

Dövüş Sanatlarından Kung Fu Hakkında Bilgiler
Kung Fu (Gong Fu, Wu Shu, Vuşu)
Kung Fu Nedir?
Kung Fu (Çince: 功;;夫;;, Pinyin: gōngfu), savunma sanatlarının temeli
olan, en eski ve en zengin bilgiyi içeren Shaolin Kung Fu’dan doğmuş,
sonradan değişik coğrafyalar ve milletler tarafından farklı stiller
kazanmış olan bir spordur.
Çin’deki dövüş sanatları, “Internal arts” (İç) ve “External Arts” (Dış)
olmak üzere ikiye ayrılır. İç sistemlere “Tai Chi”, “Sheng-I” ve
“Pa-Qua” stilleri dahildir. Dış sistemlere örnek olarak “Shao Lin”,
“Long Fist”, “Southern Fist”, “Karate”, “Wu-Shu-Kung Fu” stilleri
verilebilir.
Çin dilinde Kung Fu, “savaş sanatı” anlamına gelmektedir. Fakat Çin
savaş sanatı ustalarına göre Kung Fu, çok teknik bir terimdir ve savaş
sanatının özel bir bölümüne karşılık gelmektedir. Çincede savaş sanatına
tam karşılık gelen kelime, “Wu Shu”dur.
Gong sözcüğündeki o, u harfine yakın bir sesle, kapalı okunur. Kısaca
Gong, “emek”; fu “zaman” demektir. Gong-funun uzun anlamı, bir işe,
sanata, uğraşa ya da bilime uzun süreli emek vererek beceri
geliştirmektir; kararlılıkla çalışıp beceri geliştirmek bu kavramın
anahtar düşüncesidir. Gong-fu, kısaca Gong olarak seslendirilir. Başına
konulan ön ek, emek ve zamanın hangi alanda ya da ne üzerinde
harcandığını anlatır. Çigong sözcüğü, bu biçimde türetilmiştir. Çi
canlılık, yaşam gücü ya da enerjisi anlamına gelir. Çigong, böylece
yaşam enerjisi üzerinde kararlılıkla çalışarak çeşitli alanlarda yetenek
geliştirmek demek olur.
“Kung Fu” adıyla bildiğimiz “Wu-Shu” (Vuşu) sporu, Çin’in ulusal
sporudur. Kaynağı ve çıkış yeri, Çin’dir. Uzakdoğu’da oldukça yaygın bir
spor türü olan Wu Shu’da Tao’lu (Talou) denilen jimnastik hareketler ve
Sanshou (Sun ha) olarak adlandırılan dövüş teknikleri olmak üzere 2
kategoride yarışmalar yapılmaktadır.
“Wu-Shu”, Çin savunma sanatlarının genel adıdır. Çin dışında genelde
“Kung Fu” olarak tanımlanan spor türleri de buna dahildir. Çince Kung Fu
terimi, “beceri” anlamına gelir; savaş sanatlarının dışında da herhangi
bir alanda kullanılabilir. Buna karşılık Wu-Shu, “Savaş Sanatı”
anlamına gelir.
Gerçekte saldırı ve savunmanın yanında, akrobasi ve baleye benzer
kareografik hareketler ve Uzakdoğu felsefesi, “Wu-Shu” altında toplanır.
Bununla beden ve ruhun uyumu sağlanır. İnsan karakterlerinin
geliştirilmesi, idârenin ve öğrenme kabiliyetinin güçlenmesi ve
hoşgörülü davranış biçimi sağlanır. Wu-Shu uygulaması, sadece yarışma
öğretmez. Pratik zeka ile başarıyı sağlayan, ruh ve moral gücü veren bir
sistem olup; aynı zamanda da konsantrasyonu geliştiren bir antrenman
türüdür.
Wu Shu, geçmişi çok eski tarihlere dayanan geleneksel bir spor türüdür.
İnsanların keşif gücü, savaş ve yaşamın gelişmesi ve değişmesinin
etkisine paralel olarak, Wu Shu’da zaman içerisinde gelişmiştir. İlkel
insanlar yaşam için mücadele ederken, tarım aletleriyle hem kendi
yaşamlarını sürdürüyor, hem de kendilerini bu aletlerle hayvanlara karşı
koruyorlardı. Bu aletlerle birbirleriyle ve diğer insan gruplarıyla
mücadele ediyorlardı. Mücadele esnasında kullandıkları aletler ve
uyguladıkları hareketler, Wu Shu’nun temelini oluşturdu. Tarihin
ilerleyen dönemlerinde ilkel savaşın ortaya çıkması, askeri savaş
yeteneğinin ortaya çıkmasını sağladı. Kabilelerin birbiri ile olan
mücadelelerinde başarı kazanmak için yüksek savaş tekniğine ihtiyaç
duyuldu. Bunun sonucunda; çıplak el ve değişik aletlerle çeşitli
egzersiz form teknikleri (Taolu Teknikleri), yavaş yavaş oluşmaya
başladı. Bunlar, Wu Shu’nun temel tekniklerini oluşturdu.
Wu Shu Sanatı, daha çok Çin’de gelişmiş ve Çin yazısıyla kayıt altına
alındığı için dünya üzerinde hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Çin, bu
savaş tekniğini dünya üzerinde yaymış, bu yüzden bu sanatın adı Çin’ce
“Wu Shu” olarak tüm dünyaya yayılmıştır. Bu sporu Çin’deki millerler
geliştirdiği için “Çin Halkı’nın sporu” olarak da adlandırılmıştır. Bu
yüzden “Wu Shu”, “Taolu Form” ve “Wu Shu” teknik isimleri, hep Çinceden
alınmıştır.
Wu Shu sporu, Çin devletinin değişik bölge ve hanedanları arasında
geliştiği için Taolu formların adı, keşfedildiği diyarın ve keşfeden
kişinin adı ve soyadı ile adlandırılmıştır. Bir de hayvanları birbirleri
ile yaptıkları mücadelelerdeki hareketler izlenmiş ve örnek olarak
alınmış, ortaya konan formlar taklit formu olarak gelişmiş ve bu
formlara hayvanların adı konulmuştur. Örneğin diyar ismi ile söylenilen
formların adı, “Chanquan”(Çan çuen)’dir. Bu formu Çin’in kuzeybatı
bölgesindeki insanlar keşfetmiştir. Bu insanlar, uzun boyludur. O yüzden
bu formu uzun boylu insanların yapması daha uygundur. Chanquan stili,
“kuzey dövüş formu” olarak tanınmıştır. Chan, “kuzey”; quan, “yumruk”
anlamındadır. Nanquan (Nen Çuen) formunu Çin’in güney bölgesindeki kısa
boylu insanlar keşfetmiştir. Nen, “güney”; Chuen, “yumruk” veya
“dövüşmek” anlamına geliyor. Bu formu kısa boylu insanların kullanması
daha uygundur.
Taijiquan (Tey ci Çuen) stili, 17. yüzyılda modernize edilmiş bir stil
olup, kökeni Chi Gong çalışma sistemine dayanır. Bu spor, 7’den 70’e her
yaştan insanın çalışması için uygun bir sistemdir. Bu stilde şu ana
kadar çok sayıda form geliştirilmiştir. Örneğin “Yang Chi Taijiquan”
formundaki “Yang”, bir kişinin soyadıdır. Kendisi, keşfettiği bu forma
kendi soyadını vermiştir.
Wu Shu’da kullanılan aletlerin bazıları şunlardır: Changquan sitilinin
kullandığı silahlar; Daoshu (Eğri Kılıç), Jianshu (Şemşir), “Gunshu”
(Uzun sopa) ve “Qiangshu” (Mızrak) dur. Nanquan stilinin kullandığı
silahlar ise; “Nandao” (Geniş kılıç) ve “Nangun” (Uzun sopa)’dur. Taiji
sitilinde uygulanan silah ise “Taijijian” (Taiji Şemşir)’dır
Wu Shu’nun taklit imitasyon stilleri ise hayvanların isimleri ile
tanınmıştır. Örneğin; kaplan stili, yılan stili, maymun stili gibi…
Tarihin değişmesi ve insan hayatının gelişmesi ile Wu Shu’nun çeşitleri
de çoğalmıştır.
Wu Shu, daha önce 3 büyük mezhep halinde ortaya çıkmıştır. Bunlar;
Shaolin Mezhebi, Wudang Mezhebi ve Nan mezhebidir. Shaolin mezhebi,
Shaolin tapınağının ismi olup, bu tapınaktakilerin çalışmış olduğu stile
Shaolin stili denilmektedir. Shaolin, Wu Shu’yu Çin’de yayan ve ilk
Shaolin Manastırının yapılmasını sağlayan Bodidharma adında bir Hintli
keşiştir. Bodhidharma yaklaşık 440-528 yılları arasında yaşadığı tahmin
edilen Zen okulunun Çin’deki kurucusudur. Zen, Budizm’in ilk piri olarak
kabul edilir. Wudang mezhebi, adını Wudang adındaki bir dağdan
almıştır. Bu dağ, Budizm’in merkezi olup, bu mezhebin çalıştığı stile
“Wudang stili” denmiştir. Nan Mezhebine mensup Çin’in güney bölgesinde
yaşayan kısa boylu insanların keşfetmiş olduğu stile “Nan stili”
denmektedir. Çin’in güney bölgesinde daha çok yaygınlaştığı için Nan,
güney stili olmuştur. Mezhepler, bu stilleri kendi vücut yapılarına ve
dinlerinin kurallarına uygun olarak geliştirmişlerdir.
Wu Shu’daki antrenmanlarda esas olan, vücudun her bölümünü ayrı ayrı
çalıştırmaktır. Wu-Shu’da denge solunum egzersizleri, esneklik düşünce
pratik zeka ve meditasyon önemlidir. Bu, beden sağlığını en iyi şekilde
etkiler. Wu-Shu’nun bugün 116 ülkede federasyonu bulunmaktadır. 2002
Yılında Dünya Olimpiyat komitesi tarafından tanınarak 2004 Atina
Olimpiyatlarında son kapanış günü gösteri olarak tüm dünyaya
sunulmuştur.
Çalışmanın uygun gelişimi için Wu Shu, 7 bölüme ayrılır:
Teknik serisi (Chuean Thau)
Kombine Çalışmaları (Tuyi Cher)
Özel Teknikler (San Suau)
Kuvvet Çalışmaları (Kung Fu)
Müsabaka (Poa Chik)
Silahlar (Wu Chi)
Kurallar (Chuean Li)
“Kung Fu” ismi, günümüzde Wu Shu ile anılır hale gelmiştir. Wu Shu,
kısaca Modern Kung Fu anlamına gelmektedir. Belki binlerce sayıya ulaşan
farklı Kung Fu stil ve sistemlerini tek çatı altında toplayan ve kelime
anlamı “savaş sanatları” olan Wu Shu, Çin devletinin öncülüğünde dünya
ve Avrupa federasyonlarını oluşturarak uluslararası arenada en büyük
federasyonlardan biri haline gelmiş durumdadır. Ancak Wu Shu’ya karşı
çıkan binlerce usta da mevcuttur
Wu-Shu müsabakaları, Taolu ve Sanshou olmak üzere iki ana başlık altında 11 ayrı bölümde yapılmaktadır:
A. Taolu
8×14 metre genişliğindeki halı üzerinde müsabakaları yapılır. Basit
anlamda Hayali Dövüş anlamına gelir. Saldırılara karşı savunmayı
amaçlayan, koreografik hareketler bütünüdür. Tao teknik özelliklerinde,
teknik, ritim, esneklik, akıcılık, denge, kuvvet, sıçrama, sunum ve
estetik en çok göze çarpan özelliklerdir.
Çıplak elle, kısa silah ve uzun silah sınıflandırılmalarıyla 10 ayrı bölümde yapılmaktadır:
Çıplak Elle
1. Changquan (Uzun Yumruk)
2. Nanquan (Güney Yumruğu)
3. Taijiquan (Tai Chi Yumruğu)
Kısa Silahlar
4. Daoshu (Kuzey Kılıcı)
5. Jianshu (ince kılıç)
6. Taijijian (Tai Chi kılıcı)
7. Nandao (Güney kılıcı)
Uzun Silahlar
8. Gunshu (Kuzey Sopası)
9. Qiangshu (Mızrak)
10. Nangun (Güney Sopası)
B. Sanshou (Sanda)
Sanshou Müsabakaları, 8 x 8 metrelik 80 cm. Yükseklikteki ipsiz bir
platformda yapılır. Kask, eldiven, dişlik, kogi gibi koruyucu
malzemelerle müsabakalar gerçekleşir. Tekme, yumruk ve düşürme
teknikleri uygulanarak yapılır.
Kung Fu ‘nun asıl doğum yeri Çin’in Henan eyaletinde bulunan Shaolin
tapınağıdır. (Şaolin olarak okunur) Bu yer bu yüzdendir ki dünyada
Dövüşen Rahiplerin yeri olarak ün salmıştır.
Shaolin, yaklaşık 40 okuldan oluşuyor ve bu okullardan en büyüğü olan
Tagou’da yaklaşık olarak 10.000 öğrenci bulunuyor. Öğrencilerin bu kadar
çok oluşunu garipseyecekler için de bir de dipnot düşeyim; Çin’de
özellikle eskiden imkanı olan birçok aile çocuklarını daha çok küçük
yaşlarından itibaren (4-10 yaş arası) Shaolin tapına dövüş eğitimi için
gönderir burada hayatı öğrenmesini sağlardı. Çocuklar burada sabah 5:30
da kalkıp kahvaltı eder, ardından akşam 6’ya kadar sürecek olan uzun bir
eğitime katılırlardı. Akşam yemeğini yedikten sonra hala enerjisi kalan
öğrenciler ise 9 olan yatma saatine kadar ek eğitim alarak (yada
cezaları var ise bunları alarak) günü noktalarlardı. Öğrenciler senenin
11 ayı bu okulda kalır, kalan 1 ayı ise aileleri ile geçirmek için
evlerine dönerlerdi. Bu okullar günümüzde dünyanın dört bir tarafından
öğrenci alsa da okula gitmiş öğrencilerin yaptıkları yorumlar bu eğitim
kamplarının geçen zamana rağmen zorluğundan hiçbir şey kaybetmediğini
kanıtlıyor.
Okula giden öğrencilerden biri şöyle diyor; “Daha önce ilgi duyduğumdan
Kung Fu’yu öğrenmek için Shaloin tapınağına gitmeye karar verdim.
Buradaki eğitimi tek bir kelime ile anlatabilirim o da İşkence. Evet,
burada kendinize işkence etmeyi öğreniyorsunuz. Sabah çok erken saatte
kalkıp tuvalet ihtiyacınızı gidermek için tıka basa olan tuvalette yer
kapmak için neredeyse dövüşüyorsunuz; çünkü başlayacak olan derse 1
dakika bile geç kalmak kesinlikle hoş görülmüyor ve tapınağın
merdivenlerini çıkmakla cezalandırılıyorsunuz, 1000 basamağı olan
tapınağı inip çıkmakla. Eğitimde olabildiğince hızlı koşmalısınız, eğer
hoca yeterince hızlı koşmadığınız kanaatine varırsa elinde sopa ile
sizin arkanızdan koşmaya başlıyor, eğer size yetişirse size vuruyor. Acı
çekmemek için daha hızlı koşmalısınız.”
Kung Fu öğrencilerinin Shaolin tapınağındaki eğitimleri şu şekildedir:
1. Yıl: Basit Kung Fu tekniklerinin öğrenimi, demir mınçıka kullanımı,
kılıç kullanımı, düşme teknikleri, basit box teknikleri ve ayak
hareketleri, kısa vuruş teknikleri.
2. Yıl: 3 parçalı sopa kullanımı, demir mınçıka kullanımı, kılıç
kullanımı, diğer öğrencilerle dövüşme / pratik yapma, diğer silahlarla
dövüş teknikleri.
3. Yıl: Bu seviyede öğrenciler her bir alanın en yüksek seviyelerini
görüyorlar. Hareketlerin yüksek beceri gerektiren formları, tek el ile
düşmanı hareketsiz hale getirme, mızrak, çubuk, demir çember kullanımı,
diz ve dirsekle vurma, hızlı saldırma teknikleri.
4. Yıl ve Sonrası: 3. yılın sonunda öğrenciler Shaolin okulunda verilen
Kung Fu eğitiminde “orta derece’ye sahip oluyorlar. Bu üçüncü, dördüncü
ya da beşinci seviye olabiliyor. Bundan sonra ulaşılabilecek en yüksek
seviye ise dokuzuncu seviye ve Kung Fu ustası seviyesine erişmek.
Tarihçe
Kung Fu M. Ö. 4.. yüzyılın sonunda büyük düşünür Konfiçyüs ile arkadaşı
Lao-CHE düşünceleri ile meydana gelmiştir. Bu düşünceleri sonunda
meydana gelen Taoizm’i canlandırıp etrafına yaymak ve de bunu halka
sevdirebilmek için ilk olarak etrafındaki çırak ve gençlere öğretip
yaymak istediler. Bu durumu benimseyen ve de çok seven imparator
Han-Wu-Ti, bu spor dalına o zaman “Uzun el dövüşü” adını verdi. Bu
teknik, daha sonraki yıllarda çok iyi hocalar yetiştirerek bütün Çin’e
yayılmasına sebep oldu. Daha sonraki yıllarda ise büyük bilgin kıymetli
hekim Hua-Ta tarafından bir çok yenilikler getirilip herkesin tanımış
olduğu 5 büyük hayvanın adını ve stillerini ilave ederek bu spora ayrı
bir renk kattı. Kaplan, ayı, yılan, aslan ve turna kuşunun
hareketlerinden birer bölümünü alıp bu spor dalına katmış oldu ve de
böylece Ta-Mo-SHaolin sistemi, bütün Çin’e yayıldı. Daha sonraları buna
bir çok yenilikler de ilave edilerek neticesinde “Chang-Chuan” sistemi
doğmuş oldu. Çin’de Budizm dinini yayan Buda rahipleri kendi aralarında
Vahşi hayvanların dövüş ve kendilerini savunma hareketlerini inceleyip
bunlardan yeni bir çok teknik daha alarak bunların hepsini 5 büyük stil
içerisinde topladılar. Nihayet Shaolin Manastırı Çin halkına açılıp
buraya yeni genç nesilden öğrenciler alınmaya başlandı. Daha ziyade
halkın içinden kısa boylu ve cesur olanları seçildi.
Ardından geçen uzun yıllar sonunda bütün Çin’de Budizm dinini yayan
rahipler bir taraftan da El, Ayak, Sopa, Kılıç, yakın dövüşü öğrettiler.
Daha sonraları bu sporu bir dövüş ve savunma tekniği haline getirdiler.
Tao-Chi-Chun-Fa adını verdiler. Bu spor, Leopar – Kartal pençesini
ilave ederek Nei-Chia-Tai-Chi-Wai-Chia, Chuan-Shu-Kua-Shu gibi bir çok
yeni adlar takıp bunları sınıflara ayırdılar. 1300 yıllarında bu spor
yırtıcılıktan kurtarılıp yumuşatılarak saygılı ve sevimli hoca “Tai-aist
Cheng Saim Fung” tarafından geliştirilen (Tai-Chi-Chuan) sistemi çok
geliştirilip Kung Fu yeni ismi (Chueh-YUAN) oldu. 170 civarında olan
teknik sayısı 300 rakamına ulaşmış oldu.
1400 yıllarında bu spor, Pa-Kua, Wu-Shu, Wing-Chun ve Tai-Chi olmak
üzere dört ana bölüme ayrılıp: Sert ve yırtıcı dövüşlere (Pakua),
silahlı ve vurucu dövüşlere (Wu-Shu), el ve ayak dövüşlerine
(Wing-Chun), iç kuvvete ve yaşlı dövüşlerine ise (Tai-Chi) adı verildi.
Nihayet buda rahipleri, Shaolin manastırında son şekle getirilen bu dört
yeni modeli tek bir isim ve çatı altında toplayıp buna yeni bir isimle
bütün Çin halkına öğretilmeye başlandı. Bu yeni isim ise o günden bu
güne kadar devam edip gelen Kung Fu dur.
Konfüçyüs, M. Ö. 6 ve 5. yüzyıllarda şiddetin ve toplumsal düzensizliğin
hakim olduğu bir çağda uyum ve düzen için atılması gereken adımları
öğretmişti. Değişimlerle birlikte Çin’de Tai Chi görüntülerinin yanı
sıra Kung Fu yapanların görüntüleri de daha fazla görülmeye başlandı.
Çünkü ortaya çıkan yeni zenginlerin korunması yeni bir istihdam alanı
yarattı. Bir zamanlar Şaolin Tapınağı’nda imparatorları korumak için
özel muhafızlar yetiştiriliyordu. Günümüzde ise yeni zenginleri
koruyanlar, Kung Fu öğreniyor. Ancak Kung Fu, modern adıyla Wu Shu,
günümüzde yalnızca bir dövüş sanatı değil, aynı zamanda olimpiyatlara da
giren bir spor dalıdır
Budist rahipler, manastırlarını hırsızlardan ve çeşitli diğer
saldırılardan korumak amacıyla bir savaş sanatı ortaya çıkardılar.
Hiçbir canlıya zarar vermemek, “Buda”
felsefesinin temel taşlarındandır. Budist rahipler, insanlara
gösterdikleri saygının aynısını hayvanlara da gösteriyorlardı. Saygı
gösterdikleri bu hayvanların düşmanlarına karşı kendilerini ustalıkla
savunmaları “Kung Fu” adını verdikleri bu savaş sanatının ortaya
çıkartılmasında ilham kaynağı olmuştur. Kung Fu, öyle bir savaş
sanatıydı ki, vücudun hassas noktaları hedef alındığından tekniği
uygulayan kişinin tek bir darbesi bile öldürücü olabiliyordu.
Dolayısıyla böylesi bir savaş sanatının disiplin ve kontrol altında
tutulması gerekiyordu. Aksi takdirde önü alınamaz olumsuz sonuçlar
ortaya çıkabilirdi. Budist rahipler, bu kontrol mekanizmasını oluşturmak
adına Buda’nın fiziksel ve ruhsal kontrol yolunu Kung Fu’ya
uyguladılar. Daha sonra geliştirilen savaş sanatları da bu felsefeyi
izleyerek adlarının sonuna “yol” anlamına gelen “do” kelimesini
eklediler.
İlk Kung Fu Ustası Yip-Man
Yip-Man, Wing-Chun dövüş sanatını açık bir şekilde dış dünyaya öğreten
ilk Kung Fu ustasıdır. Aralarında Bruce Lee’nin de bulunduğu, daha
sonradan kendileri de birer usta ve öğretmen olarak dövüş sanatları
dünyasında söz sahibi olan birçok kişiyi yetiştirmiştir. Chan
Wah-Shun’un son öğrencisi olan Yip-Man, 13 yaşındayken Wing-Chun
çalışmaya başladı. Yip-Man, ustasının ilerlemiş yaşından dolayı
çalışmalarının çoğunu Wah-Shun ustanın ikinci yardımcısı Ng Chung-Sok’la
yapardı. Üç yıl sonra Chan Wah-Shun öldü, fakat ölmeden önceki
isteklerinden birisi Ng Chung-Sok’un Yip-Man’ın Wing-Chun eğitimine
devam etmesiydi.
Yip-Man, 16 yaşındayken kısa süreliğine Japonya’ya gitti ve sonra
Hong-Kong’da üst sınıf ailelerin çocuklarının ve yabancıların okuduğu
St. Stephen Koleji’nde derslere katıldı. Bir hikâyeye göre sınıf
arkadaşlarından birisi onun dövüş sanatlarındaki bilgisini kendisinden
büyük bir adam üzerinde denemesini ister. Yip-Man’ın meydan okuduğu adam
onu birkaç darbede yere devirir ve sonradan anlaşılır ki kavga ettiği
yaşlı kişi kendi ustasının asistanlarından Leung Bik’tir. Bu
karşılaşmadan sonra Leung Bik’ten dersler almaya başlar. 24 yaşında
Yip-Man Foshan’a döner ve memleketinden uzakta geçirdiği yıllarda
Wing-Chun bilgisi inanılmaz ölçüde ilerlemiştir. Kendi akranları onun bu
üstün yeteneklerini görünce uzakta olduğu yıllarda başka bir dövüş
sanatı çalışarak Wing-Chun’a ihanet ettiğini söylerler.
Yip-Man Foshan’da resmi bir Wing-Chun okulu çalıştırmadı, fakat
arkadaşlarının ve akrabalarının çocuklarına Wing-Chun dersleri verdi.
Bunların arasında, Chow Kwong-Yue, Kwok Fu, Lun Kai, Chan Chi-Sun ve Lui
Ying en tanınanlarındandır. Bu öğrencilerin en iyisi olduğuna inanılan
Chow Kwong–Yue ilerleyen yaşamında ticarete atılmış ve dövüş
sanatlarından uzaklaşmıştır. Kwok Fu ve Lun Kai, Foshan ve Guandong
bölgelerinde öğrencilerine Wing-Chun öğretmeye devam etmişler ve bu
ustaları takip eden öğrenciler sanatın eğitimini sürdürmüşlerdir. Diğer
öğrencilerinden Chan Chi-Sun genç yaşta ölür ve Lui Ying Hong Kong’a
gider.
Çin’in Japon istilası sırasında Yip-Man Japon askeri birliklerini eğitme
tekliflerini geri çevirmiştir. Sonrasında Hong-Kong’a gitmiş ve orada
açtığı dövüş sanatları okulunda Wing-Chun eğitimi vermeye devam
etmiştir. Okulu açtığı ilk zamanlarda işler iyi değildir çünkü
öğrencileri birkaç ay orada kalıp ayrılıyorlardır. Yip-Man okulunu Sham
Shui Po’daki Hoi Tan Caddesine, oradan da Yau Ma Tei’deki Lee Tat
Caddesine taşımıştır. Bu zaman içerisinde bazı öğrencileri ustalık
seviyesine ulaşmış ve kendi okullarını açmışlardır. Yip-Man’ın bazı
öğrencileri, diğer dövüş ustalarına karşı değişik karşılaşmalarda
zaferler kazanmış ve bu Yip-Man’ın ününe ün katmıştır. 1967’de Yip-Man
ve birkaç öğrencisi Hong-Kong Wing-Chun Athletic Association’ı
kurmuştur.
Yip-Man’ın en ünlü öğrencilerinden biri olan Bruce Lee 1954’ten 1957’e
kadar onunla birlikte çalışmıştır. Yip-Man emekliye ayrıldığında William
Cheung, Lo Man Kam (Yip-Man’ın yeğeni), Moy Yat ve iki oğlu Ip Chun ve
Ip Ching Wing-Chun eğitimi vermeye devam etmişlerdir. 1972’de gırtlak
kanseri olan Yip-Man, aynı yılın 2 Aralık günü Hong-Kong’daki
kariyerinin 30 yıllık döneminin sonrasında ölümünden sonra tüm dünyaya
da yayılacak olan bir Wing-Chun sistemini öğretecek ustaları miras
bırakarak yaşama gözlerini kapamıştır.
Türkiye’de Kung Fu
Türkiye, tam olarak Kung Fu’nun ne olduğunu 70’li yıllarda yayınlanan
“Kung Fu” adlı diziyle tanımıştır. O döneme kadar tüm branşların temeli
olarak bilinen bu sistemi çalışanlar, oldukça azınlıktaydı ve genel
olarak da Kung Fu, kulaktan dolma bilgilerle biliniyordu. Başrolünü
David Carradean’ın oynadığı bu dizide Amerikalı bir baba ve Çinli bir
anneden doğan Kwai Chang Caine, Shaolin Tapınağı’na Kung Fu öğrenmesi
için yerleştirilen bir “Çekirge’yi canlandırmış; dizi, tüm dünyada
olduğu gibi Türkiye’de de epey popüler olmuştu.
Yine 1970 yıllarda Amerika’dan ortaya çıkan Çinli büyük Kung Fu ustası
Bruce Lee sayesinde tüm dünyada Kung Fu filmleri patlama yaşadı. Başta
Bruce Lee olmak üzere Gizemli Shaolin manastırlarını ve rahiplerini
anlatan Çin filmleri, kısa zamanda tüm sinemalarda gösterime girdi.
Beyazperdenin bu gücü, Türkiye’de Kung Fu’nun önlenemez yükselişini
sağlayarak kısa zamanda spor salonlarında en fazla öğrenci çalıştıran
branş oldu.
80’li yıllara gelindiğinde ise siyah elbiseli ve oldukça gizemli olan bu
sistemi çalışan binlerce sporculuk bir potansiyel oluşmuştu. Ülkemizde
sistemleşen Taekwon-do, Karate-do ve Judo çalışanları, kendilerine rakip
gelen ve salonlarda öğrencilerini kendisine çeken bu sisteme toplu bir
tepki gösterdiler. Hatta bu tepkiler, bir dönem resmi federasyonu
bulunmayan Kung Fu sisteminin ülkemizde çalışılmasının yasaklanmasına
sebep oldu. Ancak bu gizemli sistem, her türlü engellemeye rağmen çığ
gibi büyüyecek ve 1998 yılında resmî federasyona dahi kavuşacaktı.
Öncelikli olarak İstanbul başta olmak üzere hemen hemen her ilin
neredeyse her sokağına bir Kung Fu salonu açıldı. Öte yandan sinemalarda
en çok seyredilen filmler Kung Fu filmleriydi. Bu filmlerin video
kasetleri de yok satıyordu. Bu müthiş rağbetin nedeni ölümü çeşitli
söylentiler yüzünden bir sır olan Bruce Lee efsanesiydi. Beyninde oluşan
bir ödem sonucu öldüğü açıklansa da sevenleri onun bir suikast
neticesinde hayatını kaybettiği inancını hâlâ koruyor.
1975’lerde başlayan Kung Fu’nun bu maratonu, 1998 yılına kadar yüzlerce
stil ve sistem adı altında gayri resmi olarak çalışılarak devam etti.
Takvim yaprakları 1998 yılını gösterdiği dönemde de Karate federasyonuna
bağlanarak resmiyete kavuştu. Kaderin ne acı cilvesidir ki, Kung Fu Wu
Shu adı altında ilk resmiyetini kendisine en fazla antipati duyan sistem
olan Karate federasyonu çatısı altında gerçekleşmişti. İlerleyen
yıllarda Judo, Aikido, Kuraş sistemleri ile ortak bir federasyon dönemi
yaşadı. Şimdi ise T.C.Wu Shu federasyonu adı altında bağımsız olarak
faaliyetlerine devam etmekte. Wu Shu sistemi kurulduğu tarihten günümüze
kadar uluslar arası alanda ülkemize önemli başarılar kazandırdı. Yeni
bir federasyon olmasına rağmen ciddi dereceler alarak ülkemizi
yurtdışında temsil ettiler ve bu başarılara da devam ediyorlar.
Türkiye’de 1970’li yıllardan beri Kung Fu adı altında çalışılmış; 1990
yılından itibaren dünyada yapıldığı şekliyle ülkemizde Modern Wu-Shu
çalışılmaya başlanmış; 1999 yılında Federasyonu kurulmuştur. 1999
yılında katıldığımız Hong Kong Dünya Şampiyonası’nda ilk derecemiz olan
Dünya ikinciliği İbrahim Özcan tarafından ülkemize getirilmiştir. 2002
yılında Portekiz’de yapılan Avrupa şampiyonasında 1 Avrupa Şampiyonluğu,
1 Avrupa ikinciliği, 2 Avrupa üçüncülüğü; 2003 yılında Azerbaycan’da
yapılan 14 ülkenin katıldığı Uluslararası Turnuvada 11 madalya
kazanılmış; 2003 Yılında Çin’de yapılan Dünya Şampiyonasında 4 Dünya
üçüncülüğü kazanılmış; 2004 Yılı Moskova’da yapılan Avrupa
şampiyonasında 3 Avrupa şampiyonluğu, 2 Avrupa ikinciliği 1 Avrupa
üçüncülüğü kazanılmış; 2004 yılı Moskova’da yapılan Avrupa gençler
kupasında Taolu dalında 9 madalya kazanılmış ve Ülkemize Avrupa
üçüncülük Kupası getirilmiştir. 2005 yılı Vietnam’da yapılan 8.Wu-Shu
Dünya Şampiyonasında 3 bronz madalya, 2006 3.Wu-Shu Dünya Kupasında 3
bronz madalya, 2006’da İtalya’da yapılan 11.Avrupa Wu-Shu Şampiyonasında
4 altın 1 gümüş 3 bronz madalya alınmıştır. 2007 yılında 52 kg’da
Hüseyin Dündar Türkiye’ye ilk Dünya Şampiyonluğunu kazandırmıştır.
Kung Fu’nun Amaçları ve Kuralları
Geliştirildiği zamanlarda Kung Fu’nun üç amacı vardı. Bunlar: Fiziksel
vücut sağlamlığını sağlamak. Kendini savunmayı öğrenmek ve ruhi gelişimi
sağlamak. Bugün için bazı değişik kutuplaşmalar vardır. Bazı Kung Fu
Hocaları Kung Fu’yu sadece kendini savunmayı öğretmek amacı ile
çalıştırmakta, bazıları ise Kung Fu ile vücudu sağlıklı kılacağını öne
sürerek savunma amacını dışlamaktadır. Halbuki savunma amacı olmaksızın
Kung Fu artık bir jimnastik hareketleri serisidir.
Kung Fu çalışmalarında öncelikle kişi gerektiğinde kendini ya da bir
yakınını koruyabileceği formunu bulması ve bunu koruması gereklidir.
Daha sonra Kung Fu’nun vücudun fiziksel yönüne katkıları gelir. Düzenli
Kung Fu çalışmaları ileri yaşlarda bile canlı ve atletik bir vücut
sağlar. Kung Funun üçüncü bir özelliği kişilik gelişimine yardım
etmesidir. Yıllar süren çalışmalar esnasında iyi bir Kung Fu’cu sabır,
ileriyi görme ve sakinlik niteliklerini geliştirir. Bu özellikler iyi
bir Kung Fu’cu olmak için gereklidir. Güç ve teknik gelişimi için
gerekli olan şey sabır Kung Fu kurallarını iyi anlamak için gerekli olan
şey ileriyi görme; müsabaka esnasında rakibin açıklarını görerek
saldırı düzenleme ise sakinlik ile olur. Bu özellikler çok zor anlarda
bile bir Kung Fu’cuya dikkatli düşünme ve soğuk kanlılıkla durur.
Kung Fu’da Teknik
Kung Fu, Uzakdoğu’nun dövüş ve savunma tekniğinin en büyüğü, en
gelişmişi gerçek yaşamdaki yeri ise tam uygulandığı zaman en soylusu ve
en çok sevilenidir. Kung Fu sporu, başladığından bugüne kadar bir çok
değişikliklere uğramış amma hiçbir zaman savunma sanatının dışına
çıkmamıştır. Gelmiş geçmiş bütün büyük hocaların da Kung Fu sporuna
centilmenlik hareketlerini çıkmamasına bütün tekniklerine sahip
çıkılmasına önem gösterip bu sporun halk tarafından çok sevilip,
saygınlığını kaybettirmemek için büyük uğraşı göstermişlerdir.
Kung Fu bugün çok sert, seri vurma ve ayak tekniğine dayanan sakin dövüş
olarak bilinen Wing-TSUNG tekniğidir Kung Fu sporu ayrıca hiçbir zaman
vur, kır, öldür yok et, gibi vahşet aracı değil de, yalnız şiddeti
yenmek ve onu zararsız hale getirmek sporu ve tekniğidir. Bu teknik
sayesindeki bütün iç organların sinir ve eklemlerin bu sporla daha
sağlıklı ve daha da kuvvetli olması sağlanmış bütün Çin!de kabullenmiş
ve batı fikirlerine göre ayrı bir önem kazanmıştır. Bugün Çin’de kalp
hastalarına Kung Fu egzersiz tavsiye edilir ve bunu uygulayan hastalar
üzerinde yapılan testler sonunda hastaların daha çabuk iyileştikleri
kanıtlanır.
Çin’de Kung Fu okullarında yetiştirilen genç öğrenciler tam bir birlik
ve saygınlık içerisinde çalışıp ilk önce iç organlarının
kuvvetlendirilmesini ve sağlıklı olmalarını sağlarlar. Bu sporun bütün
inceliklerini öğrenip yaşlı olanlara ise daha sağlıklı ve düzenli yaşam
ve tekniğini öğretirler. Belirli bir yaştan sonra ise bu öğrendiklerini
öğretmekle yükümlü olup topluma karşıda sorumludur. Bunların hepsi
yıllar sonra gerçek birer Kung Fu ustası olarak yaşamlarını
sürdürmüşlerdir.
Kung Fu ve Sağlık
Eski Çin uygarlığının günümüz tıbbına en önemli katkısı, Kung fu gibi
grup sporları şeklinde uygulanan solunum egzersizleridir. Bugün solunum
egzersizleri, akciğer hastalıklarının tedavisinin önemli bir bölümünü
oluşturmaktadır.
Shaolin Kung Fu
Doğusu yüzyıllar öncesine dayanan bu sanat, Shaolin Rahipleri tarafından
kendilerini yaşamın tüm kademelerinde güçlü kılabilmesi adına
geliştirdikleri insanoğlunun içinde var olan gücün dışa yansımasıdır.
Örneğin; bir aslanın yaşamında neler olduğunu, gün boyunca nasıl
yaşadığını, nasıl hayatta kalabildiğini, hedefine ulaşmadan önce ne gibi
hazırlıklar yaptığını, harekete geçeceği zaman ne tür davranışlar
sergilediği, nasıl galip geldiği konusundan tutunda, çıkan bir fırtınada
devasa gövdelerine rağmen köklerinden sökülen koskoca ağaçlarla, en
güçlü rüzgarlarda bile sağladığı uyum ve denge sayesinde ayakta kalmayı
başarabilen buğday başağının öyküsünden çıkarılan dersleri insanoğlunun
mücadeleci kimliğinde buluşturmayı başarmak gibi.
Shaolin Kung Fu teknikleri, 550 ana hareketten oluşur. Bu sayı, insan
anatomisinin mantıklı olarak üretebildiği maksimum limittir. Oldukça
kapsamlı olan bu tekniklerle binlerce farklı kombinasyon
oluşturulabilir. Yeryüzünde var olan savaş sanatlarının atası olup
tümünün birleşik gücünü temsil eder. Yani diğer savunma sanatları, Kung
Fu’nun sadece belirli kesitlerini oluşturur. Her insanın doğasında var
olan bu sanatı ortaya çıkartmak hiç de kolay olmamıştır. Shaolin
rahipleri, oldukça uzun bir zaman boyunca insan doğası kadar tabiatta
var olan diğer canlıların da doğasını, yaşam şeklini sürekli
gözlemlemişlerdir. İnsanoğlunun bu canlılardan farkını, üstün ve zayıf
yanlarını, analiz ederek tüm bunları akıl ve mantık süzgecinden
geçirmişler, ortaya çıkan sonucu insan ruhu ve bedeni ile
bütünleştirerek, inanılması güç bir başarı elde etmişlerdir.
Başarılı bir Shaolin Kung Fu uygulayıcısı;
Sürekli olarak pratik yapmalıdır.
Bildiklerini sadece kendini savunmak amacıyla kullanmalıdır.
Kendinden üst kademedeki ustalarına karşı daima ölçülü, saygılı ve nazik olmalıdır.
Kurs arkadaşları ile iyi geçinmeli, her zaman dürüst ve anlayışlı olmalıdır.
Bulunacağı her ortamda iradesine hakim olmalı, bildiklerini asla
gösteri amaçlı kullanmamalı ve dövüşmekten daima kaçınmalıdır.
Asla aksi ve itici davranışlarda bulunmamalıdır.
Dövüşmenin en son çare olduğunun bilincinde olarak insanlara centilmenliği, sevecenliği ve hoşgörülü olmayı aşılamalıdır.
Açgözlü, böbürlenen ve saldırgan bir insan olmamalıdır.
Gerçek Shaolin Kung Fu sanatını bilen usta sayısı, bugün Çin’de dahi çok
azdır. Bunun nedeni, Shaolin Rahipleri’nin bu sanatı inançları gereği
çok gizli tutmuş olmaları, dış dünyadan saklayarak sadece bu sanatı hak
ettiğine inandıkları insanlara öğretmelerinden kaynaklanmıştır.
Günümüzde son derece özünden uzak ve yozlaşmış bir şekilde Shaolin ya da
farklı isimler adı altında birçok Kung Fu stili mevcuttur. Bunların
büyük bölümü akrobasi ve gösteriye dayalı olup, gerçek Kung Fu Sanatı’nı
yansıtmamaktadır.
Shaolin Kung Fu’da Vuruş Stilleri
Kısa vuruşlar
Bir Kung Fu ustası iç enerjisini (chi), beyin ve ruh gücü ile
birleştirmeyi başarabildiğinde 40 cm ve daha üstü mesafeden
uygulayabileceği bir vuruşu, 3-5 cm gibi çok kısa sayılabilecek bir
mesafeden de aynı şiddette uygulayabilir.
Hayvan Stilleri
Kung Fu’nun gücüne güç katan bu stiller; Aslan, Kaplan, Yılan, Kartal ve
Kuğu stilleridir. Shaolin Rahipleri, bu canlıların en güçlü taraflarını
insanoğlunun üretebildiği maksimum sayıdaki hareketlerle uyumlu hale
getirerek müthiş bir başarı sağlamışlardır.
İnsan Davranış Biçimlerinden Uyarlanan Sarhoş, Çapulcu ve Bıçak Stilleri
Shaolin rahipleri, sarhoş bir insanın fiziki görüntüsüne bürünerek son
derece kurnazca tasarlanmış bir stilin yanı sıra, kendini koruyamayacak
kadar aciz ve yetersiz görünümlü insanların beklenmedik saldırılarla
düşmanlarını şaşkına çevirip gafil avlamalarından uyarlanmış olan
“Çapulcu Stili’ni geliştirmişlerdir. Bıçak stili de ellerin özel
çalışmalarla son derece sert ve güçlü bir hale get