati ve zâhirî ilmi en
üst düzeyde bilmelerine ragmen yine de bir Mürsid-i Kâmile intisab
etmisler ve tarikata girmislerdir.
Halbuki Allah-u Zülcelâl; ’Ey iman edenler! Allah’a takva sahibi olun ve
sadiklarla beraber olun’ (Tevbe,119) diye emretmistir, diger bir âyet-i
kerimede de; ‘Bana yönelenin yolunu tut’ (Lokman,15) buyurmustur. Bu
âyet-i kerimelerden de anlasildigi gibi bir kimsenin bir Mürsid-i Kâmile
intisab etmesi vaciptir. Hatta imam-i Gazalinin buyurdugu gibi farz-i
ayndir. Çünkü sadiklarla beraber olmak, emir olarak bildirilmistir.
Imam Gazali:Kalplerin Kesfi s.235
Hz. Ali r.a: Isra-71:”Yevme ned’u kulle unesin bi IMEMIHIM.” “O gün
bütün insanlari Imamlariyla cagiracagiz.” Bu ayette ki Imam, insan
topluluklarinin her devirdeki Imam’i demektir. Buna göre her zamanin
halki, emirlerini uygulayip, yasaklarindan kacindiklari Imam’la
cagrilacaklardir.
Meşayih-i Kiram’dan Seyyid Ahmed Er Rufai (RA) Hz.leri :
Ey müminler! Allah (CC) Hz.leri’nin dostları evliyalara yapışınız.
Onları sevmeniz ve onlara yaklaşmanız lazımdır. O evliyalara yaklaşmanız
ve sevmeniz sebebiyle size bereket ve lütuf hasıl olur ve ey müminler!
Evliyalarla beraber olunuz. Zira onlar Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin
mensublarıdırlar. (Elburhanil Müeyyed S.28)
BILAL NADIR HAZRETLERINDEN
…….”Ümmetimin âlimleri, ben-i İsrail peygamberleri
gibidir”.buyurmuşlardır.Ümmetime, din yolunu gözetmekte ve göstermekte
onlara uymak gerektir, demek istemişlerdir. Burada âlimlerden murad
elbette ve elbette ilimleriyle âmil olan âlimlerdir. Onlar, meşâyihten
şeyhlerden olup halkı Hakka çekip götürenlerdir.(Allah’a ulaştıran)
Ebû Hüreyre (Radiyallahu anhu)den rivâyet edilen şu Hadîs-i şerîf, bu
görüş doğrulamaktadır:Şüphesiz Cenâb-ı Hakk bu ümmet için her yüz
senenin başında dinini yenileyecek bir zât gönderir. Bu Hadîs-i şerîfin
sırrı çoktur. Şerhi uzâtmayalım ve maksada dönelim:Demek oluyor ki,
Şeyhler Allahu Teâlânın kullarına kılavuz olmak ve onları Alla’a
götürmek için gönderilirler. Şu halde, bunlara mutlaka uymak gerektir.
Eğer uyulmayarak muhalefet edilecek olursa, din yolunda eksikliktir.
…….Şeyhlere uymak ve onları sevmek lazımdır ve her kişiye bir Şeyh
edinmek ve onun edebi ile edeplenmek gerektir. Zira, Şeyhler taliplerin
çobanı gibidir. Çobanı olmayan koyunu, elbette kurt kapar. Sen
olmasaydın bu kâinatı yaratmazdım. demiş iken, Cebrâil (Aleyhis-selâm)
Ona mürşid oldu ve kılavuzluk etti. Hz. Muhammed Mustafa (Sallallahu
aleyhi vesellem) Efendimiz de bu yolu mürşidsiz yürümedi.
Müzekkin-Nüfus, s.419; El-Uhûdül Kübra, (İmâm-ı Şarâni), s.994.Berikâ, c.1, s. 58.
Mirât-i Kâinât, c.1, s.414; Müzekkîn-Nüfus, s. 420.
CÜNEYDI BAGDADI HAZRETLERI
“Herkese bir Mürsidi kamil lazimdir. Aksi halde mel’un seytan gelip kendisine musallat olur ve insan mazallah ona tabi olur.”
Necmeddin Kübra K.S:Tasavvufda on temel esas.
Mübarege sormuslar Eren ne demektir? Cevap: Ermis zat Vuslati gerceklestirmis Kamil insane.
Yine sormuslar Hicret nedir? Cevap: Kisinin beden memleketinden ayrilip Ruhlarin vatanina göcmesidir.
-Her ferd döne döne Hakka ulasir ona kavusur (ve ileyhi türcaun.Yasin 56)
– Salikde istidat ve EHLI MÜRSIT olursa kisa sürede Allaha vasil olur.
TASAVVUF HAKKINDA FIKHİ MÜLAHAZALAR
Selef-i salihin döneminde tasavvuf ,temel kaynakları zühd, takva, nefsi
tezkiye, kalbi selim, ihlas kavramlarıyla hayatın her alanında kendisini
gösteriyordu.
İmam Gazali der ki:İlk asırda fakih denilince ahiret yolunu, nefsin
afetlerindeki incelikleri, davranışların mefsedetlere götürenlerini,
kalpte korkunun yerleşmesini bilen kimseler kastedilirdi. Yoksa
Arapçanın furûunu ve fetva hükümlerini bilenler değil.(1)
İslam’ın ilk asırlarında fakihler, muhaddisler ve sûfîler arasında bir
dostluk, sevgi ve bilgi alışverişi vardı. İbn-i Teymiyye ki tasavvufa
dair bir çok eserin sahibidir. Evliyaullah adlı eserinde, tabiinden
sonra sûfî şeyhlerini sayar ve onların yoluna uymaya çağırır.( 4). Şu
halde tarikatte olsun olmasın hiçbir müslümanın bu farzı ayn olan nefis
tezkiyesi ve kalp tasfiyesi gereklerinden müstağni kalması düşünülemez.
Öte yandan Allah’ı çokca zikredin, sadıklarla beraber olun gibi
mü’minlere emir sigasıyla gelen ayetleri de gözönüne alırsak her
müslümanın bu vazifelerini asgari sınırlarda da olsa ifa edebilmesi için
bu husustaki ilmihalini bilmesi zaruridir. ( 11 )
İmam Şa’ranî de bu hususta:
Ehl-i tarik, insanı Allah’ın huzuruna kalp huzuruyla çıkmaktan meneden
kötü sıfatlardan temizlenmeye irşad edecek bir müşid-i kamile intisabın
zarurî olduğunda icma etmiştir. der. Ancak mürşidin âlim, kâmil ve
mükemmel olması gerekir. Bu terbiyeye girmeyen kişi kin, hased, ucb,
kibr, dünya sevgisi, nifak gibi hallerden (tam anlamıyla) kurtulamaz.
Cenab-ı Hakk’ı taleb eden, her şeyi kendi mürşidi bilir. Bütün eşyadan
dersini almaya çalışır. Uyanık olur. Eğer sadık olursa Allah’a vasıl
olur. Yoksa bin mürşid bir araya gelse bile bu adamı vuslata erdiremez.
Görmezmisin ki Rasulullah (s.a.v.) ekmel-i mürşidin olduğu halde bir
kısım ona sadakatle bağlandı, diğer kısım münafık oldu veya yüz çevirip
helak oldu.( 13 )(Hucurat-14)
Said Havva:
‘Kimi, Allah dalalette bırakırsa onun için veli (yardımcı) bir mürşid
bulamazsın’ (Kehf s.17) ayetiyle ilgili olarak Said Havva şu
değerlendirmeyi yapar: Ayetten anlıyoruz ki hidayete erdirme de en son
güç veli bir mürşiddir. İnsan elini bir mürşid-i kamile verirse hidayet
konusunda en iyisi açığa çıkar. Onlar Peygamber varisidir.( 15 )
Şeyh Es’ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri:
“Dünyaya gelmekten murad Mürşid-i kâmil’i bulmaktan ibarettir.”
Abdurrahim Reyhan Erzincani
………Allah’ı sevmek, Evliyaullah’ı sevmektir…………
………İnsanların rûhu Allah’tan gelmiştir. Allah’a gitmek ister.
Kendi kendine gidemiyorsa, kendinize bir vesile arayın. Onun için
evliyaullah vasıtadır. Evliyaullah’ı bilmezse, evliyaullah’ı bulmazsa,
evliyaullah’ın uhdesinden geçmezse, Allah’ı bulamaz. Evliyaullah kul ile
Allah arasında bir vasıtadır……….Derviş: Herşeyden geçmiş.
Allah’tan başka birşey yok. İnsanların gönlündekileri silen ne oluyor?
Allah sevgisi. O da mürşidsiz olmaz………..Şeriat, tarîkat, hakikat,
marifet. Allah’tan gelen ruhu Allah’a ulaştırmak için bu dört şey
vasıtadır. Bir defa şeriatsız tarîkat olmaz. İsterse Peygamber Efendimiz
mürşidimiz olsun.
Kabiliyyet bizde olmazsa meşâyih neylesin
İster ise mürşidi olsun Muhammed Hazreti
Şimdi bu salona girmek için kaç kapıdan geçerek girdiniz. İşte bunların
yolları birbirinin içinden geçiyor. Tarîkatın yolu şeriattan geçiyor.
Meşâyihe teslim olup, himmetini alırsak o zaman tarîkatı anlayabiliriz.
Hak olduğuna inanacağız.
Sermâye bu yolda hemân
Teslim ol şeyhine inan
Yunus EMRE
Kadilar müftüler cümle geldiler
Kitaplarin hep önüme koydular
Sen bu ilmi nerden aldin dediler
Bir kamil mürside varmazsan olmaz.
Yunus EMRE
EY BENIMLE YAR OLUP, SEYHE GIDEN GELSIN BERI
VARLIKLARI TERK EYLEYIP, TALAN EDEN GELSINBERI
TERK EDELIM KIYLU KALI, ISTEYELIM DOGRU YOLU
SEYHIM ELI CEVHER DOLU, CEVHER ALAN GELSIN BERİ
GEVHER CANIN MAKSUDUDUR,
MAKSUD ICIN MANSUR GIBI
SERDEN GECEN GELSIN BERI
ERMEK DILERSEN MAKSUDA ,
COK HIZMET EYLE MÜRSIDE
———————————————–
Seyhsiz varamazsin yolu
Zinhar seyhe eris $eyhe
§eyhin himmetidir äli
Zinhar $eyhe eri$ $eyhe
Bir $eyh edin yola rehber
i$bu yola $eyh ile var
Budur sana dogru haber
Zinhar $eyhe eri$ $eyhe
Gör ol $eyhsiz gidenleri
kimi mülhid kimi dehri
Olma sen cebri ya kaderi
Zinhar $eyhe eri$ $eyhe
Hak sahibi iken Resul
$eyhsiz Hakk’a varmadi yol
Kim $eyhi yok $eytandir ol
Zinhar $eyhe eri$ $eyhe
Talibiysen Hak yolunun
Var elinin tut bir ulunun
Ahmet Yesevi HZ.
Tarikata şeriatsız girenlerin,
Şeytan gelir imanını alır imiş.
İşbu yolu pirsiz dava kılanlar,
Şaşkın olup ara yolda kalır imiş.
Tarikata siyasetli mürşit gerek,
O mürşide itikatlı mürit gerek,
Hizmet edip pir rızası bulmak gerek,
Böyle aşık Haktan nasip alır imiş.
Kaynak: Mevlana Celaleddini Rumi; Rubailer, Kültür Bakanlığı Yay. Çev:
M.Nuri Gençosman, MEB Devlet Kitapları, Şark İslam Klasikleri 39
14üncü basamak:
Bir insanın içinde, manevî terbiyenin gelişmesi için, zahirde bir
mürebbiye bağlanıp ondan alınan bir telkin gerektir. Bu mürebbiler,
nebiler ve velîlerdir. Kalbin ve kalıbın lambası yanmaya bunların
terbiyesi hasıl olunca başlar. Onlardan bir başka ruh alınır. Bir Âyet-i
Kerimede şöyle buyurulur:
-“ Allah, ruhu emri ile, kullarından istediğine ilka eder.” (Gafir, 15)
Dolayısı ile kalbin sağlık bulacağı bu ruhun telkini için bir irşadcı aramak lâzımdır.” (S.117)
Şeyh Es’ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretlerimizin:
“Dünyaya gelmekten murad Mürşid-i kâmil’i bulmaktan ibarettir.”
buyurmaları bu hakikatın bir ifadesidir ve intisab bu bakımdan
lüzumludur.
Tasavvuf, Allah sevgisine yegâne vesiledir.
İntisab etmek istendiği zaman evvelâ istihâre yapılır. “Eğer bana nasip
etmişsen ve kime nasip etmişsen bana göster, bileyim ve ona göre
gireyim.” diye Allah-u Teâlâ’dan istimdat edilir. Bir alâmet zuhur
ederse ehli bulunup ehline tabir ettirilir. Ehli olmazsa, yanlış bir
tabir ile kişiyi dalâlete sevk eder. Ehli bulunacak ve o tabire göre
hareket edilecek. Tarikat-ı aliye’ye böyle girilir. Bu kadar lüzumlu bir
yol, Ahmed’e Mehmed’e intisab etmek demek değildir. Rehber bulununcaya
kadar aramak icabediyor. “İntisab ettim, bağlandım.” gibi sözler boş
sözlerdir.
Allah-u Teâlâ ezelden nasipdar ettiği kimsenin nasibini, yolun hakiki
rehberine teslim eder ve kişiyi ona ulaştırır. Mürid günâ gün o nasibi
alır ve terakki eder. Mevlâ o nasibi koymasaydı, mürşidde o nasip yoktu.
Mürşid O’nun koyduğu nasibi vermiş oluyor. Daha doğrusu o kanaldan
almış oluyor. Çünkü veren yalnız Allah-u Teâlâ’dır.
Meselâ çocuk annesini emiyor. Annesi: “Sütü ben verdim.” diyebilir mi?
“Ben verdim” dese, peki ona sütü kim verdi? Evet hakikaten çocuğu annesi
emzirdi ama, süt ona ait değil. Sütü vereni kimse düşünmüyor. Her şeyde
Allah-u Teâlâ’nın ikram ve ihsanı vardır.
Mürşid de böyledir, bir ana gibidir. Nasipdar olanlara Allah-u Teâlâ’nın
ezelden yerleştirdiği nasiplerini verir. Kendisine ait hiçbir nesnesi
yoktur.
Mürşidleri de Mürşid-i kâmil yetiştirir.
Kaynak: TASAVVUF’UN ASLI
HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ ( 3 Bölüm)
Allahu Teala her devirde insanlarin arasindan bir halife seciyor. Bu
halife zamanin Imam’i olarak adlandiriliyor. Devrin Imam’inin bir cok
görevleri vardir ve her zaman parcalarinda mutlaka bir devrin Imam’i
mevcuttur. Allahu Teala buyuruyor: Isra-71:”Yevme ned’u kulle unesin bi
IMEMIHIM.”
“O gün bütün insanlari Imamlariyla cagiracagiz.”
Hz. Ali r.a.’in bu ayet hakkinda ki aciklamasi:
“Bu ayette ki Imam, insan topluluklarinin her devirdeki Imam’i demektir.
Buna göre her zamanin halki, emirlerini uygulayip, yasaklarindan
kacindiklari Imam’la cagrilacaklardir.” (Kalplerin Kesfi Imam Gazali
s.235)
«O ruhu; emri olarak kullarindan dilediği kimsenin başının üstüne yerleştirir.»(Mümin 15)
Bu ruh, kudret aleminde durur.. Müşahade aleminde yer tutar. Hakikat
aleminin de malıdır. Allah-ü Tealanın zatından gayrına iltifat et-mez.
Bu alemi anlatmak için. Peygamber S.A. efendimiz şöyle buyurur:
– Dünya, ahiret ehline haramdır. Ahiret, dünya ehline haramdır.
Dünya ve ahiret, Allah-ü Taalanın zatını arzu edenlere haramdır.
Bu ruh, TIFL-I MAANÎ’dir. Allah-ü Taala’ya vusul oradan olur.
Kaynak: Gavsül Azam Abdülkadir Geylani Hz. Sırrül Esrar
“Benim ümmetimin varisleri israilogullarindaki nebiler gibidir.”
“Kim Bana itaat ederse muhakkak ki Allah’a itaat etmis olur. Kim Bana
isyan ederse, Allah’a isyan etmis olur. Her kim Imam’a (devrin Imam’ina)
itaat ederse, muhakkak ki Bana itaat etmis olur. Her kim Imam’a isyan
ederse, muhakkak ki Bana isyan etmis olur.” (Ibni Mace 8/2589)
O (Mehdi) Allah’in tayin ettigi Zamanin Imam’idir.” (Mektubati Rabbani 1.cild s.814)
“Size Allah’a karsi takvayi, basiniza siyah bir köle bile gelse emrini
dinleyip ona itaat etmenizi tavsiye ederim. Icinizden yasayacak olanlar
cok ihtilaflar göreceklerdir. Benim sünnetime ve MÜRSID HALIFE
MEHDILERIN sünnetlerinin yolundan ayrilmayiniz. Bu yola sImsIki
sariliniz, sonradan ortaya cikanlardan kacininiz, cünkü her bid’at
dalalettir.” (Ebu Davud ve Tirmizi)
( ITTEBI’U HULEFEIR RASIDINEL MEHDIYYIN, diye arapcasi gecmekte.)
Resulullah (sav) söyle buyurdu: Gerçekten Aziz ve Celil olan Allah HER
YÜZ SENENİN BASINDA su ümmetin dinini bidatten (dine sonradan karismys
batyi uygulamalardan) ayyiacak, yenileyecek (ilim sahibi) bir zati
gönderir. (Sünen-i Ebu Davud, 5/100) (Yeb’asü lihazihil ümmeti Alâ ra’si
külli mieti senetin men yüceddidü leha diyneha”)
Bu gönderilenler, her asirda dini tecdid eden Müceddidlerdir.
Müceddidler her 100 senede bir gelir, fakat devrin Imamlari her zaman
parcalarinda mevcuttur. Her müceddid devrin Imam’idir, fakat her devrin
Imam’i bir müceddid degildir. Madem Müceddidler ve Imamlar Allah
tarafindan gönderiliyorlar, o zaman nasil oluyorda resul olmuyorlar. Bir
kac hadis daha verip bu yaziyi bitiriyorum insaallah, Allah hepinizden
razi olsun.
Alemlerin Halikı (CC) buyurur ki: “Ben insanın sırrıyım, sırrım onun sırrındadır. İşte bu sultanlar diridirler, hiç ölmezler..”
C.İslam S.61
Alemlerin Fahr-i Ebedisi (SAV) buyuruyor: “Muhakkak Hak Teala (cc)
Hz.leri bu ümmete bais eder gönderir. Her yüzyılda (asırda) bir kimse
din işlerini yeniler, tazeler, ba’seder. Sizden bir taife halki Hakk’a
(cc) davetle meşgul olurlar. Bunlar ehli haktır. Bu kimseler din
işlerini yeniler, tazeler. Bu Allah (cc) Hz.leri’nin dostları, Allah-ü
Teala (cc) Hz.leri’ni kullarına sevdirirler.” (Sahih-i Buhari; Müslim)
“Rabbinizin içinde yaşadığınız günlerde nefhâları, feyiz rayihaları
vardır. Açın gözünüzü bilin. Agâh olun ki, o nefhâları karşılayın.
Onları, istikbâl ve Kabul edin.
ABDULKADİR GEYLANİ SIRRUL ESRAR
PeygamberimizS.A.Vefendimiz dilinden söylenen;””ben ve bana tabi
olanlar basiret üzere..””(yusuf108)ayetineki”bana uyan ”cümlesinde
bir işaret vardır.peygambere tam varis olan KAMİL MÜRŞİD anlatılır.demek
lurki,benden sonra irşad;her yönden benim batibni basiretime sahip olan
kimse tarafından yapılacaktır.burada tam velayet haline sahip olan zat
murad edilmektedir;”VELİ OLAN MÜRŞİD””(KEHF17)AYETİNDEKİYLE AYNI ŞEYE
İŞARET EDER.*peygamber efendimizS.A.V efebndimiz hayatta olsaydı
doğrudan alınacak ondan alınırdı.gayrına ihtiyaç kalmazdı.öbür aleme
intilkal ettikten sonra,tecerrd haline geçiyor,bizzat kendisi ile bağ
kurulmıyor.İRŞADA MEMUR VELİLER de aynıdır.onlar da bu alemden göçüp
gidince ,İRŞAD OLACAK OLMAZ.ANLAYIŞ EHLİ İSEN ANLA!,DEĞİLSEN BİR
ANLAYANI ARA….*hayatta olan velinin ,peygamber S.A.V.EFENDİMİZ le her
bakımdan ilgisi vardır .TAM VERASET HALİ BUNU GREKTİRİR .hayatta olduğu
müddet o veraseti ve irşad makamını idare eder.bu hali taşıyana
peygamberden rehberlik ve kulluk yardımı gelir.bu yardımla ;halk
arasında tasavvuf yolunu devam ettirir;anla..*ergin,vuslat alemini
bulmuş,geçmiş zatlar tarafından makbul olan bir zatın telkini
LAZIMDIR.bu zat o aleme erdikten sonra ,Allahın emri ile ,noksan
kişilerin ekslklikiğini tamamlmak için,bu aleme gönderilmiş olmalıdır.bu
gelişde vasıta bizzat peygamber efendimizS.A.V OLMALIDIR…
SAİD-İ NURS-İ HAZRETLERİ;
(29 mektup -D sayfa 477)
Tarîkatta hissesi olmayan ve kalbi harekete
(Orjinal Sayfa478)
gelmeyen, bir muhakkik âlim zât da olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi müşkilleşmiştir.
Tarîkatın dinî ve uhrevî ve ruhanî çok mühim ve ulvî neticelerinden
sarf-ı nazar, yalnız âlem-i İslâm içindeki kudsî bir rabıta olan
uhuvvetin inkişafına ve inbisatına en birinci, te’sirli ve hararetli
vasıta tarîkatlar olduğu gibi; âlem-i küfrün ve siyaset-i
Hıristiyaniyenin, nur-u İslâmiyeti söndürmek için müdhiş hücumlarına
karşı dahi, üç mühim ve sarsılmaz kal’a-i İslâmiyeden bir kal’asıdır.?
Ehl-i tarîkat, ehl-i dalaletin hücumu zamanında îmanlarını muhafaza
etmesidir. Âdi bir samimî ehl-i tarîkat; sûrî, zâhirî bir mütefenninden
daha ziyade kendini muhafaza eder. O zevk-i tarîkat vasıtasıyla ve o
muhabbet-i evliya cihetiyle îmanını kurtarır.
MÜRŞİDİN İRŞAD ETMESİ
barla lahikası 27.mektup(risale-i nur)said nursi ( Kuleönü’nden Sarıbıçak Mübarek Mustafa’nın kardeşi Küçük Ali’nin fıkrasıdır.)
Ve madem kıyamete kadar bâki bıraktığı Kur’ân ve Kur’ân’ın tayin etmiş
olduğu mânevî doktorlar, kıyamete kadar gelecek mü’minlere maddî ve
mânevî doktorluk vazifesini görecekler. Ve şimdiki hal vilâyetimiz
dahilinde bulunan mânevî doktora müracaat edeyim diyerek, ruhum her an
gezmekte iken bîhuş olup yattım.
burada kuranın tayin ettiği doktor derken kuran Allah sözü olduğundan Allahın tayin ettiği doktorlar mı diyor?
Bana rüyamda üç şahıs gösterildi. İkisinin ismini söylemediler. Diğeri
Üstadım Bediüzzaman’ı, ismiyle söylediler. Hemen eline yapışıp ellerini
öptüm. Üstadım acele olarak cebinden bir kalem ve bir kâğıt parçası
çıkarıp bana verdi. Hemen uyandım.
Peder ve validem ehl-i kalb olduğundan, rüyayı anlattım. Pederim, “Bu
Zât Barla’ya henüz yeni geldi. Bir iki sene kadar oldu. Git, müracaat
et” dedi. Ben dedim: “Daha askere gitmedim, yaşım genç. Böyle büyük
mânevî bir doktorun yanına bu yaralarla nasıl gideyim ve nasıl
cerrahiyesine dayanayım?” Bana “Git” denildi. Hitap iki oldu. Hemen
sabahleyin kalkıp gittim. Üstadımı görünce, bir-iki dakika titredim.
Sonra, “Fesübhânallah” dedim. “Doktoru görünce o yaralar bütün
kuvvetleriyle bağırıyorlar. Verdiği eczâlara tahammül edemeyecekler.” O
yaraları açamadım. Üstadım da talebeliğe kabul edip, beş vakit farzı
bırakmayacağıma çok çok tenbih etti.
Senedim yok, fakat bâki kalan onbeşinden yarısını âhirete sarfetmek için
Kur’ân-ı Hakîm’in hâlis bir tilmizi (talebesi yani mürşid)beni irşad
etti. O han ise, benim için İstanbul imiş(Orjinal Sayfa:341) ÜÇÜNCÜ
NÜKTE: Yirmiüçüncü Söz sözler 23. söz
MÜRŞİDE TABİYETİN GEREKLİLİĞİ
Evet,<<el-merru mea men ehabbe>> (kişi sevdiğiyle
beraberdir)sırrınca, âdi bir adam, en yüksek bir makama, muhabbet ettiği
âlî-makam bir zâtın tebâiyetiyle(tabiyetiyle) girebilir.(gençlik
rehberi mukaddime 6şeret 21 bölüm)
saidi nursi hazretlerinin mürşidleri
Şeyh mehmet celali efendi(13 yaşında tabi oldu 3 ay sonra icazet aldı)
Şeyh emin efendi
Seyit nur mehmet efendi
Molla mehmet effendi
11,şua 2, meselenin hülasası
İşte bu temsil gibi, her vakit gördüğümüz ecel darağacının arkasında
mukadderat-ı nev’-i beşer piyangosundan ehl-i iman ve taat için -hüsn-ü
hatime şartıyla- ebedî ve tükenmez bir hazinenin bileti çıkacağını;
yüzde yüz ihtimal ile sefahet ve haram ve itikadsızlık ve fıskta devam
edenler -tövbe etmemek şartıyla- ya i’dam-ı ebedî (âhirete
inanmayanlara) veya daimî ve karanlık haps-i münferid (beka-i ruha
inanan ve sefahette gidenlere) ve şekavet-i ebediye i’lamını
alacaklarını yüzde doksandokuz ihtimal ile kat’î haber veren, başta
ellerinde nişane-i tasdik olan hadsiz mu’cizeler bulunan yüzyirmidört
bin peygamberler ve onların verdikleri haberlerin izlerini ve sinemada
gibi gölgelerini, keşf ile, zevk ile görüp tasdik ederek imza basan
yüzyirmidört milyondan ziyade evliyalar (kaddesallahü esrarehüm) ve o
iki kısım meşahir-i insaniyenin haberlerini aklen kat’î bürhanlarla ve
kuvvetli hüccetlerle -fikren ve mantıken- yakînî bir surette isbat
ederek tasdik edip imza basan milyarlar gelen geçen muhakkikler, (1)
müçtehidler ve sıddıkînler; bil’icma’, mütevatiren nev’-i insanın
güneşleri, kamerleri, yıldızları olan bu üç cemaat-ı azîme ve bu üç
taife-i ehl-i hakikat ve beşerin kudsî kumandanları olan bu üç büyük ve
âlî heyetlerin fermanları ile verdikleri haberleri dinlemeyen ve
saadet-i ebediyeye giden, onların gösterdikleri yol olan sırat-ı
müstakimde gitmeyenler, yüzde doksandokuz dehşetli tehlike ihtimalini
nazara almayan ve birtek muhbirin bir yolda tehlike var demesiyle o yolu
bırakan
Mürşidlerine ulaşamayanların üzerinde, mürşidin gölgesi yoktur,
Mevlânanın dediği gibi. “Müracaat edin, mürşidinize ulaşın, başınızın
üzerinde mürşidin gölgesi (onun ruhu) olsun.” diyor.
hepinizin başınızın üzerinde Devrin İmamı’nın ruhu, Mevlânanın deyimiyle “mürşidin gölgesi” bulunsun dileğiyle
İSLAMIN 2 İNCİ SAFHASI MÜRŞİDE TABİYET HZ.MEVLANA:
• Günese arkasını dönen kisi kendi gölgesini imam edinmistir. Kendi gölgesine uymustur. Bu yüzden onun namazı
namaz degildir.(c. II, 931)
MÜRŞİD
585. Kılavuzsuz yola gidene iki günlük yol, yüz yıllık yol olur.
Kâbe’ye delilsiz giden bu başı dönmüş zavallılar gibi zillete düşer.
590. Ustaya müracaat etmeksizin bir sanat tutan kişi şehre de alay mevzuu olur, köye de!
Doğuda da, batıda da anasız, babasız bir insan doğması pek nadirdir.
Bir işe girişen, çalışan kişi mal kazanır. Ama nadir olarak bir adam, bir hazine de bulabilir.
Fakat nerede bir Mustafa ki cismi can olsun da “ Er rahman, Allemel
Kur’an- Rahman, ona Kur’an’ı öğretti” sırrına ersin.(MESNEVİ3CİLD)
MÜRŞİD
3450. Fare, “ Tövbe ettim, Allah hakkı için beni bu helâk edici sudan geçir.” dedi.
Deve acıdı, “ Haydi hörgücüme sıçra, otur.
Bu geçiş, benim işim. Seni de, senin gibi yüzlercesini de geçiririm” dedi.
Madem ki peygamber değilsin, yola düş de günün birin de kuyudan kurtulup yüce bir makama erişesin.
Sultan değilsen yürü, raiyet ol. Kaptan değilsen gemiyi öyle alabildiğine yürütme.
3455. Ticarette kâmil değilsen yalnız başına dükkân açma; yoğrulup kemale gelinceye dek birisinin hükmü altına gir.!
“ Susun, dinleyin” emrini işit, sükût et. Madem ki Allah dili olamadın, kulak kesil.
Söylersen bile sual tarzında söz söyle. Padişahlar padişahıyla edepli konuş!
Kibir ve kinin başlangıcı şehvettendir. Şehvetinin yerleşip kuvvetlenmesi de itiyat yüzündendir.
Kötü huy, âdet edindiğinden dolayı sağlamlaşır, yerleşir. Seni ondan vazgeçirmek isteyene kızarsın.
3460. Toprak yemeye alışırsan kim seni bundan menetmeye kalkışırsa onu düşman sayarsın.
Puta tapanlar, bu tapmayı huy edindiklerinden men edenlere düşman olmuşlardır.
İblis, ululanmayı huy edinmişti de eşekliğinden Âdem’i kendisinden aşağı gördü.
“ Benden daha ulu başka birisi yok ki. Benim gibi bir kişi, ona secde eder mi?” dedi.
Ululuk zehirdir. Ancak, ta ezelden panzehire sahip olan ruh müstesna.
KENDİNE PİR ARA
2935. Gerçi vücudun nazik ve çok zayıf , fakat sensiz cihanın işi yoluna girmiyor.
Gerçi ışık ( gibi nurlu, lâtif) ve sırça ( gibi ince ve nazik) oldun. Fakat gönül ehlinin başısın, onlara muktedasın.
Mademki ipin ucu senin elindedir, senin isteğine tâbidir; gönül gerdanlığının incileri de senin ihsanındır.
Yol bilen Pîrin ahvalini yaz; Pîri seç, onu yolun tâ kendisi bil.
Pîr, yaz mevsimidir; halk ise güz ayı…Halk, geceye benzer, Pîr aya…
2940. Genç ve terü taze talihe Pîr adını taktım. Fakat o, Halk tarafından Pîr olmuştur, günlerin geçmesiyle değil.
O öyle bir Pîrdir ki iptidası yoktur, ezelîdir. Öyle tek ve eşsiz inciye eş yoktur.
Eski şarap esasen kuvvetlidir, hele “ Min ledünn” şarabı olursa…
Pîri bul ki bu yolculuk, Pîrsiz pek tehlikeli, pek korkuludur, âfetlerle doludur.
Bildiğin ve defalarca gittiğin yolda bile kılavuz olmazsa şaşırırsın.
2945. Kendine gel! Hiç görmediğin o yola yalnız gitme, sakın yol göstericiden baş çevirme!
Ey nobran! Pîrin gölgesi olmazsa gulyabani sesi, seni sersemleştirir, yolunu şaşırtır.
Gulyabani, sana sana zarar verir, yolundan alıkor. Bu yolda nice senden daha dahi kişiler kaybolup gittiler.
Yolcuların yollarını şaşırdıklarını, kötü ruhlu İblis’in onlara neler yaptığını Kur’an’dan işit!
Onları ana yoldan yüz binlerce yıl uzak olan yola götürdü, felakete uğrattı, çırçıplak bıraktı.
2950. Onların kemiklerine, kıllarına ( onlardan kalan eserlere) bak da ibret al; eşeğini onların yoluna sürme.
MÜRŞİDE TABİYET:
420. Gölgeye doğru ok atar. Bu araştırma yüzünden okluk bomboş kalır.
Ömrünün okluğu boşaldı. Ömür gitti; gölge avı ardında koşmada yandı eridi!
Bir kişinin dadısı(mürşidi), Tanrı gölgesi olursa onu gölgeden ve hayalden kurtarır.
Tanrı’ya kul olan, Tanrı gölgesidir. O bu âlemden ölmüş, Tanrı ile dirilmiştir.
Fırsatı kaçırmadan ve şüphe etmeksizin onun eteğine sarıl ki âhir zamanın sonundaki fitnelerden kurtulasın.
425. Tanrı gölgeyi nasıl uzattı (âyeti) evliyanın nakşidir. Çünkü velî , Tanrı güneşi nurunun delilidir.
Bu yolda bu delil olmaksızın yürüme, Halil gibi “Ben batanları sevmem ” de!
Yürü, gölgeden bir güneş bul. Şah Şems-i Tebrîzî’nin eteğine yapış!
ÜSTAD ARA DALALETDE KALMA:
490. Bir tomarda da; “Bir üstad ara. Âkıbeti görme hassasını nesepte (şunun bunun soyundan gelmiş olmakta ve bununla öğünende)
bulamazsın.
Her çeşit din sâlikleri üstad aramaksızın, peygamberlere tâbi olmaksızın
işlerin âkibetlerini gördüler, kendi akıllarınca netice hakkında
istidlâllerde bulundular da bu yüzden hata ve dalâlete düştüler.
TANRI ERİNDEN(MÜRŞİDDEN) BAŞKASINI KURU BİL:
1060. *Ey oğul! O kum, Tanrı eridir. O er kendinden ayrılmış Hak’a ulaşmıştır.
*Ondan, dinin tatlı suyu kaynayıp durmaktadır. İstekliler o sudan hayat bulurlar, gelişirler, yetişirler.
*Tanrı erinden başkasını kuru kumsal bil ki o kumsal, her zaman senin ömür suyunu içer, mahveder.
Başının gitmemesini istersen ayak ol, rey ve tedbir sahibi Kutb’a sığın!
1985. Şah bile olsan kendini ondan üstün görme.Bal bile olsan onun otundan başka bir şey devşirme.
Senin fikrin surettir, onun ki can . Senin paran kalptir, onunki maden.
O, sensin. Kendini onda ara. “Kû, Kû- Nerede, nerede?” diye onun civarında bir üveyik ol!
Sefa ehline hizmet etmek istemezsen ejderha ağzına düşen ayıya benzersin.
Belki bir üstat seni kurtarır, tehlikelerden çekip
MESNEVİ2CİLD
KAVİM RESÜLLERİI:
3705. Tane arayana tane, tuzaktır. Fakat Süleyman arayan hem Süleyman’ı bulur, hem taneyi elde eder.
Bu ahir zamanda kuşlara bir an bile birbirlerinden aman yoktur.
Devrimizde de Süleyman var, bizi sulha kavuşturur, zulmümüzü giderir.
“Hiçbir ümmet yoktur ki aralarında bir UYARICI olmasın” âyetini oku.(Rad-7)
Allah “ Hiçbir ümmet bulunamaz ki içlerinde bir Allah halifesi, bir himmet sahibi bulunmasın” dedi.
*****
Zâhir ulemâsının muttaki olanları kalp erbâbının ve bâtın ulemâsının üstünlük ve faziletini daima tasdik ederlerdi.
İmam Şâfii -rahmetullahi aleyh- Hazretleri Şeybân Râî -kuddise sırruh-
isminde evliyâ-i kiramdan bir zâtın huzurunda, mektebe giden bir çocuk
gibi diz çöker ve yapacağı işleri kendisinden sorardı.
Onun bu durumunu bazı âlimler hazmedemediler. “Senin gibi bir âlim nasıl
olur da bir çobandan bilgi alır?” dediklerinde “Bu zât bizim
bilmediklerimizi bilir.” cevabını verdi. (İhyâ-u ulûm’id-dîn)
Bir defasında İmam Ahmed bin Hanbel -rahmetullahi aleyh- Hazretleri ile
İmam Şâfii -rahmetullahi aleyh- Hazretleri kazaya kalmış namazların
nasıl kılınacağı hususunda konuşurlarken, yanlarına Şeybân Râî -kuddise
sırruh-Hazretleri gelmişti. İmam-ı Ahmed, İmam Şâfii’den o çobanı
imtihan etmek için izin istemiş. Fakat İmam-ı Şâfii Hazretleri o çobanın
kalbine dokunmayı lâyık görmemiş iken İmam-ı Ahmed Hazretleri çobana:
“Bir mümin bir vakit namazını kaçırsa, sonra da beş vakitten hangisini
kaçırdığını unutsa, hangi vakti kaza etmelidir?” diye sordu. Çoban
dikkatle baktı ve: “O kimse gaflette kalmıştır, beş vakti de kaza
etmelidir.” cevabını verdi.
*****İmam Ahmed -rahmetullahi aleyh-, çobanın mehâbetinden dolayı
kendinden geçip yere düşmüş, ayılınca velilerin çobanı böyle olursa,
âlimlerinin ne mertebede oldukları üzerinde düşünmüş ve muhabbet yoluna
sülûk etmiştir.
Nitekim İmam-ı Âzam -rahmetullahi aleyh- Hazretleri, evliyâ-i kiram’dan
İbrahim Ethem -kuddise sırruh- Hazretleri için: “Seyyidimiz, efendimiz
İbrahim” buyururlardı. Yakınları kendisine bu tazimin, bu hürmetin
sebebini sorduklarında: “Biz ilmimizle nefsimizi düşünürüz. Onlar ise
kendilerini unutup hikmetle Mevlâ’larını düşünürler.” cevabını
vermiştir. (Marifetname)
Onlar bütün bu hakîkatlara vâkıf ve vâris olduktan sonra imametten velâyete nail olmuşlardır.
*****İmam-ı Âzam -rahmetullahi aleyh- Efendimiz o kadar büyük bir
âlimdir ki, İbrahim Ethem -kuddise sırruh- Hazretlerinin Hakk ile
olduğunu gördü, bildi ve söyledi.
Bunu biraz açalım. Ağzı mühürlü iki teneke var. Birisinin içi mücevher
dolu, diğerinin ise taş. Bunu dışarıdan görebilmek için kalp gözünün
açık olması lâzımdır. O ise gördü ve seçti, tâzim etti. Görülüyor ki
bilmek başka, olmak başka.
Bilen ve görebilen için zâhiri ilimle batınî ilimler arasında bu kadar açık farklar vardır.
*****Onların içinde Hakk var. O ise bir maskeden ibaret, vücudu ise
elbiseden ibaret. İmam-ı Âzam Hazretleri ona bunun için tâzim etti.
Niçin tâzim etti? Hakk’a vâsıl olduğu için ve Hakk ile olduğu için tâzim
etti. Vaktaki bu tecelliyata mazhar olunca:
“Eğer şu iki sene olmasaydı, Numan helâk olurdu.” buyurdu ve anlayanlara duyurdu.
Fakirin kanaatına göre bu ene kabuğunu son iki senede delmiş, hiçliğini bilmiş ve Hakk’a vâsıl olmuş.
Esas budur. Bu hususta boşuna münakaşa edilmiştir.
Ey kendinde ilim ve varlık gören kendini bilmeyenler! Bu beyandan ibret al da, helâk olmaktan kurtul.
*****İmam-ı Âzam -rahmetullahi aleyh- Efendimiz böyle buyurdu, sen kim oluyorsun?
Allâme Seyyid Şerif Cürcânî -kuddise sırruh- Hazretleri Yakup Çerhî
-kuddise sırruh- Hazretlerine intisab etmiş, daha sonra şeyhi onu kendi
mürşidi olan Alâeddin Attar -kuddise sırruh- Hazretlerine götürmüş.
Onunla görüştükten sonra:
“Yakup Çerhî’ye intisab etmeden önce râfizî imişim. Alâeddin Attar
Hazretlerine mülâki olduktan sonra Allah’ımı bildim.” buyurmuş.
*******SEKİZİNCİ LEM’A
Gavs-ı Âzamın Hizbü’l-Kur’ân’a dair
keramet-i gaybiyesidir HAŞİYE 2
Beşinci vecih: Üstadımız kendisi söylüyor ki: “Ben sekiz-dokuz yaşında
iken, bütün nahiyemizde ve etrafında ahali Nakşî tarikatında, ve oraca
meşhur Gavs-ı Hizan namıyla bir zattan istimdat ederken, ben akrabama ve
umum ahaliye muhalif olarak “Yâ Gavs-ı Geylânî” derdim. Çocukluk
itibarıyla elimden bir ceviz gibi ehemmiyetsiz birşey kaybolsa, “Yâ
Şeyh! Sana bir Fatiha, sen benim bu şeyimi buldur.” Acaiptir ve yemin
ediyorum ki, bin defa böyle Hazret-i Şeyh, himmet ve duasıyla imdadıma
yetişmiş. Onun için bütün hayatımda umumiyetle Fâtiha ve ezkâr ne kadar
okumuşsam, zât-ı Risaletten (a.s.m.) sonra Şeyh-i Geylânî’ye hediye
ediliyordu. Ben üç-dört cihetle Nakşî iken, Kadirî meşrebi ve muhabbeti
bende ihtiyarsız hükmediyordu. Fakat tarikatla iştigale ilmin
meşguliyeti mâni oluyordu.
Sonra bir inayet-i İlâhiye imdadıma yetişip gafleti dağıttığı bir
zamanda, Hazret-i Şeyhin Fütuhu’l-Gayb namındaki kitabı hüsn-ü tesadüfle
elime geçmiş. Yirmi Sekizinci Mektupta beyan edildiği gibi, Hazret-i
Şeyhin himmet ve irşadıyla eski Said (r.a.) yeni Said’e inkılâp etmiş. O
Fütuhu’l-Gayb’ın tefe’ülünde en evvel şu fıkra çıktı: Yani, “Ey biçare!
Sen Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiyede bir âzâ olmak cihetiyle güya bir
hekimsin, ehl-i İslâmın mânevi hastalıklarını tedavi ediyorsun. Halbuki,
en ziyade hasta sensin. Sen, evvel kendine tabib ara, şifa bul; sonra
başkasının şifasına çalış.” İşte o vakit, o tefe’ül sırrıyla, maddî
hastalığım gibi mânevî hastalığımı da kat’iyen anladım. O şeyhime dedim:
“Sen tabibim ol.” Elhak, o tabibim oldu. Fakat pek şiddetli ameliyat-ı
cerrahiye yaptı. Fütuhu’l-Gayb kitabında “Yâ gulâm!” tâbir ettiği bir
talebesine pek müthiş ameliyat-ı cerrahiye yapıyor. Ben kendimi o gulâm
yerine vaz ettim. Fakat pek şiddetli hitap ediyordu: “Eyyühe’l-münafık,”
“Ey dinini dünyaya satan riyakâr” diye, diye… Yarısını ancak
okuyabildim. Sonra o risaleyi terk ettim. Bir hafta bakamadım. Fakat
ameliyat-ı cerrahiyenin arkasından bir lezzet geldi; iştiyakla o mübarek
eseri acı tiryak gibi veya sulfato gibi içtim. Elhamdü lillâh,
kabahatlerimi anladım, yaralarımı hissettim, gurur bir derece kırıldı.”
Hocamızın sözü bitti.
*****FATTİHA TEFSİRİ İSTİANE MÜRŞİDLERDİR
Çünkü, terbiyenin kemali, nimetlerin tevali ve teakubu ile olur.
اَلرَّحْ 05;نِ الرَّحِي 05;ِ ile alâkadardır. Çünkü اَلَّذِي 06;َ den
irade edilen “enbiya, şüheda, suleha, ulema” rahmettirler. مَالِكِ
يَوْمِ الدِّينِ ile alâkası vardır. Çünkü nimet-i kâmile, ancak dindir.
نَعْبُدُ ile alâkası var. Çünkü, ibadette imamlar, bunlardır. نَسْتَعِ
10;نُ ile var. Çünkü, tevfike
sh: » (İ: 25)
ve ianeye mazhar bunlardır. اِهْدِنَ 75; ile var. Çünkü, hidayette
mukteda-bih onlardır. صِرَاطَ الْمُسْت 14;قِيمَ ile vardır. Çünkü, doğru
yol, ancak onların mesleğidir.
Fatiha ibtiday-i tefsir işarat-ül i’caz
KURANI KURAN TEFSİR EDER.
İhtar: Başka bir surede zikredilen
sh: » (İ: 26)
فَاُولئِ 03;َ مَعَ اَلَّذِي 06;َ اَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِ 05;ْ مِنَ
النَّبِي 17;ِينَ وَ الصِّدِّ 10;قِينَ وَ الشُّهَد 14;اءِ وَ الصَّالِ
81;ِينَ olan âyet-i kerime, buradaki الَّذِين 14; اَنْعَمْ 78;َ عَلَيْهِ
05;ْ âyet-i celilesini beyan eder. Zâten Kur’anın bir kısmı, bir
kısmını tefsir eder
ibtiday-i tefsir işarat-ül i’caz
*******Süleyman Hilmi Tunahan k.s.)
İbtida-i kelamda da mezkur olan bir sualde şöyle beyan edilmekteydi.Bize
sadece Kuran-ı Kerim ve sünnet bırakılmamış mı?Evet veda hutbesinde de
söylediği gibi bize Kuran-ı Kerim ve sünneti bırakmış.Ama Kuran-ı Kerimi
açtığımız zaman sünnetlere baktığımız zaman da tasavvufun gerekliliği
belirtiliyor.Böyle meseleler ilmi zaruri ile değil ilmi istidlali ile
yani mefhumu için nazar ve kizbe ihtiyacı olan ilimlerdir.Araştırma
yapmadan sadece gördüğü kadarıyla insanlar nasıl yorum yapıyorlar
anlayamıyorum.
Allah’tan başkası için iş yapmaktan kaçacağız. mürşid-i kamillere niçin
bağlanıyoruz? Onlara taptığımız için mi? Haşa… Onlar vasıtası ile
Allah’a bağlandığımız içindir. Merkezden cereyan almak için aradaki
vasıta direklere bağlı olmak şarttır. Sen otur televizyonun başına, bas
düğmeye bekle. Seyredemezsen ancak anteni gereken istikamete
çevireceksin, görüntü gelsin. Yoksa boş.
Eskiden radarı olmayan gemiler yolculuk esnasında radarı olan geminin
hemen yanında seyredermiş. İşte şu anda Sevgili Peygamgerimiz ile
irtibat halinde olan yani radarı olan mürşid-i kamilin eteğine yapışıp,
onun radarı istikametinde yürümemiz icap ediyor. Ona sarılır o radarlıyı
takip edersek çok kayalık olan bu okyanus, dünya okyanusunu geçer, sağ
salim karaya varırız. Aksi halde bir yere çarpar paramparça oluruz.
Bu mürşid-i kamile bağlanmanın gerekliliğini bırakın normal insanlar
zamanında bütün ilimleri yutmuş alimlerden bile anlamadan giden
olmuştur.Bazıları da ömürlerinin son yıllarında anlayarak durumun
ciddiyetine vakıf olmuşlardır.İmam-ı Azam hazretleri tasavvufa girdiği
silsile-i saadatın 4. sü Cüneydi Bağdadi(k.s.)’e bağlandığı ve ömrünün
son iki senesinde için söylediği söz bizim için ibret olmalıdır.(Eğer
son iki senem olmasaydı elbette helak olmuştum.)
İmam-ı Gazali Hz.’lerine (li hikmetin) ömrünün son günlerinde rabıta
nasip olmuş ve şöyle buyurmuş. Anladım ki, hakiki kurtuluş Rasulullah’ın
ruh cereyanına bağlanmaktan ibaretmiş. Gerisi (talebe, alim yetiştirmek
(binlerce) ve kitaplar yazmak) yalan, vehim ve hayalden ibaret.
Ama meal esef mürşid-i kamiller dedikte, herşeyde sahtecilik, olduğu
gibi bu muazzam müessesenin de sahteleri oluyor.Tabiri caizse sakalı
olan, cübbesini giyen mürşid oluyor.Halbuki bu müessese nazar ve
kisble(çalışma ve gayretle) elde edilecek bir makam değildir.Aynen
Peygamberler gibi önceden belirlenmiş ve Allahın dilediği kuluna nasip
olmuş bir müessesedir.Ve belli bir silsile vardır aralarında.Yani
Peygamberimizden itibaren vefat eden mürşidi kamil, yerine başkasını
atayarak öyle gitmiştir.Mürşidi kamil olduğunu iddia edenlere
bakıyorsun.Görevi kimden aldın?sorusunun cevabını alamıyorsun.
Şimdi en son görüşe gelelim.Malum Türkiyemizde bazı kesimlerin klasik
bir düşüncesi var.Şöyle ki:Bu devir tarikat zamanı değil,imanı kurtarma
zamanıdır.Zira tarikatsiz cennete giden çoktur.Ama imansız cennete giden
yoktur.
Bunu söyleyen zatı muhteremin daha doğrusu bu asıra hakikat zamanı diyen
bu zatın ne kasdettiğini tam olarak kestiremediğiz için yorumu da
sayıltılar üzere yapmayı düşünüyorum.
Buradan ben acizin anladığı; Sanki tarikatın imanı kurtarmadan başka
amacı varmış da, bu asır da onunla uğraşılacağına ondan daha önemli olan
imanı kurtarmak gerekiyormuş.Bilmiyorum, en azından ben öyle
algıladım.Bırakın tarikatı biz Müslümanların bu dünyadan imanlı
gitmekten başka nasıl bir amacı olabilir ki mutlak manada.Hepimiz bir
şekilde imanlı gitmek için uğraşıyoruz.Onun içinde melun olan nefsi
emmarenin terbiyesi bunun içinde tasavvufun lüzumiyeti malum..Tarikat
şeriatın cüzlerinden biri.Tarikat şeriatın tahakkuku için zaruri
malum.Pekii şeriatsız nasıl imanlı gidilir.Ben bilmiyorum.Böyle rastgele
yarım yamalak iman kurtulmaz ki.Şunu hiç bir zaman unutmayalım ki:Yarım
doktor dinden; yarım hocada imandan eder..Son soruya gelelim.Mürşidlere
bağlılığı abartmıyor musunuz.
Demek isteniliyor ki öncelik peygamberimizin değil mi?Hz Allah mahlukatı
o kadar güzel yaratmış ki her nesne, olay, durumun bir başka benzerini
de vermiş ki kullarım anlamadıkları veya anlamakta gevşeklik
gösterdikleri zaman diğeriyle kıyas yapsınlar.Bakın bunu da şöyle izaha
çalışayım.Mesela bir idari binada hiyerarşi var değil mi?Şimdi sen , ben
,o ora da bir işimiz olsa direk müdüre mi gideriz, yoksa en alt
kademeden başlayarak mı hareket ederiz.Direkt müdüre gitsek nasıl
karşılar bu halimizi.Pekii en alt kademede ki şahsa hürmet göstersek,
bütün sorunlarımızı anlatsak müdür bundan hiç rahatsız olur mu?Cevapları
verirseniz zaten sorun kalmayacaktır. Son olarak sözümü Süleyman Hilmi
Tunahan k.s. hazretlerinin bir sözüyle kapatıyorum.
“Bir mürşidi kamilin eteğine yapışmadan öbür aleme göçün de, bir okka samandan ne kadar duman çıkarmış görün.””
Yüce Rabbim, Peygamberimizin; dünya onlar sebebiyle ayakta durmaktadır
diye methettiği silsilei saadatın değerli şahsiyetlerine mürid olmayı,en
azından onlara saygı duymayı, inkar etmemeyi cümlemize ilhak eylesin.
Said-I Nursi hz.
(Tılsımlar Mecmuası, s. 16 )
Gerçi HER ASIRDA HİDAYET EDİCİ,
BİR NEVİ MEHDÎ VE MÜCEDDİD GELİYOR VE GELMİŞ. Fakat HER BİRİ ÜÇ
VAZİFELERDEN BİRİSİNİ BİR CİHETTE (açıdan) YAPMASI İTİBARIYLA
(nedeniyle) AHİR ZAMANIN BÜYÜK MEHDÎ UNVANINI ALMAMIŞLAR.
Mürşide Teslim Ol – Pir Sultan Abdal – Bu Türkünün Yöresi –
İsa Peygamber’e Hakk’ı buyurdu
Mürşide teslim ol yolda kalırsın
Cebrail Ahmet önünce yürüdü
Mürşide teslim ol yolda kalırsın
Tabii ol nutku Kur’an bula
Mürşit gelip bizim kalbimiz yuya
Öğüt dinlemezsen kalırsın yaya
Mürşide teslim ol yolda kalırsın
İlm-i zahirin menzili cennettir
Dolaşık bir yoldur gayet zahmettir
Pir Sultan’ım senin yolun vuslattır
Mürşide teslim ol yolda kalırsın
Mürşide varmaya talip olursan
Mürşide varmaya talip olursan
İptida insandan rehber isterler
Verdiğin ikrara doğru gelirsen
Ahd ile peymandan rehber isterler
Rehberin var ise olursun insan
Rehberin yok ise kalırsın hayvan
Arasat gününde açılır meydan
Açılan meydanda rehber isterler
Mürşidin nazarı müşkülü seçer
Kamil olan talip sıratı geçer
Can kuşu kafesten akıbet uçar
Tenden uçan candan rehber isterler
Şah-ı Merdan bir yol kurdu kuluna
Bu yola giden rehberden biline
Girmek ister isen İmam yoluna
On İki İmamdan rehber isterler
Tarikat babına girmek dilersen
Hakikat güllerin dermek dilersen
Erenler sırrına ermek dilersen
Sır ile pinhandan rehber isterler
Pir Sultan’ım söyler bu hikayeti*******
Yirmi sekiz harfle yedi ayeti
Nefsini bilmektir sözün gayeti
Bilmeğe irfandan rehber isterler
Pir sultan abdal
—————————————–
Ben dervişim dersin dava kılarsın
Hakk’ı zikretmeye dilin var mıdır
Kendini gör elde sen ne ararsın
Hâlâ hâl etmeğe hâlin var mıdır
Dertli olmayanlar derde yanar mı
Sâdık derviş ikrârından döner mi
Dertsiz bülbül gül dalına konar mı
Ben bülbülüm dersin gülün var mıdır
Bir gün balık gibi ağa sararlar
Mürşitten rehberden haber sorarlar
Tütsü yakıp köşe köşe ararlar
Ben arıyım dersin balın var mıdır
Mürşit huzurunda dâra durmağa
Dâra durup Hakk’a boyun vermeğe
Muhabbetten geçip hırka giymeğe
Çar pâreden derviş şalın var mıdır
Pir Sultan’ım senin derdin deşilmez
Derdi olmayanlar derde düş olmaz
Mürşitsiz rehbersiz yollar açılmaz
Mürşit eteğinde elin var mıdır
—————————————–
Gönül ne durursun elden geldikçe
Yine bir mürşide varmadan olmaz
Aman mürvet deyü sen de yüzünü
Yine bir mürşide varmadan olmaz
Mürşidini bulur gezen arayı
Kırklar arasında bulur çâreyi
Ne kadar okursan aktan karayı
Yine bir mürşide varmadan olmaz
Bu dünyada sen çok yaşlar yaşarsın
Bilip dört kitabın dersin açarsın
Her harfine bin bir mânâ verirsin
Yine bir mürşide varmadan olmaz
Halil Kâbe yaptı oldu ya delil
Vardı varan kaldı varmayan melil
Muhammet’e rehber oldu Cebrail
Yine bir mürşide varmadan olmaz
Pir Sultan’ım bu durakta dur dedi
Hazret-i Muhammet Ali er dedi
Bunu bilmeyenin işi zor dedi
Yine bir mürşide varmadan olmaz
—————————————–
Evvel baştan Muhammed’e salavât.
Gönül kalk gidelim Hüseyn’e doğru.
Ecel gelip ömür gülü solmadan,
Gönül kalk gidelim Hüseyn’e doğru.
*******abdulkadir geylanihz.;futuhurrabbani
Mürşid
Kimin ki, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’ebağlılığı gerçekten
sabit olursa, Allah Resulü onakılıcını kuşatır. Kendi edep ve
terbiyesinden, kendişemailinden, kendi ahlâkından ona bir şeyler
tahsiseder. Kendi elbiselerinden bazılarını ona bizzat
giydirir. Daha sonra da, ümmeti içinde onukendisine vekil, rehber ve ümmetini Allah yoluna
davetçi yapar. Böylece o da, Allah Resulünevekaleten, Muhammed ümmetinin içinde, Allah’a
götüren kılavuz ve davetçi olur.Kalbini bir mescit yap. Orada, Allah’tan başka
hiçbir şeye yer verme. Nitekim Allah, şöylebuyurur:- Hakikatte
mescitler, Allah’ındır. Onun için, Allahile birlikte hiçbir şeye
tapmayın, (Cin, 72:18).
Kalbini bir mescit yaptığı ve orada Allah’tan başkahiçbir şeye yer
vermediği zaman, bir kulun derecesiyükselir. İslam’dan imana, imandan
sarsılmaz bilgive inanca, oradan marifete, marifetten ilme,ilimden
muhabbete, muhabbetten mahbubiyeteyükselir. Daha sonra ise, talep eden
ve arayandurumundan, talep olunan ve aranan durumunayükselir. Kalp
aynası saflaşmış, temizlenmiştir.Peygamberinin daimi uyanıklık haline
vârisolmuştur. Zira Allah Resulünün gözleri uyurdu,fakat kalbi asla
uyumazdı. Önünü gördüğü gibi,arkasını da görürdü.
Her insanın uyanıklığı kendi halincedir. Hiçbirkimse, Resulullah
Efendimizin uyanıklığıseviyesine erişemez. Gene hiçbir kimse, Allah
Resulünün hususiyetlerine denk hususiyet sahibiolmaya muktedir olamaz. Şu var ki, onun
ümmetinin ebdalları ile velileri, ondan kalanyiyeceklerle içeceklerin üzerine gelirler.
Mürid’e behemehal bir kılavuz, bir rehber lâzımdır.Zira o öyle bir
çöldedir ki, orada akrepler, yılanlar,âfetler vardır. Susuzluk vardır.
Yırtıcı, vahşihayvanlar vardır. İşte kılavuz, onu bu âfetlerdenkorur. Su
bulunan yerleri gösterir. Meyvalıağaçların bulunduğu bölgelere götürür.
Halbuki tekbaşına, kılavuzsuz olduğu takdirde, yırtıcıhayvanların,
akreplerin, yılanların, âfetlerinbulunduğu bölgelere düşer. Perişan
olur, mahvolur.Allah yolunda bir rehber bulduğun an, ona hemenyapış. Hiç
şüphe yok ki, mânâ onun dışındadeğildir, içindedir. Onun çevrendeki
bütün diğerinsanlardan daha faziletli ve üstün bil. Her yönüyle
mürşidine bağlı ol.Ey gerçeklerden kaçan kişi! Bana yılda bir defa,ayda
bir defa yahut haftada bir defa uğramazsın.Gel. Haftada, yahut ayda,
yahut yılda bir defa olsunbana uğra. Hem de bomboş olarak. Sakın bir
şeyistediğimi sanma. Bir şey getirme. Gel. Benimmeclisimden alacağını,
karşılıksız olarak al. Bugünbenden aldığın bir şey, yarın milyon olur.
Ben senin yükünü yükleniyorum. Sen sanıyorsunki, buna karşılık ben de
yükümü sanayükleyeceğim. Hayır, öyle değil. Sana hiçbir
şeyyüklemeyeceğim. Aziz ve Celil olan Allah banayeter.Benden bir kelime
öğrenmek için, bin senelikmesafede olsan bile gelmelisin. Kaldı ki,
aramızdasadece birkaç adımlık bir uzaklık var.
Sen nefsine, kötü arzularına taptıkça , velilerin derecesine çıkmayı
isteme… Halbuki onlar yalnız Mevlaya kulluk ederler. Senin istediğin
dünya, onlarınki ise ukba…
Sen yalnız bu dünyayı görürsün, onlar yerin, göğün sahibini görürler.
Sen halkla ünsiyet edersin, onlar daima Hak la olurlar…
Senin kalbin, yerdekilere bağlı; onların kalbleri arşa bağlıdır.
Sen gördüğünü tuzağa düşürmek istersin, onlara gelince, senin
gördüklerine iltifat etmezler. Yalnız yaratanı görürler ve O’nun
emirlerine uymağa bakarlar.
O, Allah dostları, bulacaklarını Hak’la buldular, ereceklerine erdiler.
Sana gelince; zavallı bir halde, şehvetine uydun kaldın.. Yalnız dünyayı
ve arzularını gördün. Halbuki onlar; halkı, arzularını, temennilerini
bırakarak bu yola girdiler. Yüksek derecelere bu sayade erdiler. Onları
bu makama, yaptıkları, ibadet, taat, sena götürdü. Bu da onlara Allah’ın
ihsanıdır, ki istediğine verir.
Onlar; ibadete, taata; Allah’ın yardımı ve verdiği kolaylıkla, bıkmadan usanmadan koştular.
İbadet onlara ruh oldu… Manevi bir gıda oldu.
Onlar, bu hale devam ettiklerinde dünya başlarına bela oldu. Bir felaket
halini aldı. Fakat onlar bunu duymadılar. Kendilerini cennet evinde
gördüler. Onlar her şeyin evvelini aradılar, şimdiki haline
aldanmadılar. Hak Taala onları evvelden niçin yarattı ve neyi anlattıysa
onu öğrenmeğe çalıştılar.
Yer onların hürmetinde durur. Sema onların duası ile açılır. Ölüm,
onların kararı ile olur. Bu salahiyeti onlara mevla vermiştir.
Padişah onları yerin düzeni için yaratmıştır, yer yüzünü onlarla
bezetmiştir. Onlar hep birden dağlar gibidirler. Hak’ka giden yollar
bunlar arasından açılmıştır.
Malı, mülkü gaye edinip, bunlardan kaçana merhamet yoktur.
Onlar, yeryüzündekilerin hayırlısıdır. Yer, gök baki kaldıkça onlara selam ve saygılar olsun…
14. MakaleVELİLERE UYMAK(futuhul gayb geylanihz.)
Yer onların hürmetinde durur. Sema onların duası ile açılır. Ölüm,
onların kararı ile olur. Bu salahiyeti onlara mevla vermiştir.
Padişah onları yerin düzeni için yaratmıştır, yer yüzünü onlarla
bezetmiştir. Onlar hep birden dağlar gibidirler. Hak’ka giden yollar
bunlar arasından açılmıştır.
TASAVVUF İSLAMİYETTEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR:
Tesavvuf yoluna girmek, islâmiyyetin inanılacak şeylerine îmânı
kuvvetlendirmek içindir. Böylece îmân, düşünerek anlamak zorluğundan
kurtularak, görmüş gibi sağlam ve vicdânî olur ve kısaca inanmak yerine,
etraflı ve derin îmân hâsıl olur. Meselâ, Allahü teâlânın varlığına ve
bir olduğuna önce düşünerek veyâ başkalarından görerek inanıyordu.
Tesavvuf yolunda ilerlemek nasîb olunca, o düşünerek ve işiterek olan
îmân, şimdi bularak, anlıyarak hâsıl olur. Îmânı olgunlaşır. İnanılacak
şeylerin hepsine de, böyle îmân hâsıl olur. Tesavvuf yoluna girmenin
ikinci fâidesi, fıkhda bildirilen vazîfeleri yapmakda kolaylık elde
etmek ve nefs-i emmâreden ileri gelen güçlükleri yok etmekdir. Bu fakîr,
iyi anladım ki, tesavvuf, islâmiyyetin yardımcısıdır. İslâmiyyetden
başka birşey değildir.
Kaynak: Mevlana Celaleddini Rumi; Rubailer, Kültür Bakanlığı Yay. Çev:
M.Nuri Gençosman, MEB Devlet Kitapları, Şark İslam Klasikleri 39
14üncü basamak:
Bir insanın içinde, manevî terbiyenin gelişmesi için, zahirde bir
mürebbiye bağlanıp ondan alınan bir telkin gerektir. Bu mürebbiler,
nebiler ve velîlerdir. Kalbin ve kalıbın lambası yanmaya bunların
terbiyesi hasıl olunca başlar. Onlardan bir başka ruh alınır. Bir Âyet-i
Kerimede şöyle buyurulur:
-“ Allah, ruhu emri ile, kullarından istediğine ilka eder.” (Gafir, 15)
Dolayısı ile kalbin sağlık bulacağı bu ruhun telkini için bir irşadcı aramak lâzımdır.” (S.117)
Şeyh Es’ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretlerimizin:
“Dünyaya gelmekten murad Mürşid-i kâmil’i bulmaktan ibarettir.”
buyurmaları bu hakikatın bir ifadesidir ve intisab bu bakımdan
lüzumludur.
Tasavvuf, Allah sevgisine yegâne vesiledir.
İntisab etmek istendiği zaman evvelâ istihâre yapılır. “Eğer bana nasip
etmişsen ve kime nasip etmişsen bana göster, bileyim ve ona göre
gireyim.” diye Allah-u Teâlâ’dan istimdat edilir. Bir alâmet zuhur
ederse ehli bulunup ehline tabir ettirilir. Ehli olmazsa, yanlış bir
tabir ile kişiyi dalâlete sevk eder. Ehli bulunacak ve o tabire göre
hareket edilecek. Tarikat-ı aliye’ye böyle girilir. Bu kadar lüzumlu bir
yol, Ahmed’e Mehmed’e intisab etmek demek değildir. Rehber bulununcaya
kadar aramak icabediyor. “İntisab ettim, bağlandım.” gibi sözler boş
sözlerdir.
Allah-u Teâlâ ezelden nasipdar ettiği kimsenin nasibini, yolun hakiki
rehberine teslim eder ve kişiyi ona ulaştırır. Mürid günâ gün o nasibi
alır ve terakki eder. Mevlâ o nasibi koymasaydı, mürşidde o nasip yoktu.
Mürşid O’nun koyduğu nasibi vermiş oluyor. Daha doğrusu o kanaldan
almış oluyor. Çünkü veren yalnız Allah-u Teâlâ’dır.
Meselâ çocuk annesini emiyor. Annesi: “Sütü ben verdim.” diyebilir mi?
“Ben verdim” dese, peki ona sütü kim verdi? Evet hakikaten çocuğu annesi
emzirdi ama, süt ona ait değil. Sütü vereni kimse düşünmüyor. Her şeyde
Allah-u Teâlâ’nın ikram ve ihsanı vardır.
Mürşid de böyledir, bir ana gibidir. Nasipdar olanlara Allah-u Teâlâ’nın
ezelden yerleştirdiği nasiplerini verir. Kendisine ait hiçbir nesnesi
yoktur.
MÜRŞİDİN GEREKLİ OLDUĞU:
YÜZALTMIŞDOKUZUNCU MEKTÛB
Bu mektûb, şeyh Abdüssamed-i Sultânpûrîye gönderilmişdir.
Mürşid-i kâmil ne zemân ve niçin lâzım olduğu bildirilmekdedir:
Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd olsun! Peygamberlerin en
üstününe (aleyhimüsselâm) ve Onun temiz Âl ve Eshâbına bizden selâmlar
ve düâlar olsun!
Lutf ve ihsân ederek gönderdiğiniz kıymetli mektûb geldi. Bizi çok
sevindirdi. Birşey soruyorsunuz. Yavrum! Herşeyden önce istenilecek şey
ve en çok aranılacak şey, Allahü teâlâya kavuşduran yolu bulmakdır.
Fekat insan, önce dünyâ işlerine dalmış, birçok ihtiyâclarına sarılmış
olduğundan pek kirli, çok aşağıdır. Allahü teâlâ ise, her bakımdan
yüksek ve kusûrsuzdur. Ondan feyz gelmesi ve gelen feyzlerin,
marifetlerin alınması için verici ile alıcı arasında bir bağlantı, bir
yakınlık yokdur. Bunun için, bu yolu bilen ve gören bir kılavuz elbette
lâzımdır. Bu kılavuzun, hem alıcı ile, hem verici ile bağlantısı olması
şartdır. Ancak böyle olursa, aracılık yapabilir. Alıcı, vericiye
yaklaşdıkça, kılavuz kendini aradan çekmeğe başlar. Tâlib yanî alıcı,
matlûba tâm bağlanınca, rehber aradan büsbütün kalkar. Tâlibi, matlûba,
aracı olmadan kavuşdurur. Bunun içindir ki, başlangıçda ve yolda iken,
aranılan şey, rehberin aynasından başka hiçbir yerde görülemez. Sona
erenlere, rehberin aynası olmadan, matlûb kendini gösterir. Vasl-ı
uryânî hâsıl olur. Bu zemân, pîr araya girerse, başını keserim
denilmesi, sersemce, abdalca bir sözdür. Doğru yolda olanlar, böyle
konuşmazlar. Edebsizlik etmezler. Her istediklerini pîrin bereketinde
ararlar ve bulurlar. Vesselâm.
*******HACET NAMAZIYLA MÜRŞİDİN SORULMASI:(A.K.geylani)
Sayfa-201:”Sadiklara, salihlere iltihak et, onlarin arasina katil, eger
kimin salih, kimin münafik oldugunu ayirt edemezsen o zaman geceleyin
kalk iki rek’at namaz kil. Yarabbi, bana senin salih kullarini göster,
BANA GELMEMDE KILAVUZLUK EDECEK KISILERI GÖSTER.” Abdul kadir geylani
guyetut talibiyn s.1018
27. FASIL hacet namazi:
Enes b. melikten aldigi bir rivayete dayanarak, ebu hasim eyli rasulullah s.a.s efendimizin söyle buyurdugunu anlatti:
-Bir kimsenin yüce Allah’tan önemli bir dilegi olur ise. güzelce abdest alip iki rek’at namaz kilsin
Bu namazin Birinci rek’atinda; fatiha sonra ayetul kürsi okunur
ikinci rek’atta ise fatiha sonra amenerresulüyü okur kisi
Bundan sonra tesehhüde oturup selam verir….
MÜRŞİD HAYATTAMI OLMALIDIR(GAVSULAZAM)
Gavsül Azam Abdulkadir geylani hz.lerinin ”ÖTELERDEN
HABERLER”orj.adı”SIRR”ÜL ESRAR”kitabından Abdulkadir akçiçek
çevrşsşnden aynen aktarıyorum…
*Basiret ,ruh gözesinden gelir.evliya için ”füad”makamından
açılır.elde esdiliş tarzına gelince,ZAHİRİ BİLGİ İLE OLMAZ
ötelerden,batından kopup glen ilim lazım..?ayeti kerime biz
….”O na canibimizden-ötelerden-ilim vermiştik.”(kehf65)
*İnsana gereken ,BASİRET SAHİPLERİNİ bularak ,telkin yolu ile onlardan
birşeyler almaktır.o telkini yapan zat,veli,mürşid ve lahut aleminden
HEBER VEREN olmalı..
*kardeşler !.ayıkınız tövbe yolu ile Rabbinizde mağfiret talebinde bulununuz.bunu için koşunuz..
*YOLA GİRİNİZ! ŞU RUHANİ KAFİLELERLE RABBİNİZE DÖNÜNÜZ!
*Marifet,nefsin kara Perdesini kalp aynasından açmak ve ONU TEMİZLEMEKLE
hasıl olur. o zaman CEMAL-İ İLAHİNİN GİZLİ HAZİNESİ gözükmeye başlar.
ki bu,kalp sırrını özünde gözükür.
*..”her kim ,yaratanına KAVUŞMAYI diliyorsa yar iş görsün;yaratanına yaptığı ibadete ortak etmesin..”(kehf110)
*..”alimin uykudsu,cahilin ettiği ibadetten hayırlıdır..”
..burada kastedilen alim ,tevhid nuru ile içini nur eden;sonrada
,harfsiz,sessiz,sır dili ile TEVHİD ESMASINI devam eden zattır.asıl
insan budur.bunu anlatan bir kaç tane hadisi kudsi zikredelim.
…insan ,sırrımdır;bende onun..”
….”batın ilmisırlarımdan bir sırdır;onu ,kullarımın kalbine koyarım,benden gayrı o hali bilemn olmaz..”
her kim, ilahi marifeti düşünür;Allah u tealaya karşı tam irfan
duygusuna sahip olmayı dilerse ,bunun yaptığı tefekkür bin yıllık
ibadete bedel olur.ASILİRFAN İLMİ budur.irfan ilmi demekle TEVHİD halini
kasd ediyorum.arif kim?irfanı iştiyakını duyduuğu zata ,mahbubunda
BUNUNLA ERER.bu halin neticesinde ise RUHANİ BİR HALLE;TAM YAKINLIK
ALEMİNE UÇUP GİTMEK OLUR..*İlahi sevgi,vucud düşmanı ölmeyince ele
gelmez.vucudun ,ilk defa emmare,levvame ve mülhime derecelerinde oln
nefisten temizlenmesi lazımdır..*PeygamberimizS.A.Vefendimiz dilinden
söylenen;””ben ve bana tabi olanlar basiret
üzere..””(yusuf108)ayetineki”bana uyan ”cümlesinde bir işaret
vardır.peygambere tam varis olan KAMİL MÜRŞİD anlatılır.demek
lurki,benden sonra irşad;her yönden benim batibni basiretime sahip olan
kimse tarafından yapılacaktır.burada tam velayet haline sahip olan zat
murad edilmektedir;”VELİ OLAN MÜRŞİD””(KEHF17)AYETİNDEKİYLE AYNI ŞEYE
İŞARET EDER.*peygamber efendimizS.A.V efebndimiz hayatta olsaydı
doğrudan alınacak ondan alınırdı.gayrına ihtiyaç kalmazdı.öbür aleme
intilkal ettikten sonra,tecerrd haline geçiyor,bizzat kendisi ile bağ
kurulmıyor.İRŞADA MEMUR VELİLER de aynıdır.onlar da bu alemden göçüp
gidince ,İRŞAD OLACAK OLMAZ.ANLAYIŞ EHLİ İSEN ANLA!,DEĞİLSEN BİR
ANLAYANI ARA….*hayatta olan velinin ,peygamber S.A.V.EFENDİMİZ le her
bakımdan ilgisi vardır .TAM VERASET HALİ BUNU GREKTİRİR .hayatta olduğu
müddet o veraseti ve irşad makamını idare eder.bu hali taşıyana
peygamberden rehberlik ve kulluk yardımı gelir.bu yardımla ;halk
arasında tasavvuf yolunu devam ettirir;anla..*ergin,vuslat alemini
bulmuş,geçmiş zatlar tarafından makbul olan bir zatın telkini
LAZIMDIR.bu zat o aleme erdikten sonra ,Allahın emri ile ,noksan
kişilerin ekslklikiğini tamamlmak için,bu aleme gönderilmiş olmalıdır.bu
gelişde vasıta bizzat peygamber efendimizS.A.V OLMALIDIR…
*******GİZLİ ŞİRK VE MÜRŞİDİN ÖNEMİ:
Genç kardeşim, önce kendi nefsinle ilgilen, ona ögut ver, sonra
başkasına… Kendi nefsin pürüzleriyle meşgul olmaya bak, onu bırakıp da
başkasına geçme!. Dikkat et ki ömründen islah edilmeye muhtaç birkaç
günün kalmıştır evet sadece birkaç gün… Kendini bilemiyor, iç alemini
anlıyamıyor isen başkasının kurtaramıyacağını bilmelisin… Bu halinle
kendini bırakrp başkasına nasıl rehberlik yapabilirsin?(yunus-35) çünkü
insanlara ancak kalb gözü (basiret) açık olanlar [hakki hak olarak bilip
ona uyan bahtiyarlar) rehberlik edip yol gösterebilir; ve onları gunah
ve gaflet denizinden ancak iyi yüzmesini becerenler kurtarabilir. Diğer
bir tabirle, insanları Allah’a ancak Allah’ı bilen kimseler çevirebilir.
Allah’ı bilrneyen bedbahtlar bu ulvi işe nasıl delalet edebilir?.
Kaynak: Gavsül Azam Abdülkadir Geylani Hz. Sırrül Esrar
MÜRŞİDE TABİYELTE CEZBE SAHİBİ OLMAK:
Bu babda, Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerif vardır. Ayrıca birçok büyük velîler de, bu hususta güzel kelam etmiştir.
Ayet-i Kerimeler:
– «Onlar, Rablerine huşu duyarlar (Allah’ın üzerindeki sevginin
azalacağından korkarlar) tüyleri ürperir; sonra bedenleri yumuşar,
kalbleri île Allah’ı anlamaya koyulurlar.» (Zümer, 23)
– «Bir kimsenin sinesini! Allah açarsa, o Rabbı tarafından verilen bir
nur üzerine yürür Kalbleri. Allah’ı anmaya karşı katılaşan kimselere
yazıklar olsun.» (Zümer, 22)
Hadis-i Şerifler;
-Hak tarafından gelen bir cezbe, iki cihanın işine bedeldir.»
-«Bir vecde sahip olmayanın hayatı yoktur.»
Cüneyd Hz. der ki:
– Vecd, iç alemde, ilahî tecelli ile karşılaştığında sahibi, ya sevinç içindedir; ya da hüzün…
Vecd. iki kısımdır: Cismanî ve ruhanî… Cismanî vecd, nefisten gelir.
Ruhî bir haz vermez. Maddî duyguların tesiri ile olur. Görsünler,
işitsinler diye yapılan işler bu vecdin mahsulüdür. Bu cins vecd tamamen
boştur. Çünkü, irade vardır; seçme duygusu geçmemiştir. Bu gibi hallere
uymak caiz değildir. Ruhanî vecde gelince, o bir başka hal arz eder.
Ruhanî kuvvetin taşmasından meydana gelir. Bu hal çok kere, güzel sesle
okunan Kur’andan, veya bir şiirin okunuşundan, yahut bir zikir esnasında
hasıl olur. Bu durumda cismin bir kuvveti kalmaz, îrade ve seçme
kabiliyeti erir. Bu vecd tamamen ruhanîdir. Buna uymak iyidir. Allah-ü
Teala buna işaret ederek şöyle buyurdu:
– «Sözü işitip onun güzelliğine uyan kullarımı müjdele..» (Zümer, 18)
Kaynak: Gavsül Azam Abdülkadir Geylani Hz. Sırrül Esrar
1.Hacet namazının kılınmasıyla mürşid gösterilir.(13. ihsan)
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz: “Bazı insanlar Zikrullahın
anahtarlarıdır. Bunlar görülünce Allah (CC) Hz.leri anılır.” Buyurunca,
Ashab-ı Kiram (RA) sordular: “Ya Resulallah (SAV)! Zikre anahtar
mesabesinde (ayarında) olan kimseler kimlerdir? Bunları nasıl bilelim?”
Buyurdu ki: “Zikre anahtar olan kimseler şu kimselerdir ki, görüldükleri
vakit Allah (CC) Hz.leri hatırlanır, yadedilir, zikrolunur. İşte bu
salih ve nurlu kimseleri görünce Allah (CC) Hz.leri’ni anıyorsanız,
onlar Zikrullahın anahtarıdır.”(Camiüssağir Şerhi Feyzül K. C.2. S.528
(İbn-i Mesud (RA) Hz.leri rivayet etti)
– «îlim, her müslüman kadın ve erkeğe farzdır.» SIRRUL ESRAR GEYLANİHZ.)
Kim Zamanin imamina biat etmeden ölürse cahiliyye ölümüyle ölür.”
(Sahihi Müslim, Müsnedi Ahmet)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Alimler pey-gamberlerin varisleridir. (Keşfü’l-Hafâ, C.II, Sayı: 1745, s. 64)” buyurur
13.2- Mürşidi Allah tayin eder.
Yeryüzü Halilürrahman (AS) gibi (kullara acıyan) kırk (abdal) kişiden
katiyen hali kalmaz. Onların sayesinde size yağmur verilir. Onların
sayesinde (dünyevi ve uhrevi) zafere kavuşturulursunuz. Onlardan (yani O
hak dostlarından) biri vefat eder etmez derhal Allah (CC) Hz.leri
yerine başka birini tayin eder(Ramuzel Hadis 4384 Nolu Had. Şer.)
Hadisi şerif:’’Mürebbim olmasaydı Rabbime arif olamazdım’’
1- Peygamber Efendimiz(sav) buyuruyor:
”benden sonra nebi gelmeyecek,alimler gelecek,halifeler gelecek.onlara tabi olan bana tabi olur,onlara asi olan bana asi olur.
sahih buhari 9.cilt 1409.hadis
sahih buhari 11.cilt sayfa 1181 AKABE BiATI:
hicret dönüşü mekkeye yaklaştıklarında SAV.Efendimiz Hz.Osman’ı duruma
bakması için mekkeye gönderir.daha sonra (Hz.Osman dönmeden) oradakiler
için biyat emri gelir ve herkes SAV.Efendimize biatı ederler.
SAV.Efendimiz”bu da Osman’ýn biatı”diyerek sağ elini sol el üzerine
koyarak kendi elini kendisi öper.
Hz Muhammed (S.A.V.) Efendimiz Bir Hadisi Şerifinde “Başkalarını Allah’a
Davet Eden Kişiye, Tâbî Olanların Sevabı Kadar Sevap Verilir. Ama Tâbî
Olanların Seva-Bından Allah Hiçbir Şeyi Eksiltmez” Buyuruyor.(Bk. İbn
Abdurrahim Reyhan Erzincani
Bir meşâyihi insan severse, ona tamamen inanır teslim olursa, hizmetini
görürse onun gönlüne girerse Hz. Allah’ı görür. Herşey aslına rücu
edecek. Ceset topraktan halk edildiği için toprak olacak. Rûh niye
gitmesin? Allah’ı sevmek, Evliyaullah’ı sevmektir.İnsanlardaki bu rûh
Allah’ın zâtının rûhu. Allah “Kendi rûhumdan ruh üfledim” (Hicr sûresi,
âyet 29) buyuruyor. “Kendi rûhumdan rûh üfledim.” Kime; insana. Meleğe
değil, insana üflemiş. Öyle ise Cenâb-ı Hakk’ın zâtından gelen BU RUH
ASLINA RÜCU EDERSE melekleri geçer. İnsanlar ulvî, insanlar
suflî.Ulvînin manâsı; gökleri aşar melekleri geçer. Suflînin manâsı;
hayvanlardan aşağı düşer. Niçin; Cennet var, Cehennem var.
Kapında kul var, Sultandan içeru
Ete, kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm
Etten kemikten maksat, cesedini kasdediyor. Kapında kul var, Sultandan
içeri. Burada rûhtan bahsediyor. Ama o rûh makamına ulaşmış. ONUN RUHU
ALLAH’A ULASMIS,ALLAH’IN ZATINA ULASMIS. Akar sular, katreler deryaya
karışıyorsa… Sanki o insanların rûhu deryâdan gelmiş, yağmur katresi.
Yağmur katreleri birleşirse, suya karışırsa suyla beraber nereye gider;
deryâya gider. Kürre-i arz üzerinde kaynar sular var. Bunlar nerden
geliyor; deryâdan geliyor. Bunlardaki bu hareket ne; bu akım ne; yine
deryâya gitmek.
Herşey aslına rücu edecek. Herşey aslına rücu eder.Öyle ise, bu suların
aslı derya. Deryâdan geldikleri için, deryaya gitmek isterler. Ama hepsi
gitmez. En ufak bir su deryâya gider de belki büyük su gidemez. Deryâya
giden nehirler var. O küçük su nehire karışırsa, nehir de deryâya
gider. İnsanların rûhu Allah’tan gelmiştir. Allah’a gitmek ister. Kendi
kendine gidemiyorsa, kendinize bir vesile arayın. Onun için evliyaullah
vasıtadır. Evliyaullah’ı bilmezse, evliyaullah’ı bulmazsa,
evliyaullah’ın uhdesinden geçmezse, Allah’ı bulamaz. Evliyaullah kul ile
Allah arasında bir vasıtadır. Zâhiri cesedi, bâtını rûhudur. Bizde de
rûh var ama bizim ki katre.Derviş: Herşeyden geçmiş. Allah’tan başka
birşey yok. İnsanların gönlündekileri silen ne oluyor? Allah sevgisi. O
da mürşidsiz olmaz. İnsanların gönlündeki arzuları götüren ne oluyor?
Allah sevgisi. Kalbinde Allah’tan başka arzu varsa, için başka, dışın
başka oluyor. Cenâb-ı Hak: “Olduğunuz gibi görünün. Göründüğünüz gibi
olun.” buyuruyor. Bunlar çok çetin, çok kolay. Yapana kolay. Yapamayana
çetin. Hâlbuki insanlara yapamayacağı birşey emredilmemiş. Ama bunlar
inanca bağlı, itikata bağlı. İnanmak bir de inanılanı yaşamak. Şeriat,
tarîkat, hakikat, marifet. Allah’tan gelen ruhu Allah’a ulaştırmak için
bu dört şey vasıtadır. Bir defa şeriatsız tarîkat olmaz. İsterse
Peygamber Efendimiz mürşidimiz olsun.
Kabiliyyet bizde olmazsa meşâyih neylesin
İster ise mürşidi olsun Muhammed Hazreti
Şimdi bu salona girmek için kaç kapıdan geçerek girdiniz. İşte bunların
yolları birbirinin içinden geçiyor. Tarîkatın yolu şeriattan geçiyor.
Meşâyihe teslim olup, himmetini alırsak o zaman tarîkatı anlayabiliriz.
Hak olduğuna inanacağız.
Sermâye bu yolda hemân
Teslim ol şeyhine inan.
ADEM RUHA DENİLİR,ADEME SECDE RUHA SECDEDİR:
Bu âdem dedikleri, el ayakla, baş değil,
âdem rûha denilir, surat ile kaş değil.
Mektu295
ALLAH İLE İNSAN ARASINA KİMSE GİREMEZ DİYENLERE
Bu zemân, pîr araya girerse, başını keserim denilmesi, sersemce, abdalca
bir sözdür. Doğru yolda olanlar, böyle konuşmazlar. Edebsizlik
etmezler. Her istediklerini pîrin bereketinde ararlar ve bulurlar.
Vesselâm. 169
ALLAH RAHMETİYLE HERYERDEDİR ZATIYLA DEĞİL
Allahü teâlânın, kendi değil, ilmi herşeyi kaplamışdırMEKTUP41
İSANLAR İKİ YOLLA HİDAYETE ERELER
BİRİNCİSİ KUTB-U NÜBÜVVET İKİNCİSİ KUTB-U VELAYET.. 534.Mektup
İMAN HİDAYET KUTB-U İRŞADLA GELİR
(Kutb-i irşâd) Yer küresinin ortasından tâ Arşa kadar, herkese rüşd,
hidâyet, îmân ve ma’rifet Onun yolu ile gelir. Herkes, ondan feyz alır.
Arada o olmadan, kimse bu ni’mete kavuşamaz.
Bir kimse, o büyük zâtı inkâr eder, beğenmezse, yâhud o büyük zât, bu
kimseye incinmiş ise, bu kimse, Allahü teâlâyı zikr etse bile, rüşd ve
hidâyete kavuşamaz. Ona inanmaması veyâ onu incitmiş olması, feyz yolunu
kapatır. Ozât “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” bu kimsenin zararını
istemese bile, hidâyete kavuşamaz. Rüşd ve hidâyet, var görünür ise de
yokdur260mektûb
RUHUNU ULAŞTIRAMAYANLARA BİNLERLE YAZIKLAR OLSUN
Bir kimsenin rûhu, eğer bu esîrlikden, bu bağlılıkdan kurtulmaz, kendi
derecesine yükselmez, kendi vatanına kavuşmaz ise, ona yazıklar,
binlerle yazıklar olsun! 64
CESETTEKİ RUH KARANLIKTAKİ AYDINLIK GİBİDİR MEKTUP15
Cesetteki ruh, karanlıktaki aydınlık gibi bir şey15
MÜRŞİD ALLAHTAN İSTENİR
Tesavvuf yolunda ilerlemesi için, eski büyüklerden ba’zısının rûhlarını
ona rehber, vâsıta yaparlar. Çünki, Allahü teâlânın âdet-i ilâhiyyesi
şöyledir ki, bu yolun konaklarını aşabilmek için, büyüklerin rûhlarını
vâsıta, sebeb kılmışdır. Bu kimse, eğer mürîdlerden ise, bunun işi,
rehbersiz tehlükeli olur. Rehber buluncıya kadar, rehbere kavuşdurması
için, Allahü teâlâya yalvarmalıdır. 286
HERŞEYDEN ÖNCE İSTENİLECEK ŞEY ALLAHA ULAŞTIRAN YOLU BULMAKTIR:
Yavrum! Herşeyden önce istenilecek şey ve en çok aranılacak şey, Allahü
teâlâya kavuşduran yolu bulmakdır. Fekat insan, önce dünyâ işlerine
dalmış, YÜZALTMIŞDOKUZUNCU MEKTÛB
MÜRŞİDİN GEREKLİ OLDUĞU:
bu yolu bilen ve gören bir kılavuz elbette lâzımdır. Bu kılavuzun, hem
alıcı ile, hem verici ile bağlantısı olması şartdır. Ancak böyle olursa,
aracılık yapabilir YÜZALTMIŞDOKUZUNCU MEKTÛB
*******HER ZAMANDA KUTUP BULUNUR İMAN SAHİBİ OLMAK HİDAYETE ERMEK BUNLARIN VASTASIYLADIR.
İmâm-ı Rabbânî, (Me’ârif-i ledünniyye) kitâbında, otuzbeşinci ma’rifette buyuruyor ki:
Kutb-i irşâd ise, âlemin irşâdı ve hidâyeti için feyzlerin gelmesine
vâsıta olur. Herşeyin yaratılması, rızkların gönderilmesi, dertlerin,
belâların giderilmesi, hastaların iyi olması, bedenlerin âfiyette
olması, Kutb-i ebdâlin feyzleri ile olur. Îmân sâhibi olmak, hidâyete
kavuşmak, ibâdet yapabilmek, günâhlara tevbe etmek ise, Kutb-i irşâdın
feyzleri ile olur. Her zamanda, her asırda Kutb-i ebdâlin bulunması
lâzımdır. Hiçbir zaman, bunsuz olamaz. Çünkü, âlem bununla nizâm
bulmaktadır.
… Kutb-i irşâd ile, bütün insanlara îmân ve hidâyet gelmektedir…
*******ÇOK OKUYUP YAZAMAKLA DİN ADAMI OLUNMAZ:
Birçok şeyler okuyup ezberlemekle, insan din adamı olamaz ve din bilgisi veremez. (YİRMİÜÇÜNCÜ MEKTÛB )
*******ZAMANIN DİN ALİMLERİ İNSANLARI YOLDAN ÇIKARMIŞDIR:
Büyüklerden biri şeytânı boş oturuyor, insanları aldatmakla uğraşmıyor görüp, sebebini sorar. Şeytân cevâb olarak,
– Zemânın din adamı geçinen, kötü âlimleri, insanları yoldan çıkarmakda,
bana o kadar yardım ediyor ki, bu mühim işi yapmama lüzûm kalmıyor,
demişdir.
Doğrusu, zemânımızda islâmiyyetin emrlerini yapmakdaki gevşeklikler ve
insanların dinden yüz çevirmesi, hep din adamı perdesi altında söylenen
sözlerden, yazılardan ve bu adamların bozuk niyyetlerinden dolayıdır.
OTUZÜÇÜNCÜ MEKTÛB
*******CÜBBE VE DİPLOMA İLE ŞEYH OLUNMAZ GERÇEK ŞEYH ALLAHA ULŞMAYI DİLEMEYE DAVET EDER:
Velî dediğimiz zât, Allahü teâlâya kavuşduran yolu gösterendir. Yolda,
ondan yardım, imdâd gelen zâtdır. Yoksa cübbe, külâh, diploma edinip,
şeyh efendi olarak köşede oturan câhil değildir. Âdetlere, gösterişlere,
yaldızlı sözlere aldanmamalıdır YÜZDOKSANINCI MEKTUP
***Şeyhlik uludur Hazret’e ulaştıran iştir
Aş vermez bağrı taştır ahir zaman şeyhleri
Miskin Ahmed neredesin Hakk yolunda ne edesin
İlmin yok ne haldesin ahirzaman şeyhleri(129.hikmet//divan-ı hikmet//ahmet yesevi)
*******HERŞEHİRDE BİR UYARICI VARDIR.
Bununiçindirki, Muhyiddîn-iArabî buyuruyorki, (Müslimânların olsun,
kâfirlerin olsun, her şehirde bir kutb bulunur). İKİYÜZELLİALTINCI
MEKTÛB
*******SIRLARIN SIRRI(LÜBB’ÜL-LÜBB) MUHUDDİNİ ARABİ HAZRETLERİ SAYFA30
EVET..Hazreti kuranda şöyle buyruldu:-‘’Bu alemde ama olan ,öbür alemde dahi ama olur(17/72)
Yani:her kimki burada,mana gözünü açamadı:öbür aleme göçünce,aynı
şekilde ama olur.dolayısıyla ilehi tecelliyi görmek ona nasip olmaz.
Hak tela hazretlerinden bejlediğimiz şudurki:cümle
kullarını,taklitten,göterişten öteye geçmeyen itikattan saklaya:bu gibi
şeylere bağlı kalmaktan koruya…
30
GİRİŞ
Burada şöyle bir soru sorulablir:
-marifet haline yeteneği olana ,kendi hakikatını anlamak ne şekilde olur?
-Ona gerektirki,kendi hakikatına vakıf bir arif bula.Onu bulduktan
sonrta,candan,gönülden bağlanıp huylarını huy edine.irfan sahibinin
aslını bulabilmesi için,BU YOLU TUTMASI GEREKLİDİR.
Şu ayeti kerime,bu manayı anlatır:
-‘’O’na götürecek vesileyi arayınız’’(Maide-35)
-bunun tefsiri şöyle olabilir:
-Beni bulmuş kullarım vardır:bana varmak dilerseniz onları izleyiniz onalr size vesile olur,Bana ulaştırılar.
Hal böyle olduğuna göre ,o zatlara hizmetle,kişi zatına arif olur.nereden gelip,nereye gittiğini anlar,bulunduğu makamıda sezer.
-B u aleme gelmekteki gayeyi şu kudsi hadis bize anlatır:
-‘’Bir gizli hazine idim,bilinmek istedim:haklıda bilinmek için yarattım’’
MÜRŞİD İSTEMEK HAKKI TALEP ETMEK
Gel imdi Hakk’a talibsen karındaş
Var evvel iste bir yahşı (İYİ)yoldaş
Anı mürşid edin pek tut elini
Seni menzile ilete kurtara baş
Kılavuzsuz bu yola varamazsın
Bu müşkül işi sen başaramazsın
Seni cem etmeğe bir kimse gerek
Dağılmışsın seni devşiremezsin
Biz bu aşkı candan önden bulmuşuz
Aşıkı aşk u maşuk bir bilmişiz
Medresesinde bu aşkın bir ezel
Okuyup her ilmi hasıl kılmışız
Hak müderrisdi bize ol medresede
Yoğıdı müşkülümüz her nesnede
Bunda ol ilmi nite unudavuz
Ya nite aldaya bizi müfside
Nice bin evliyalar geldi geçti
Nice yüz evliya bunda seğirtti
Birisi kılavuzsuz varmadı yola
Bu yola bunları mürşid iletti
Muhammed kim Habib-i Hazret idi
Dükali mahluka ol devlet idi
Yer ü gök tamu uçmak gice gündüz
Bular olmaklığa sebeb ol idi
Bu yola ol delil ile yürüdü
Delil olan Cebrail idi
Getürdi Cebrail çekti Burak’ı
Resul Mirac’a gitti ana bindi
Gerekmiş talibe elbette mürşid
Olur pes mürşide uyan muvahhid
Eğer mürşide uymazsan ey talib
Olursun sen ya dehri veya mülhid
Bu yola kim girer ise delilsiz
Anı şeytan kodu dinsiz imansız
Gerektir bil gerektir bir kılavuz
Varamazsın bu yola kılavuzsuz
Bu razı eşrefoğlu Rumi açma
Sınırı bekle zinhar öte geçme
Bu aşk deryasının gevherlerini
Çıkarıp olur olmaz yere saçma
Bu Eşrefoğlu Rumi gördü alem
Örümcek ağına benzer dahi kem
Buna rağbet gözüyle bakmadı hiç
Taleb kılmadı buna oldu ebsem
Bu varlığın sana yavlak tuzaktır
Tuzaktan kaçmağa key er gerekdir
Gel imdi bendini merdane kes kim
Tuzağa tutulan Dost’tan uzakdır
MÜRŞİD
İlahi talibi mürşide duş it
Anın mürşid ile vaktini hoş it
İlahi talibine derd bağışla
Pişir derdin od ile perveriş it
Allah hepinizden razı olsun