

Hacda Vakfe Nedir? Ne Zaman ve Nerede ve Nasıl Yapılır?
ARAFAT NEREDEDİR?
“Arafat”, Mekke’nin 25 km. güney doğusunda ova görünümünde düz bir alanın adıdır. Doğu, kuzey ve güneyi dağlarla çevrilidir.
HZ. ADEM VE HAVVA’NIN (A.S.) BULUŞTUĞU YER
Hz. Adem ile Havva’nın cennetten indirildikten sonra buluştukları yere
“Arafat”, buluştukları güne “arefe” denilmiştir.(Kurtubî, II, 415.)
Arafat, Hıll bölgesinde Harem sınırları dışında kalır. Harem sınırı ile
Arafat arasında Urene vadisi, Arafat’ın ortasında “Cebel-i Rahme”
(rahmet dağı), batısında Nemîre Mescidi vardır. Günümüzde Arafat,
ağaçlandırılmış ve dokuz oto yol ile Müzdelife’ye bağlanmıştır.
VAKFE NEDİR, NEREDE YAPILIR?
Haccın aslî rüknü olan vakfe, Arafat’ta yapılır. Sözlükte belirli bir
yerde bir süre kalmak anlamına gelen “vakfe” bir hac terimi olarak, hac
yapma niyetiyle ihrama girmiş olan bir kimsenin Zîlhicce ayının 9. günü
zevalden sonra Arafat’ta bir müddet kalması demektir.
Arafat vakfesi yapılmadan hac ibadeti yerine getirilmiş olmaz. Şu ayetler, Arafat vakfesine işaret etmektedir:
VAKFE DAHA ÖNCE NEREDE YAPILIRDI?
“Arafat ’tan ayrılıp (Müzdelife ’ye) akın edînce Meş’ar-i Haram’da
Allah’ı anın.”(Bakara, 2/198.) “Sonra insanların akın ettiği yerden
(Arafat ’tan) siz de akın edin.”(Bakara, 2/199.)
Kureyşliler daha önceleri Müzdelife’de vakfe yaparlar, Harem ehli
oldukları gerekçesiyle Arafat vakfesi yapmazlardı.(Müslim, Hac, 151-152.
I, 893-894. Kâsânî, II, 125.) Yüce Allah bu ayet ile Arafat’ta vakfe
yapılmasını kesin olarak emretmiştir. Peygamberimiz de “Hac, Arafat’tır”
buyurmuştur. Vakfe’nin haccın rüknü olduğu konusunda ümmetin icmaı
hasıl olmuştur.(Kâsânî, II, 125. İbn Rüşd, I, 424.)
Arafat vakfesi ne zaman başlar, ne zaman biter?
Vakfenin yapılacağı zaman, Arefe günü (9 Zilhicce) güneşin zevalinden
sonra başlar, kurban bayramın birinci günü (10 Zilhicce) fecr-i sadığa
kadar devam eder.
Bu zaman diliminde Arafat’ta vakfe yapmayan kimse haccın bu aslî rüknünü
yerine getirmemiş ve neticede hac yapmamış olur. Arefe günü öğle
vaktinden önce, bayramın birinci günü sabah namazı vaktinin girdiği
andan sonra yapılan vakfe geçerli olmaz.
“Fecir doğmadan önce Arafat’a yetişen kimse hac yapmış olur”(Tirmizî, Tefsîr, 3. V, 214)
“Kim Müzdelife gecesi sabah namazından önce Arafat’a gelirse haccı tamam
olmuştur”(İbn Mâce, Menâsik, 57. No: 3015. II, 1003) anlamındaki
hadisler, Arafat vakfesinin son zamanını bildirmektedir.
PEYGAMBER EFENDİMİZ NE ZAMAN VAKFE YAPARDI?
Peygamberimiz zevalden sonra vakfe yapmış ve “Haccın menâsikini benden alınız” buyurmuştur.(Müslim, Hac, 310. I, 893.)
Ahmed b. Hanbel’e göre Arafat vakfesinin zamanı, Arefe günü fecri
sadıkla başlar, bayramın birinci günü fecr-i sadıkla sona erer.
İmam Mâlik’e göre Arafat vakfesinin vakti, Arefeyi bayrama bağlayan gece
vaktidir. Az da olsa Arafat’ta geceleyin vakfe yapmayan kimse Arafat
vakfesi yapmış sayılmaz.
Arafat’ta vakfe yapmayan kimse hac yapmamış olur. Bu kimsenin başka bir
yıl yeniden hac yapması gerekir.(Kâsânî, II, 126-127. İbn Kudâme, V,24;
Şirbînî, II, 262-264. İbn Rüşd, I, 426. Kurtubî, II, 416.)
ARAFAT VAKFESİ’NDE OKUNACAK DUALAR
Arafat vakfe duası nedir? Peygamber Efendimiz’in Arafat Vakfesi’nde okuduğu dualar…
Vedâ Hutbesi’nden sonra Bilâl-i Habeşî -radıyallâhu anh- ezân okudu.
Efendimiz, cem yaparak önce öğle namazının farzını, ardından da tekrar
kâmet getirtip ikindi namazının farzını kıldırdı. Namazdan sonra devesi
Kasvâ’ya binip Cebelü’r-Rahme’nin dibindeki vakfe yerine vardı.
Kasvâ’nın göğsünü kayalara doğru çevirdi ve kıbleye döndü. Güneş batıp
sarılığı gidinceye kadar vakfe yaptı.
PEYGAMBERİMİZİN ARAFAT VAKFE DUASI
Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- vakfede bir eliyle
devesinin yularını tutup diğer elini kaldırarak kulluğunun ve kalbî
hayâtının hassâsiyetini ifâde eden uzunca bir duâ yaptı. Bu duânın bir
kısmı şöyledir:
“Ey Allâh’ım! Sen’in buyurduğun şekilde ve bizim söylediğimizden daha
üstün olarak Sana hamd olsun! Ey Allâh’ım! Benim namazım, ibâdetim,
hayâtım ve ölümüm Sen’in içindir! Dönüşüm Sanadır!
Ey Allâh’ım! Kabir azâbından, kalbin vesvesesinden, işlerin
dağınıklığından Sana sığınırım! Ey Allâh’ım! Rüzgârların getirdiği
âfetin şerrinden Sana sığınırım!
Ey Allâh’ım! Gözümde bir nûr, kulağımda bir nûr, kalbimde bir nûr yarat!
Ey Allâh’ım! Göğsüme genişlik ver! İşimi kolaylaştır! Ey Allâh’ım!
Sağlığın hastalığa çevrilmesinden, birdenbire gelip çatacak azâbından ve
bütün gazabından Sana sığınırım! Ey Allâh’ım! Beni doğru yoluna
ulaştır! Geçmişimi, geleceğimi bağışla!
Ey dereceleri yükselten, bereketleri indiren, ey gökleri ve yeri yaratan
Allâh’ım! Sesler türlü türlü dillerle coşup Sana doğru yükseliyor,
Sen’den taleplerde bulunuyor! Benim isteğim de; dünyâ halkının beni
unuttuğu imtihan yurdunda Sen’in beni hatırlamandır!
Ey Allâh’ım! Sen sözümü işitiyor, bulunduğum yeri görüyor, gizli açık
neyim varsa biliyorsun! İşlerimden hiçbiri Sana gizli değildir! Ben
çâresizim, yoksulum, Sen’den yardım ve emân diliyorum! Korkuyorum,
kusurlarımı îtirâf ediyorum! Bir çâresiz Sen’den nasıl isterse, ben de
öyle istiyorum! Zelil bir günahkâr Sana nasıl yalvarırsa, ben de öyle
yalvarıyorum! Sen’in yüce huzûrunda boynunu bükmüş, Sen’in için
gözlerinden yaşlar boşanan, Sen’in uğrunda bütün varlığını fedâ eden,
Sen’in için yüzünü topraklara süren bir kulun Sana nasıl duâ ederse, ben
de öyle duâ ediyorum! Ey Rabbim! Duâmın kabûl edilmesinden beni mahrum
bırakma! Bana Raûf ve Rahîm ol, ey kendisinden istenilenlerin en
hayırlısı ve verenlerin en keremlisi!” (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, V,
166-168; Heysemî, III, 252; İbn-i Kayyım, II, 237)
SELEFİ SALİHİNİN ARAFAT’TA YAPTIĞI DUALAR
Selef-i sâlihînin Arafat’ta yaptığı duâlardan bir kısmı da şöyledir:
“İlâhî! Sana karşı kim kendisini övebilir? İlâhî! Dilim mâsiyetlerle
tutulmuş, benim Sana vesîle kılacak ne işe yarar bir amelim ne de
emelden başka bir şefaatçim var! İlâhî! Biliyorum ki; kusurlarım
yüzünden ne huzûrunda mevkiim ne de Sen’den özür dilemeye yüzüm
kalmıştır! Fakat Sen keremlilerin en keremlisisin! İlâhî! Ben
merhametine nâil olmaya lâyık değilsem, merhametin bana yetişebilir!
Çünkü Sen’in rahmetin her şeyi kuşatacak derecede geniştir! İlâhî! Benim
kusurum ne kadar büyük de olsa, Sen’in affının yanında küçük kalır! Sen
onları bana bağışlayıver ey kerem sâhibi Allâh’ım!
Rabbim! Sen ancak itaatkâr kullarını affedeceksen, günahkârlar kime
gidip sığınsınlar? Rabbim! Sen sâdece takvâ sâhibi kullarına rahmet ve
merhamet edeceksen, mücrimler kimden yardım istesinler!
Ben Sana her an muhtâcım! Sen’in ise bana hiçbir ihtiyâcın yoktur! Sen
ancak yaratanım olarak beni bağışlarsın! Beni şu durduğum yerden, bütün
hâcetlerimi yerine getirmiş, taleplerimi ihsan buyurmuş, temennîlerimi
gerçekleştirmiş olarak döndür!
Ey isteyenlerin ihtiyaçlarına sâhip ve mâlik olan Allâh’ım! Ey susmakta
olanların içlerinden geçirdiklerini bilen Allâh’ım! Ey kendisinden başka
yardım beklenecek başka Rab bulunmayan Allâh’ım! Ey kendisinin üstünde
korkulacak başka bir yaratıcı bulunmayan Allâh’ım! Ey yanına varılacak
veziri, rüşvet verilecek kapıcısı bulunmayan Allâh’ım! Ey dilekler
çoğaldıkça cömertlik ve keremi artan; ihtiyaçlar çoğaldıkça fazl u
ihsânı çoğalan Allâh’ım! Ey Allâh’ım! Sen her misâfiri ağırlarsın!
Bizler de Sen’in misâfirleriniz! Bizleri cennetinde ağırla!
Ey Allâh’ım! Her kâfileye hediye, her isteyene atiyye verilir; her
ziyâretçiye ikrâm edilir! Her sevap umana sevap verilir! Bizler topluca
Sen’in Beyt-i Harâm’ına geldik! Şu büyük meşâirde vakfeye durduk! Şu
mübârek yerlerde hazır bulunduk! Ümîdimiz, yüce katındaki sevap ve
mükâfâta nâil olmaktır! Ümîdimizi boşa çıkarma Allâh’ım!” (Gazâlî, İhyâ,
I, 337-338; Beyhakî, Şuabu’l-Îman, II, 25-26)
Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Arafat’ta bulunduğu sırada, yanına Necid halkından bâzı kimseler gelerek:
“–Yâ Rasûlallâh! Hac nasıldır, ne ile tamam olur?” diye sordular.
Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Hac Arafat’tır. Kim Müzdelife gecesi sabah namazından önce
Arafat’a gelirse o hacca yetişmiş olur. Minâ günleri üçtür. Acele edip
orada iki gün kalan kimseye günah yoktur. Geciken kimseye de günah
yoktur.” buyurdu. (İbn-i Mâce, Menâsik, 57)
Arafat Vakfesi.
Sözlükte “durmak, ayakta durmak, bir yerde beklemek” anlamındaki vakfe
(vukūf) terim olarak hac ibadetini yerine getiren kişinin belirli bir
zaman diliminde belirli yerlerde bir süre durmasını ifade eder. Vakfenin
yapıldığı Arafat ve Müzdelife bölgelerine mevkıf denilir (Müslim,
“Ḥac”, 149). Hacda gerçekleştirildiği mekâna nisbetle anılan iki vakfe
vardır: Arafat ve Müzdelife vakfeleri. Câhiliye Arapları’nda bu iki
vakfe hac ibadetinin bir parçası olarak bilinmekle beraber Kureyş ve bu
konuda Kureyş’e tâbi Kinâne ve Huzâa kabileleri, Harem ehlinin
ayrıcalığını ve sosyal statülerini göstermek amacıyla Hz. İbrâhim’den
beri süregelen Arafat vakfesini terkedip Harem sınırları içerisinde
kalan Müzdelife’de durmakla yetinmişlerdi. Hz. Peygamber Kureyş
kabilesine mensup olmakla birlikte peygamberlikten önce de onların bu
farklı uygulamalarına itibar etmemiş, Arafat’ta vakfe yapmayı
sürdürmüştür (İbn İshak, s. 76, 100). Ayrıca Câhiliye Arapları, Arafat
ve Müzdelife vakfelerine kendi atalarını övme gibi bazı kavmiyetçi
asabiyet unsurları ve pagan âdetleri sokmuşlardı. Hacla ilgili âyetlerde
yer alan, “Arafat’tan akın edince Meş‘ar-i Harâm’da (Müzdelife) Allah’ı
anın … Sonra insanların akın akın döndüğü yerden (Arafat) siz de akın
edip dönün … Atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha coşkulu ve
güçlü şekilde Allah’ı anın” (el-Bakara 2/198-200) ifadeleri
Câhiliye’deki yanlış vakfe uygulamalarının düzeltilmesi uyarısını da
yapmaktadır (Buhârî, “Ḥac”, 91). Vedâ haccında Resûl-i Ekrem,
zilhiccenin dokuzuncu günü sabah namazını Mina’da kılıp güneş doğduktan
sonra yola koyulunca Kureyşliler onun Müzdelife’de vakfe yapacağını
sanıyorlardı; ancak Resûlullah, Müzdelife’de durmayıp Arafat’a çıkmış ve
orada vakfe yapmıştır (Müslim, “Ḥac”, 147).
a) Vakfe Yeri.
Arafat, Mekke’nin doğusunda Tâif yolu üzerinde kuzeyi, güneyi ve doğusu
dağlarla çevrili engebesiz bir alandır ve Harem sınırının dışında Hil
bölgesindedir (bk. ARAFAT). “Urene vadisi hariç Arafat’ın tamamı vakfe
yeridir” gibi hadisler (el-Muvaṭṭaʾ, “Ḥac”, 166; Müslim, “Ḥac”, 149)
vakfe yerini bildirmektedir. Urene vadisi, Harem bölgesiyle Hil bölgesi
arasında Arafat’a geçişi sağlar. Günümüzde Harem bölgesinin bittiği ve
Hil bölgesinin başladığı sınırlar uyarıcı levhalarla belirgin hale
getirilmiştir. Vakfenin yerine gelmesi için Arafat’ın herhangi bir
yerinde bir süre beklemek yeterlidir. Hanefî, Şâfiî ve Hanbelîler’e göre
Urene vadisi üzerinde yapılacak vakfe geçerli değildir. Mâlikîler’e
göre ise Urene vadisinde vakfe yapan kişinin vakfesi geçerli olmakla
birlikte ceza kurbanı kesmesi gerekir. Arafat bölgesinin batısında
Nemire Mescidi bulunmakta ve bu mescidin kıble tarafının bir bölümü
Arafat dışına, Urene vadisi kısmına taşmaktadır. Arefe günü hacıların bu
bölümde durmaması için mescid içerisine uyarıcı levhalar konmuştur.
b) Hükmü.
Arafat vakfesinin haccın bir rüknü olduğu kitap, sünnet ve icmâ ile
sabittir. Âyetler (el-Bakara 2/198-199), “Hac Arafat’tır” (Tirmizî,
“Tefsîr”, 3) gibi hadisler, Hz. Peygamber’in ve ondan sonraki sahâbe ve
tâbiîn neslinin mütevâtir uygulaması Arafat’ta vakfenin haccın rüknü
olduğunda icmâın bulunduğunu gösterir. Bazı rivayetlere göre Kur’an’da
geçen “büyük hac günü”nden maksat da (et-Tevbe 9/3) Arafat vakfesinin
yapıldığı arefe günüdür. Haccın Arafat vakfesi ve ziyaret tavafı
şeklinde iki rükünden meydana geldiğini ifade eden Hanefî mezhebi Arafat
vakfesini aslî unsur kabul etmektedir. Vakfenin sıhhati için fıkıh
mezheplerinin ittifakıyla hac için ihrama girmiş olma, belirlenen yerde
ve zamanda vakfeye durma şartları aranır. Hanefî ve Mâlikîler’e göre
kişinin Arafat’ta vaktini uyanık, uykuda ve baygın vaziyette geçirmesi,
vakfeye niyet edip etmemesi vakfenin sıhhatini etkilemez. Abdestsiz,
cünüp, hayız veya nifas halinde olan kişilerin vakfesi de sahihtir. Hz.
Peygamber vakfe günü ay başı halindeki Âişe’ye, “Kâbe’yi tavaf dışında
hacıların yaptığı diğer hac ibadetlerini sen de yap” demiştir (Buhârî,
“Ḥac”, 81). Şâfiî ve Hanbelîler’e göre vakfenin sıhhati için ibadet
ehliyetinin varlığı şarttır; bu sebeple vakfe süresi içinde baygın kalan
veya aklını yitirenin vakfesi, dolayısıyla haccı sahih olmaz ve kazâ
edilmesi gerekir. Vakfe yaparken ayakta durmanın ya da oturmanın, binek
üzerinde yahut yaya olmanın ya da Arafat bölgesinin belli bir yerinde
durmanın daha faziletli sayıldığı konusunda mezhep âlimleri arasında
farklı görüşler vardır.
c) Zamanı. Hz.
Peygamber’in, “Haccı benden öğrenin” dedikten sonra (Müsned, III, 318)
zevalin ardından güneş batıncaya kadar vakfe yapması (Buhârî, “Ḥac”, 87;
Müslim, “Ḥac”, 147), Arafat’ta gündüz veya gece vakfe yapmanın yeterli
olacağını bildiren hadisler (Nesâî, “Menâsik”, 211) fakihlerce değişik
şekillerde yorumlanmıştır. Vakfe zamanı çoğunluğa göre zilhicce ayının
dokuzuncu günü zeval vaktinin girişiyle, Hanbelîler’e göre fecrin
doğuşuyla başlar ve dört mezhebe göre bayramın ilk günü fecir vaktine
kadar devam eder. Çoğunluğa göre vakfe için belirlenen sürenin gündüz
veya gece herhangi bir anında Arafat’ta bulunmak farzın yerine gelmesi
ve haccın sıhhati için yeterli olmakla birlikte Arafat’a gündüz gelenler
için akşama kadar orada kalmak vâcip, Mâlikîler’e göre vakfeyi geceye
taşırarak gecenin bir anında da olsa orada bulunmak farzdır. Hanefîler’e
göre güneş batmadan önce Arafat’tan ayrılma halinde koyun veya keçi
kesme (dem) cezası gerekir; ancak güneş batmadan Arafat’a geri dönülüp
güneş batıncaya kadar beklenirse cezaya gerek kalmaz. Şâfiî mezhebine
göre ise vakfe yapan kişi Arafat’tan güneş batmadan önce ayrılır, güneş
doğmadan önce geri döner ve Arafat’ta bir zaman kalırsa hem gündüz hem
gece vakfe yaptığı için kendisine herhangi bir ceza gerekmez; fakat
güneş doğmadan önce Arafat’a geri dönmezse dem cezası uygulanır. Şâfiî
mezhebinde dem cezasının vâcip veya müstehap olduğu şeklinde iki görüş
vardır. Hanbelîler’e göre gündüz vakti vakfeye başlayan kişinin akşama
kadar Arafat’ta durması vâciptir, ayrılırsa dem gerekir; ancak gündüz
vakfe yapamayan kişinin gece vakfe yapması dem gerektirmez. İbn Hazm,
güneş batmadan önce Arafat’tan ayrılan kişinin vakfesinin tamam olduğu
ve kendisine herhangi bir ceza gerekmediği görüşündedir.
d) Sünnetleri.
1. Terviye günü Mina’da kaldıktan sonra arefe günü sabah namazının
ardından Mina’dan Arafat’a hareket etmek. 2. Zevalden sonra vakfe için
gusletmek; bu mümkün değilse Arafat’a çıkmadan önce de gusledilebilir.
3. Öğle namazı kılınmadan önce hutbe okumak ve hutbede haccın yapılışı
hakkında bilgi vermek. 4. Öğle ile ikindi namazlarını öğle namazı
vaktinde birlikte kılmak (cem‘-i takdîm). Namazlar kılınırken bir defa
ezan okunur ve iki defa kāmet getirilir, iki farz arasında nâfile
kılınmaz. Ebû Hanîfe’ye göre cemaate yetişemeyenler öğle ve ikindi
namazlarını kendi vakitleri içerisinde tek başlarına kılarlar. Ebû Yûsuf
ile İmam Muhammed’e ve diğer üç mezhebe göre ise cemaati kaçıranların
da öğle ve ikindiyi cem‘-i takdîm ile kılmaları gerekir. 5. Namazın
kılınmasından sonra vakfeyi geciktirmeden abdestli ve kıbleye dönük
olarak yerine getirmek. Çoğunluğa göre vakfe esnasında oturmayıp ayakta
durmak daha faziletlidir. 6. Vakfeyi mümkünse Cebelirahme adı verilen
tepenin yakınlarında yapmak. 7. Vakfenin yapıldığı arefe günü oruç
tutmamak. 8. Vakfe süresince vaktini telbiye, tesbih, zikir, dua ve
istiğfarla geçirmek.
ARAFAT DAGI RESiMi
