

Her Sünnet Göründüğü Gibi mi Tatbik Edilir
(Kar©glanin 29 Mart 2019 Vaazi)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
اِنَّا زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِز۪ينَةٍۨ الْكَوَاكِبِۙ
وَحِفْظًا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ مَارِدٍۚ لَا يَسَّمَّعُونَ اِلَى
الْمَلَاِ الْاَعْلٰى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍۗ دُحُورًا
وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌۙ اِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَاَتْبَعَهُ
شِهَابٌ ثَاقِبٌ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
İnnâ zeyyennâ-ssemâe-ddunyâ bizînetin(i)lkevâkib. ve hifzan min kulli
şeytânin mârid, Lâ yessemme’ûne ilâ-lmele-i-l-a’lâ veyukżefûne min kulli
cânib. Duhûrâ(an)(s) velehum ‘ażâbun vâsib. İllâ men ḣatife-lḣatfete
feetbe’ahu şihâbun śâkib
Meali :
Biz yeryüzüne en yakın gökleri, yıldızların güzelliğiyle süsledik. spion
dedektiv gibi casus şeytanlardan da korunmuştur o yüksek meleklerin
toplantisi olan bölüm olan üst sema, Ki o şeytanlar yüce melekler
topluluğunda konuşulan şeylere kulak verip dinleyemezler ve herbir
taraftan taşlanarak kovulurlar aşagi batirilirlar. oradan
Uzaklaştırılırlar.oraya yaklaşanlara kesintisiz bir azab vardır. Ancak
meleklerin konuşmalarından hırsızlama bir söz kapan olursa, hemen onun
ardından da delici ve yakıcı bir ateş, ona peşinden yetişir ve onu
yakar.
Sadakallahul Aziym Sâffât Suresi 6,7,8,9,10. Ayet
—oOo—
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“İhlâs ile Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resulühü diyen Cennete girer.”
( Hadis-i Şerif , Taberani, Deylemi)
“Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd”
“Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd”
Yolculugumuza başliyoruz :
(La ilahe illallah, Muhammedün Resulullah diyene Cehennem ateşi haramdır.) [Müslim]
(Allah’tan başka ilah olmadığına Allah’ın bir ve ortağı olmadığına ve
Muhammed’in Onun kulu ve Resulü olduğuna, keza Cennet ve Cehennemin hak
olduğuna şehadet ederse, Allahü teâlâ onu Cennetine koyar.) [Buhari, Müslim, Tirmizi]
(Rab olarak Allah’ı, din olarak İslam’ı, Resul olarak Muhammed’i seçen yani kabul edip beğenene Cennet vacip olur.) [Ebu Davud]
(Kitap ehli olan bir kavme [İsevi veya Musevilere] görevle gidince,
önce, La ilahe illallah Muhammedün Resulullah demeye davet et. Bunu
kabul ederlerse, günde beş vakit namazın farz olduğunu bildir. Bunu da
kabul ederlerse, Allah’ın Müslümanların zenginlerinden alınıp
fakirlerine verilen zekâtı farz kıldığını söyle.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud]
(Size şu beş şeyi emrediyorum. Birincisi Allah’a imandır. Allah’a iman
nedir biliyor musunuz? Allah’tan başka mabut olmadığına ve benim son
Peygamber olduğuma şehadet etmektir.) [Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai, Ebu Davud, İbni Hibban, Taberani]
Ateşedemi şükretmemiz lazım, Cehennemi yaratan Allah’ın, Cehennemi neden
yarattığını bildiğimiz zaman, cehenneme de şükretmemiz gerektiğini
bilmek nedir. ve düşünün Ateş olmasaydı yiyeceklerimizi ne ile
pişirecektik, mesela patlıcan ve patates yemek istediğimizde, ve işe
giderken Hanımın Sana 3 tane Çiğ patates, 1 tane patlıcan Öğlen yemeği
olaraktan, yemek çantana koydu. ve öğlen oldu iş yerinde sen, çıkardın
patatesleri, patır kütür patır kütür çiğçiğ yiyeceksin, ne garip! Hele
bir de patlıcan eline alıp patır kütür çiğçiğ yiyeceksin, kendini
düşünüyormusun bu halde.
ve yine mesela demiri ateş ile kızdırmadan, yararlı hale getiremiyoruz,
Ateş olmasaydı, demir kapıları, Demir direkleri ve beton direklerdeki
demir telleri, yine araba kaportalarını, konstrüksiyon malzemelerini
nasıl yapacaktık Ateş olmasaydı? cehenneme de Ateşe de şükretmek lazım
değil mi? Çünkü Cehennem ateşten ibaret diye biliyoruz, sıcak Cehennem
ateş Halbuki, amma işte Cehennem halk olmasaydı, ateşte halk olmazdı,
yine ateşin kullanıldığı yerler, güneşimiz de o hararetli Ateş ve yanma
olmasaydı? Bahar gelir miydi? Yaz gelir miydi? soğuktan donardık, hele
kışın, mevsim Kışa döndüğünde, evimizde sobada ve kaliferlerde Ateş
yakmasaydık, hasta olurduk hepimiz. insanların soyu, kısa sürede
tükenirdi. Şeytan da ateşten deniyor. o zaman ateşe şükretmek lazım ise,
şeytanadamı şükür edeceğiz, ateşin bir neviisi Şeytanda, dumansız
ateşten deniyor. Öyle olunca, mesela mikrodalga fırın, bu fırında Bir
yemek ya da pasta kek pişirirken yada ısıtırken, herhangi bir ateş yok,
Herhangi bir duman yok, Alev yok, eeee frekans ile yemek pişiriliyor,
Hani geçen gün anlatmıştık ya, Kainat frekanstan ibaret, Matrix
içindeyiz, İşte bu matriksin çözüldüğü noktalardan birisi de, Mikrodalga
fırınlar, mikrodalga fırın çözüldüğünde, bunu çözen amca, Matrixin
içinde olduğumuzu çözmüş zaten, Yani dalgalar dünyasına olduğumuzu
çözmüş, ve dalga ile, dedik ki , insan görmediği halde, elini yakacak
sıcaklıkta bir demir uzattık sana dediğimizde, elini değdirince,o demir
sogukda olsa yanmış hissi hissediyor demiştik, işte buradan yola çıkan
bilim adamı, dalga ve frekansın yemeği pişirebildiğini keşfetti, ve
mikrodalga fırın üretti, adı üstünde mikrodalga, Dalga ile frekans ile
pişiriyor, Yani bu iş bizimkilere gelesiye kadar, adamlar çoktan zaten
bunları keşfetmişler. Bizimkiler hala uykuda, ve dumansız Ateş işte,
dumansız Ateş, o zaman mikrodalga şeytan mı? Allah şeytanı yaratmış ki,
mikrodalga fırında keşfoldu, şeytan gibilerin enerjisi, işte mikrodalga
Fırını da keşfetmemize sebep oldu. yani yine ateşin nimetleri saymakla
bitmez, Allah öyle diyor,
“Hangi nimetlerimii yalanlarsınız.”
(Rahman suresinden ayet)
ateşi bize nimete çeviren, İbrahim’e serinlik güle gülüstana çevirdim
diyen Allah, ateşi bize Nimet etmiş, doğru kullaninca, soğuktan korunup
ısınıyoruz, yemeğimizi pişiriyoruz, alet Erdavatımız, metallerden onun
ile ısıtılaraktan yapılıyor, yine Alüminyum, alüminyumun kazanılması
için sıcak kazanlar olmasa elektrik dalgası olmasa, alüminyum
üretilemez, alüminyum kullanılır hale getirilemez, işlenemez, 5000 watt
elektrik lazım Günümüzde ortaya çıkan teknolojik gelişmeler sonucu,
alüminyumun kazanılması için özgül enerji tüketimi ~ 13 kwh gerkeli her
1kg-alüminyum elde edebilmek için yani ~ 13 kwh/kg-alüminyum
seviyelerine kadar düşmüştür. yani işte Dünyamız dört ana unsurdan
meydana geliyor, işte bunlara Anasırı Erbaa deniyor ki, su, toprak,
hava, ateş, Onlardan birisi de ateş, ateşsiz bir dünya ve Kainat, eksik
kalır, Gedik kalır.
—oOo—
Ve bu ecnebi bilim adamları o kadar ileri gittiler ki, artık 4 duvar
içinde, evde oldu bitti, Kimse görmedi diye bir şey yok artık.
üstümüzdeki gece bile yorgan vazifesi görmüyor, duvarlar koruma vazifesi
görmüyor, yine yorgan dahi yorganlık yapamıyor artık. neden ve nasıl
derseniz, Taaaa bu radyonun keşif olmasına kadar dayanır. ve Radyo,
düşünün ses dalgasının, bir yerden yayın yapıldığında, taaa evimizin
içine kadar geliyor, duvarları delip, camları duvarları delip geçip,
evimizin odasındaki radyoya kadar ulaşıyor, radyonun anteni, O Ses
dalgasını algılayınca, radyonun içindeki transformatör denen bir aygıt, o
dalgayı ses haline transforme edip dönüştürüyor, ve hoparlör denen bir
cihazda onu, kesik kesik hırıltılar halindeki dalgayı, aynı insandan
çıkmış ses gib,i kelimelere cümlelere çeviriyor, ve bu radyo dalgası
nasıl işte, ne duvar dinleyeyip, Ne kapı ne çatı, ne elbiseyi engel
tanımayıp, evin içine girebildiği gibi, Ve bu dalganın evin içindeki, o
Radyo denen cihaz ile Sese Çevrilebildiği gibi, şimdi bu ecnebi bilim
adamları, artık insanın kendisininde dalga yaydgini buldular, ses
frekansı, konuştuğu zaman yaydığı gibi, görüntüsünün de, bir dalga ve
frekans olduğunu, ve her şeyin titreşim olduğunu keşfettiler, bu
titreşimler işte, yıldızları görmemize sebep, o Yıldız’ın sertliğini,
maddesini keşfetmemize sebep olan şey de, o Yıldızı’ndaki maddenin
titreşimi ile alakalı işte, sen de dünyada bir yer işgal ettiğin için,
sen de bir titreşime sahipsin, senin bedeninde bir titreşim yaymakta, ve
o titreşim, Sen neredeysen oradan yayılmakta, ve bu kainata doğru akıp
giden bir dalga şeklinde, ve işte ecnebi Bilim adamları, bu dalganın da
aynı Radyo dalgası gibi, duvar veya kapı veya perdenin bu dalganin
yayilmasina engel degil oldgunuda buldular, bu dalgayı bir sensör ile
algılayıp, daha sonra bunu, bir Transformers sayesinde, tekrar görüntüye
çevirebilecek aleti keşfettiler, ve bunu da bir ekran sayesinde
görüntülemek imkânına erdiler, ve bu da zamanımızın icatlarından birisi,
ve artık öyle, ben evimin içindeyin, beni kim görecek diye bir durum
yok, artık seni duvarların içinde de olsan, demirlerin içinde bile
olsan, görüntülüyebiliyorlar, sesini Duyabiliyorlar, sen ne yaptın, ne
ettin bilebiliyorlar, elbiselerin bile engel değil, seni çıplak
vaziyette görmek isteyen, çıplak vaziyette, elbiselerinle görmek
isteyen, elbiselerin ile görüntünü almasına imkan sağlayan bir buluş, ve
icat, şu anda günümüzde meydana getirildi, ve bununla da insanlık,
izlenip gözlenmekte, Hatta Mehdi de bu gözetlenenlerin başında zaten.
Kur’an’da da bir ayet olacak ve her insanı gözetleyen casus bir şeytan, yani “şeytanin Marid” vardır diye bir ayet var işte herkes gözetleniyor.

Cennet
tasvirlerimize devam edersek, ve iki cihan Onun için halk olmuş olan
Muhammed olsun, ruhullah lakabı almış olan İsa Aleyhisselam olsun, yine
Kelimullah lakabı almış, Allah ile kelam etmiş olan Musa bile olsa, ve
Muhammed’in Ashabından, kerremallahu veche Ali bile olsa, onlardan bir
tanesini al gel bizim vaktimize, vaktimizin en cahili ve en şapşiki
durumuna düşer, Tövbe haşa diyeceksiniz şimdi, Evet Evet, çünkü mesela
onlarin vaktinde Tuvaletler evde değildi, Onu al gel buraya, tuvalet
yapacağı zaman, oraya gitmeyeceksin, eve yapacaksın desen, şaşırmaz mı?
Biz tuvaleti evimize yapıyoruz dersek şaşırmaz mı? sıcak sular akıyor
evlerde amma, bu bu sıcak suyu nasıl kullanacağını ne bilecek, musluk
görmemiş ki, evdelerinin altindan Nehir akıyor diye tarif edilmiş işte,
abdest almak için Çeşme arayan Ali düşünüyor musun, Muhammed düşünüyor
musun, evimizde Çeşme, yani Nehir akıyor, hem de isterseniz sıcak,
istersen soğuk akıyor, yine Eskiden, biraz Eskiden ekmek etmek için, köy
fırınlarına gidilirken, şehir fırınlarına gidilirken, benim evimde
fırınım var, Ben kendi evimde ekmeğimi yaparım, pişiririm dersek, nasıl
şaşırırlar, o fırının düğmelerini nasıl kullanılacağını nereden bilecek o
Ali, nasıl çalıştığını, elektriğin onu çarpacağını, ama düzgün
kullanırsan çarpmadan ekmeğini pişirdiğini nereden bilecek, baksa ki
şaşırır, Ömer görse şaşırır, Osman görsel şaşırır, Muhammed görse
şaşırır değil mi? baksa baksa şapşik durumuna düşer, fırında Hadi bir
ekmek pişir dersek pişirebilir mi, Haydi bir Çay kaynat bize dersek,
kaynatabilir mi? yani bilgisiz ve şapşik durumuna düşerler, oraya baksa
bir icat ve mucize Keramet gibi bir şey, beriki tarafa baksa, başka bir
mucize ve keramet gibi bir şey, yani hayret içinde kalıp Hayret makamına
çıkar. Hayret makamına çıktı denilen evliyalar var deniliyor ya, şimdi
bu günün evliyasını, 50 sene sonraki icatların olduğu devire götür,
bugünün evliyası Hayret makamına Çıktı işte, evliyayı götür, ne görse o
devirde olmayan, mucize bir şey olur onun icin. Allah Allah! Fatih
Sultan Mehmet’in getir bizim vaktimize, ve cep telefonundan şöyle
uzaktaki annen ile konuş sonra, İnternetten görüntülü konuş, Fatih
Sultan Mehmet in ağzı açık kalır değil mi? Ne oldu, Hayret makamına
çıktı, Hayret makamı neymiş, deniyor ki Kalp gözü açıldı mı bunların
kimseye söylenmemesi lazımmış söyleyen ölurmuş, Ya da kaybedermiş bu
bilgileri, Bir daha oraya çıkazmazlarmış. Halbuki işte imamı Mübin Sırrı
ile, Yukarıdaki, ana kitaptaki görüntülere erişmek demek, Hayret
makamına çıkmak demek. yahutta zamanda yolculuk ile, o zamana gidip, o
zamana müdahale etmeden, O zamanı izlemek, görmek, onları hakkalyakin
bilmek demek, oradaki görüntülerin sana bildirildiği zamanı düşün,
yani bugünkü çağıda ki bir insanın Evinde ki alet erdavatı ve Osmanlı
zamanından başında ki kurucusu Osman Bey’e al gel, ve benim evdeki alet
Erdevatları göster, işte Hayret makamına çıkar, ağzı açık kalır, Hayret makamı bu, marifet makamından
sonraki makam, hayret makamıdır, hayret makamı ise geleceği görmek
demek, sen şaşırmaz mısın dün ankesörlü telefonlar vaktindeyken, seni
alıp gelseler, internetten yahut, Cep telefonlarıyla görüntülü
konuştuğumuz vakte alıp gelseler ve Sana gösterseler, seni cennete
getirdik deseler, İnanmaz mısın sen, ve Hayret etmez misin, Cennette
ne güzellikler var demez misin, gidip anlatmaz mısın bunları orada
vaktindekilere, Anlatmayacak mısın, ya anlatırsan kaybeder misin, Allah
Allah! hayret işte, yani hayran kalmak, Bakıp bakıp hayran kalmak, ama
elde edememek, o an o an onları elde etme imkanının olmaması, seni
sadece seyirci olaraktan oraya götürdüler, ve sana gösterdiler demek bu,
ve bir gün bunların olduğu çağa ulaşacağını gösteriyor, ve bir anda
sen bugünden 100 sene sonrasında ki vakte götürüldüğün zaman, bugünün
insanı Hayrat makamına çıkmış olur.
ve yine Ashaptan birisini alıp gelsek, Hadi bir bizi Arabaya bindir de
İstanbul’a götür dersek, o ashabin ehliyeti yok, trafikte sağdan gidilir
bilmez, stop’ta durulur bilmez, yeşilde geçilir, kırmızıda durulur,
sarıda beklenir bilmez, şapşik olur, yol nedir bilmez asfalt yol bilmez,
yollardaki levhalardan güzergah takip edilip de, bir yere kolayca adres
bulup ulaşıldığını bilmez, adres diye bir şey yok zaten eskiden, bi
civarı falan yerin civarında, yakınında diyerekten tarif ediliyor, ama
şimdi ne olmuş Sokaklar bile isimlendirilmiş, evler numaralandırılmış,
ve adres diye bir şey var, mektup atıyorsun, adres diye bir şey
yazıyorsun, seni istanbul’da arayan birisi, O numaraya sana mektup
yazıyor, paket gönderiyor, hediye gönderiyor, seni arayıp O adres ve
Numara’da bulabiliyor. Osmanlı vaktinde var mıydı böyle bir şey, böyle
bir şey var mıydı, adres diye bir şey var mıydı, adres tarifi
numaralandırma var mıydı, böyle bir şey tasnif, yani tasnif, musannif,
Mehdi Aleyhisselam en büyük musanniftir, tasnif edicidir, tasnif Edecek
yani numaralandırma, sınıflandırma, kitaplardaki bab yani kapı açan
demektir, musannif, yani düzenli şekilde yerleştiren dmekdir, aradgini
aradigin yere bulmak icin adresleme, mesela bilgisayardaki dosyaları
düzenleyen, yani Hani bilgisayarda mesela müzik dosyası açtık ve
indirdigimiz müziklerin Hepsini onun içine attığın zaman, Karman çorman
olur, amma onun icinide siniflandirirsan 2018 dosyasi ve 2019 dosyasi
diye daha düzenli olur degilmi, o bile yine karışık olur 2019 ocak Ayı
diye bir dosayda onun icine actin sonra subat mart ayi diye aylara
böldün, mesela Ocak ayında çıkan müzikler dedin, bir alt sınıf daha
oluşturduğunda op orneinin yani dosyanın içine bir dosya daha açtım,
yine mesela resimler dedin, Ocak ayı dedin, 1. hafta, 2. hafta, dedin,
Ne oldu düşün yani, bunun Arandığı zaman kolayca bulunması için,bbir
baum oluşturdun aynen agac dallari gibi dal sitemi veya tasnif işte. ve
ben Bauman diye bir kumaş dokuma fabrikasında pıraktik yaptım, elektrik
teknisyenliği öğrendigim zaman. orada büyük bir depo var, oranin akilli
bir asansörü, bilgisayarlı bir asansörü var, asansörün içine binen
kimse, Hatta binmeden de alıp geliyor kendisi, otomatik, asansörün içine
binen kimse, bilgisayardan diyor ki mesela, 0005DC kodlu turuncu renkli
yün ipliklere git o ipler 9. kat 19. bölüm alt sirada ara diyor mesela,
bunu bilgisayara girdiği zaman, o asansör otomatik olaraktan gidiyor
Onun önünde duruyor, yüksek bir asansörlü böyle bir Deposu var, Depoda
gerekli malzemeler var, dokuma fabrikasi olduğu için, yani kumaş iplikle
dokunan bir şey, ve bu şekilde Hangi ipin hangi renginin nerede
olduğunu, hangi boyanın nerede olduğunu bilen, bilgisayar ve asansör
var, gidiyor o rengin olduğu yere, o iplikleri alınacak yer variyor,
orada duruyor, ve bir de efendim Eğer uzaktan kumandalı bilgisayardan
kumanda ede biliyorsun, Hiç İçine binmeden o paleti içeriye alıyorsun,
sonra alıp gelip senin yanina bırakıyor, Sen alacağın kadar içinden
iplik alıyorsun, tekrar koy, Götür bunu yerine bırak diyorsun, götürüp
yerine bırakıyor. yani düşünün teknolojinin ne hale geldiğini, yani
burasının Cennet halini almaya doğru gittiğini, yol aldığını
anlamayanlara ben ne diyeyim, ve bunu bırak Ashabı kiramdan birisini,
Osmanlı vaktindeki birisini alıp gelsen, bunu göstersen, o bile Hayrat
makamına çıktım der, Ben Hayrat makamına çıktım, evliya oldum der, yani
mucizevi şeyler gibi görünüyor, halbuki hepsi şu anki vaktimizde, biz
onlara teknoloji diyerekten bakıyoruz, mucize ve keramet demiyoruz
bunlara.
Öyle olunca Yollar, asfaltlar, ve navigasyon diye bir şey var
vaktimizde, Arabaya sen navigasyonu taktığın zaman, mesela senin hiç
görmediğin Hindistan’a gideceksin, Hindistan’ın haritası varsa sende,
ona adres verdiğin, zaman Türkiye’den yola çıktın Hindistan’a kadar seni
alıp gidiyor, Hindistan’daki bir adrese sokaga hatta ev numarasına
kadar seni alıp götürüp bırakıyor, işte aradığın Kimse bu evde
diye,yanına varınca, hedefine vardın diyor, oraya vardığın zaman. bu
mucize Keramet değil de ne? Ashab-ı kirama bunu göstersem, işte mucize
İşte Keramet ve cennetin nimetleri diye bakacak, işte cennetin nimetleri
bunlar, işte bu cenneti nimetlerinden faydalanıyorsunuz ama, Cennet
nimeti olduğunu bilmiyorsunuz, suyun içindeki Balık gibisiniz, sudan
habersizsiniz, havanın içindeki kuş gibisiniz, kuş oluyorsun da havadan
habersizsin.
Yine Cennet vaktimizdekilerden biriside, mesela adamın kafasındaki
saçları dökülmüş, kabak olmuş, adamın ensesinden bir sıra, 2 sıra saç
alıyorlar, kabak olan yerine ekiyor, dikiyorlar, aynı pırasa Diker gibi
saç dikiyorlar, ve o saçta, pırasanın toprakta yetiştiği gibi, Kafadaki
çıplak yerde yetişip saç oluyor. Aman yarabbi, bu mucize değil de ne?
yine bu acıyı sızıyada gerek kalmadan, kadınlar saçlarını kısa
kestirmiş, Bu sefer de 2 hafta sonra sıkılıyor kısa saçtan, ve diyor ki
kauaförün Sana, gel de kaynak yapalım diyor, uzun saçları silikonlu
kafasındaki saçlarına yapıştırıyorlar, Sanki sen diyorsun ki bu kadının
saçları ne kadar uzun, ne zman uzadi hemn, ne kadar güzel, yarım saat
içinde Saçları uzun hale geldi, yine peruklar, yine kuaförler işte,
saclari istediğin şekle sokuyor, seni daha bir güzel yapiyor böyle,
çirkin birisni bile bir güzel hale getiriyor makyajlar ile, yine manikür
pedikür yani hijyen.
Peygamberimizin sünnetlerinden birisinin de, uykudan kalkar kalkmaz,
semaya baktığını rivayet etmiş hadis ravileri, yani Neymiş bu, uykudan
kalkınca havaya bakmamız gerekiyormuş, semaya bakmamız gerekiyormuş ki,
sünnet işlemiş olalım! bire dangıl ahmak adam, Muhammed neden semaya
bakıyordu? şu anki vakitte kalkinca semaya bakmaya gerek yok, Tamam
bakarsın Ama, sebep ne idi, bazı sünnetler işte öyle göründüğü gibi
değil, Muhammed vaktinde saat Yok, saat diye bir şey daha Keşfedilmemiş
takvim diye bir şey Keşfedilmemiş, Sabah kalktımı Öğlen mi oldu? sabah
mı oldu? ikindimi mi oldu, havaya bakacak ki, gündüz ise güneşe
bakacak, öğlen ve ikindi mi, güneşin durumuna göre karar verecek, saat
kaç olduğuna karar verecek, akşam ise aya bakacak, ayı görecek ki bugün
ayın kaçı, Saat kaç olabilir, ay Nereye gelmiş, Gecenin yarısı mı,
ortası mı, başlangıcımı bilsin, uykudan kalkar kalkmaz semaya
bakmasının sebebi bu. Bugün ben kalktım duvardaki asılı saatimi
bakıyorum, Saat kaç olmuş, kaça kadar uyumuşum biliyorum, semaya bakmama
gerek kalmadı ki, gerekirse bakarım, birde gökyüzünün havanın durumu
nasıl diye bakarım, iklim nasıl bugün, hava durumu nasıl, serin mi,
soğuk mu bakarım, ona bile gerek yok, içeride dijital termometreler var,
içeriyi dışarıyı algılayan Sensorlar ile, senin evinin içine bunları
bilgi olarak tanımlayan yansıtan aletler Keşfoldu. Dışarıda hava eksi
22 derecede ise sen içerde sıcak odada oturuyorsun dışarıdaki havanın
kaç derece olduğunu biliyorsun bunlar sayesinde.
yine internetin varsa bilgisayarin alt köşesinde bir yer var, hem takvim
var, hem saat var. hem de mesela öyle sayfalar var ki internette, diyor
Şu an saat diye Amerika dedi Başka da çünkü Amerika’daki saat başka
bizdeki sanat başka bilim adamları hem grinviç diyerekten dünya bilim
admlari dünyayi meridyenleri bölüp, saat dilimlerine bölüp, ve birini
sıfır noktası almışlar, ve her saat dilimi bir saattir, 24’e bölmüşler
ve Öyle olunca Amerika’da saat 4 iken, Biz de 4 değil, Çünkü orada sabah
kaçta başlar, orada Gece kaçta başlarsa saat ona göre, Seninki il diger
meridyendeki ayni degil, aynı şekilde başlamıyor, sabah başlangıcı
aynı mı, saatler farklı, Öyle olunca Amerika’da saat 6 iken şu an bide
sabah 4 diyor falan filen Türkiye’de gece 2 diyor mesela. şu anda
internet sayesinde, bazı sayfalar sayesinde, ve bazı aygıtlar sayesinde,
böyle bile biliyorsun, Öyle olunca Muhammed kalkar kalkmaz semaya
baktı, Biz de şimdi kalkar kalkmaz semaya bakmak sünnet diye o yüzden
hemen yatağımızı bir pencere yanina seriptemi yatacağız ki, kalkınca
çabucak semaya bakacağız ki, o sevabı işleyelim, Bu mu yani, şimdi bunu
yaparsak, bu kadar yıllık emek zayi oldu, o hadis anlaşılmadı denir.
bugün ne yapacaksın, kolunda saat varsa, kalktımı saatine bakarsın,
Telefonuna, cep telefonundan bakıyorsan saate takvime, cep telefonuna
bakarsın, internetin açıksa, internetten bakarsın, Bugün ayın kaçı,
günlerden ne? gün Gecenin yarısı mı, Ramazan’da mıyız, Recep de miyiz,
artık biliyoruz takvim ve saatler sayesinde, akilli saatler telefonlar
sayesinde zaten. yani bazı sünnetler öyle göründüğü gibi tatbik edilmez,
ve bunu anlamayan dangıl alimler, hala aynı ahmaklık da, aynı salaklık
da devam ediyorlar. ve bunu da eger yapılmazsa, sünnete aykırı hareket
etmiş olursun, ve sen bunu yapmayinca sen mehdi olamazsina getiriyorlar
işi, sünnetten Sen içtinab ettin demeye getiriyorlar. bu mesele de
budur.
Yine diğer peygamberlerin sünnetlerine ittiba etmek de de, aynı kendi
Peygamberimizin sünnetine ittiba etmek gibi sevap ve ecir var. ve
onlarda değer kazandıran ameller olaraktan biliniyor, ve mesela Eyüp
aleyhisselam ne yapmış, hastalığa sabretmiş, ve en sonunda iyi olup
düzelmiş, işte hastalığı sabredenler, Eyüp sünneti işlemiş olurmuş. lan
dangıl trottel beyinsiz ahmak, bugün Tıp keşfedildi, ilaçlar keşfedildi,
Doktorlar var, hastaneler var, her türlü aygıt var, Ameliyat
ediyorlar, ilaçlar, ilaç sanayisi, her türlü şifalı bitkiler, maddeler
biliniyor ve bilinip tecrübe edilmiş vaziyette, Sen daha hala, hastaneye
gitmeyip, hastaliga sabretmek ile, yani sabrettiğinde Cennet kazanirsın
dersen ahmak olursun. o anda eyub vaktinde Doktor diye bir şey yok
zaten, ve ilaçlar bilinmiyor, yapacak başka bir şeysi yok, gitse ki
Hastaneye, tedavi olsa, tedavi olacak bir durumu yok, ve burada da yine o
an Eyüp’ün sabır ettiğini biliyoruzda, hastalığına sabrettigi gibi,
hanımı Rahime hatunda onun o hastalıkli haline sabretmiş, hangisinin
sabrı daha büyük, şimdi karşılaştırırsak, Eyüp’ün sabrı mı daha büyük,
yok sa Rahime hatunun Eyubun hastalıklı Haline, irinli haline sabredip
de, onu terketmeyip ona hizmet edip bakıp, ona hizmet eden hanımı
rahimenin sabrımı daha değerli? ikisi de aynı minval de diyebiliriz.
Onun ki de sabır onun ki de sabır. Öyle olunca eğer ki, o vakitte, o
hastalığın tedavisi biliniyor olsaydı, Elbette Eyüp’te, yahut hanımı da,
ona, git hastalığından Tedavi ol derdi. yoksa Eyüp sünneti işlemek
için, hastalığa boyun eğmek gerekmez, Eğer tedavisi Mümkünse, gideceksin
tedavi olacaksın.
Yine bazilari hapishaneye düşmeye Yusuf sünneti olur gözünden
bakıyorlar. bir adam kendini hapishaneye düşürecek ameller işlemesin ki,
o duruma düşmesin, Haksız yere de düştüysen de, çıkmanın yollarını
arayan Yusuf gibi oradan çıkmanın yollarını aramadın mı sünnet olmaz.
Çünkü haksızlığa uğradığını ispat edecekve, Hemen oradan kurtulacak
Yollar aradı yusuf aleyhiselam, ve işte rüya yorması ile öyle bir mucize
ile oradan Kurtuluşa erdi. yoksa hapishaneyi okula çevirmek marifet
değil. Yusufluk marifet amma, Hapise düşmek marifet değil, Yusuf sünnet
işlemiş olmuyorsun hapse düşünce, o sana bir örnek, Peygamberimiz tıpta
her zaman tedavi edici tıbtan evvel ön Tıp kullanmış, yani hastalığın
ortaya çıkışını önlemeyil öncelik alıp, hastalığına sebep olan
şeylerden uzak durmayı, ve onlardan sakınmayı ele alıcı özellikler
öğrenmeye ve öğretmeye çalışmış, Kendisi de o şekilde onlardan uzak
durmaya çalışmış, dişleri Hasta olmasın diyerekten, dişlerini misvak
fırçalamış. misvak varmış, misvak ile fırçalanmış, fırça yok ki Ne
yapsın,
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Eğer ümmetime ağır gelmeyecek olsaydı, onlara her namazda misvak kullanmalarını emrederdim.”
( Hadis-i Şerif , Buhârî, Cum’a, 8,
Temennî, 9, Savm, 27; Müslim, Tahâre, 42; Ebû Dâvud, Tahâre, 25; Tirmizî
Tahâre, 18; Nesai, Tahâre, 6, Mevâkit, 20; İbn Mâce, Tahâre, 7; Ahmed
b. Hanbel, I, 80, 120, II, 245, 250, 259, 287, 399, 400, )
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Misvak kullanarak kılınan namazın, misvaksız namaza üstünlüğü yetmiş kattır.”
( Hadis-i Şerif , Ahmet b. Hanbel, Müsned, VI, 272)
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Dört şey geçmiş peygamberlerin sünnetlerindendir. Haya duygusu, kokulanmak, diş temizliği ve nikâh.”
( Hadis-i Şerif , Tirmizî, Nikâh,1; Ahmed b. Hanbel, V, 421)
Peygamber yine ellerini yıkamış, Yemekten önce yemekten sonra ellerinizi yıkayın demiş
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Yemeğin bereketi; hem yemekten önce, hem de yemekten sonra elleri yıkamaktadır.”
( Hadis-i Şerif , Tirmizî, Şemâil, 27.bab, no:189)
başka rivayette de şöyle nakledilmiştir:
“Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in bir mendili vardı,
abdest aldığı veya ellerini yıkadığı vakit onun ile kurulanırdı.”
( Hadis-i Şerif , Tirmizî, İbni Sa’d, Tabakât, 1/462.)
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Elindeki yemek bulaşığını yıkamadan yatan kimse, eğer gece başına bir
sıkıntı gelir ise, bu durumda hatasını başkasında değil, kendisinde
arasın.”
( Hadis-i Şerif , Ebû Dâvûd, Et’ime:53, no:3852)
ağzını yıkamadan yatan birisi, sabah kalktığında hasta olursa, kendi
belasıdır demiş, çünkü ağzında bulaşık kaldı, Sen ağzını açıp da uyudun,
hayvanın bir tanesi agzina girverdi, bu süt içtiysenmeselaonun kokusuna
geln bir yılan ve bak bir sürü aracının ağzından giren yılan hikayeleri
vardır. Çünkü süt kokusuna yılan gelir, ağzından içeri girer ağzın açık
olursa. yine arı karınca ve böceklerin bazıları tatlı sever ve
ağzındaki tatlı bulaşıklarına gelirler, ağzının kenarında tatlı buluşığı
kaldıysa ve yıkamadınsaö arıcı isen bal yediysenö balda ağzının
kenarında yapıştı kaldıysave öyle uyudunsa, az sonra karıncaların senin
ağzına hücum edecekleri malum. o zaman sen kendin hasta olursan,
vücuduna arı, Karınca,börtü böcek girerse, zarar verirlerse, Kendi
kabahatin, ağzını yıkamadan yattığın için. Peygamberimiz O yüzden
elinizi ağzınızı Yemekten önce yıkayın, sonra da yıkayın demiş.
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Tırnaklarını kes! Zira uzayan tırnakların üzerinde şeytan oturuyor.”
( Hadis-i Şerif , Hatîb el-Bağdâdi, el-Câmi‘ li-Ahlâki’r-Râvî, c. 1, s. 374, Hadis No. 860.
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Her kim Cuma günü tırnaklarını keserse, öbür Cumaya kadar kötülükten beladan emin olur korunur.”
( Hadis-i Şerif , Taberânî, Mu‘cemü’l-Evsat, 5/85, Hadis No. 4886.)
Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh) şöyle rivâyet etmiştir: “Peygamber
(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Cuma günü namaza çıkmadan önce
tırnaklarını keser, bıyıklarını kısaltırdı.”
( Hadis-i Şerif , Taberânî, Mu‘cemü’l-Evsat, 1/258, Hadis No. 846.)
Cuma namazı için gusletmek, güzel koku sürünmek, yeni, temiz giyinmek,
saç, tırnak kesmek sünnettir. Tırnakları Cuma namazından önce veya sonra
kesmek sünnettir. Namazdan sonra kesmek efdaldır.
(Dürr-ül-muhtar)
Hadis-i şerifte, (Cuma günü tırnak kesmek şifaya sebeptir) buyuruldu.
(E.Şeyh)
Başka bir hadis-i şerifte, Peygamber efendimizin Cuma günü namaza
gitmeden önce, tırnaklarını keserdi. Perşembe günü de tırnak kesmek
caizdir. Kesilen tırnakları gömmek iyi olur. Hadis-i şerifte buyuruldu
ki:
(Saç ve tırnağınızı toprağa gömün, büyücüler onlarla sihir yapmasın!)
( Hadis-i Şerif , Deylemi)
yine mesela Peygamberimizin hadislerinden demişler mesela,
Peygamberimiz tırnak keserken görmüşler, Cuma günü kesiyormuş, Ya
Resulallah Bu sünnet midir, sünnettir, bunun bir ödülü var mıdır, Vardır
ödülü zengin olursunuz, Cuma günü tırnaklarını keserken yani
Peygamberimiz ödül ile öğretiyor, ashabını temiz yetiştirecek, Amma
ödüllü yetiştiriyor, aynı çocuğa Hadi git kendine şeker al, 4 tane de
ekmek al der gibi. sana zenginlik vaadi, Çünkü ashabının oraya gelen
yabancı ecnebiyler, ashab-ı kiramın yanına geldiklerinde,mesela Cuma
günü hepsi yıkanmış, mis sürünmüş, gözlerine Sürme Çekmiş, tertemiz,
saçını Taramış sakalını bıyığını kısaltmış, banyosunu yapmış, tertemiz
mis gibi insanların yanına geldiği zaman,bu müslümanlar nasıl bakımılı
birisi diye onlara özenmez mi? işte peygamber Eshabını temiz eshap
olaraktan yetiştirmek için, çeşitli sünnetve hareketler yapmış,
Temizlikler yapmış, önleyici tıpta, hastalıkların gelmesini önleyici
önlemler almış, ve bunlarıda ashabına anlatıp öğretmiş. Fakat o birşey
yaparken gören eshab, bunun cennette Ecri ödülü var mıdır ya resulallah
demişler, O da Ödül vermiş de miş anlatmış, şunu yaparsınız, şu olur,
Bunu yaparsanız böyle olur diye. Yani hep aynı çocuğa bir şey yaptırmak
için, şeker vermek gibi, o ödüller ki, Aslında onları sünnetleri
yaptığımız zaman, dünyada karşılığınınıda alacağız zaten. şekere ve
ödüle gerek yok, Zaten şu anda tırnaklarını kesiyorsan, bakımını
yapıyorsan, manikür pedikürünü yapıyorsan, sen şu anda tertemiz bakımlı
sağlıklı insansın. mikroplardan korundun, yani beladan korundun, yoksa
mikroplari yersin, hasta olursun, Burası cennet halinde, Herkes bakımlı,
türüm türüm tütüyor parfümler misler ile. Ne güzel, insanlık güzel
oldu, cennete döndü burası, Yoksa sen işte tırnakları Cuma günü kestin
bu dünyada ileride zengin Olur değil bu, Gaye amaç bu değil, Peygamber
sadece orada ödül vererek den o sünnetin severek yapılması için,
bunları böyle anlatmıştı. sünnetler sadece göründüğü gibi zannediliyor,
göründüğü gibi algılanıyor, doğru şekilde yapılmıyor. Halbuki o
sünnetleri yaptıklarında, İslam ümmeti diyerekten, Muhammed grubu diye
bir grubu, Temiz insanlar, bakımlı insanlar, bilgili insanlar olaraktan
yetiştirilmesini sağlamak, hastalıkları olmayan kararlı tutarlı bir grup
olmak gaye, kötü bir şeyler yok, akarı kokarı olmayan tertemiz bir
ümmet olmamızı sağlamak için, Muhammed bu ödülleri bize göstermiş, yoksa
cennette Bilmem köşküm olacak, Cennette Bilmem katların yatların
hikayeleri biraz fasa fiso İşler bunlar. Peygamberimizin Sadece onların
yapılmasını sağlamak için ödül vermesini, Allah da onları o şekilde
ödüllendirip, onları peygamberini mahcub etmemiş. şu anda onları
yapanlar, cennet gibi vaktimizdeki, şu andaki insanlarımız, zaten
bunları yapan insanlar olduğundan onların ödülleride var, bak evin
altında akan nehirleri olan evlere ulaştık, evinde su tesisati var,
tuvalet banyo var, bak mehdi vaktine ulaştık, altınçağ İşte bu Vakit
kuruldu. o insanların ona yani sünnetlere ittibâ etmeleri amacına ulaştı
ve anlattık bu dnerdeyse cennet gibi oldu. insanlıkta artık bunlar
ahlak halini aldı ahalakı hasene ve melke halini aldı tırnak kesmek,
banyo almak, mis parfüm kuallanmak. işte yine cumartesi yasağı,
cumartesi yasağını Allah koyduğunda anlamadılar, ve zamanımızda ki
insanlar tatil etmesin öğrendiğinde ne güzel oldu. yani o zaman
yapamadılar ama, işte bugün de hafta sonu tatili ne güzel bir nimet,
tatil yapmasını öğrendik, Allah’tan öğrendik, onu da, dinlenmesini de
Allah dan öğrendik. hepsi aynı minvalde yani.
Bir tanıdığıma dedim Burası cennet, işte yakın zamanda, Bir 20 seneye
kadar da ölümsüzlük Keşfolursa, artık ondan sonrası Cennet dedim. O da
dedi, o zaman dedi, dünyaya sığamıyız dedi. Ben de dedim ki,
Bitkilerin, yiyecek ve gıdaların GDO su ile oynayaraktan, bitkileri
tohumsuz bıraktılar, hibrit sebzeler meyveler de çekirdeksiz
meyveler,çekirdek var am tekrar meyva vermiyorlar yani, artık tohumsuz
çocuklar meydana geldi, ve şu anda binlerce kimse çocuğunun olmadığından
dert yanıyor, öyle olunca, artık Eğer bu insanlık Bu çocuklara
kaldıysa, bu dölsüz tohumsuz çocuklara kaldıysa, ve onlarda en sonunda
ölümsüzlüğü de keşfedeceklerse, artık Onların çocukları da olmayacak, ve
belli miktarda insanlık kalacak demek olur bu. ve bizlerden de belki
birkaç tane çocuk yapabilecek insanlar kalır o vakte, onlarda erer Belki
o Cennet vaktine, ölümsüzlüğün Keşfeolduğu vakte. Ama eğer insanlar
işte yeryüzünde kalırsa, çocuk yapamayacak hale gelirse, ve onlar en
sonunda kalacak kimseler olursa, o zaman artık dünyaya sığamayız sorunu
da ortadan kalkmış olur. en son yaşlıları öldüğünde ve, bu dölsüz
çocuklar ortada kaldığında, artık insanlık üremesi de sona erdi demek.
yani kainatın açılması sona erdi, Ondan sonra dürülme başlayacak demek
olur. Ve bunu da zaten Geçen hafta anlatmıştık, benim elimdeki işaret
parmağımın 13 Santimkenö 9 santime kısaldığını anlatmıştım ya,
dirilmenin başladığını anlatmıştım ve hala şu an bu durum devam ettiğine
göre Öyleyse artık yani o dölsüz çocuklar vaktine girildi ve artık
Kainat dürülmeye başladı artık, üreme hiç olmayacak vakte doğru
gidiyoruz demek bu. kainat ve insanlık artık daha ileri geçmeyecek ve,
sadece küçülme devam edecek demek bu. Öyle olunca da dünyaya
sığamıyacağız diye bir durum yok. Peygamberin Bir erkeğe 40 kadın
düşecek dediği vakte edilecek o doğru gidiyoruz demek bu. Demek ki
Erkekler de az olacak.
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“İlmin azalması, cehaletin meydan alıp yayılması, zinanın meydana çıkıp
şayi’ olması, elli kadının yalnızca bir bakanı olacak derecede
kadınların çoğalıp erkeklerin azalması, kıyamet alâmetlerindendir.”
( Hadis-i Şerif , Buharî, Kitabu’l-İlm, 23)
Yine hocanın bir tanesi, Peygamberimizin Cuma hutbesindeyken, bir tane
Arap çocuğunun, Gömleğinin düğmesinin açıldığını gördüğünü, onu hutbeden
görünce, hutbeden inip, çocuğun düğmelerini düğmelediğini, ondan sonra
tekrar hutbeye çıkıp, hutbe vermeye devam ettiğini anlatıyor. Be adam
bunlar uyduruk hikayeler, peygamberin Minberi yoktu ki o vakit, onun
hutbeye çıktığı minberi yoktu ki, 5 basamaklı 6 basamaklı bir minber
yoktu ki. hurma kütüğünün Üstüne çıkıyor zaten. yarım sandalyenin üstüne
çıkan inen kimse, bunda bir zahmet yok ki. hem de Peygamberimizin
vaktinde düğme neredeymiş, düğme neredeymiş, kefen gibi elbisler var,
düğmesiz. Düğmesiz dikişsiz kefen oluyor, çünkü eski vakitte dikiş bile
zor, düğme nereden, Keşfolmuşmuy du ki,
Dünyadaki ilk düğme m.ö. 2000 yıllarında Yakındoğu ‘da hayvan kemikleri veya tahta ile yapılarak kullanılmıştır.
Metal düğme, uygarlığa Romalıların bir katkısıdır. Ancak, Romalılardan
çok daha önce, M.Ö. 2000 yıllarında, Yakındoğu’da düğme kullanıldığı
biliniyor. Bu ilk düğmeler, genellikle hayvan kemiklerinden ya da
tahtadan yapılıyordu. 13. yy’dan itibaren düğme, Avrupa’da da yaygın bir
biçimde kullanılmaya başlandı.
yani daha Avrupada bile 13. yy’dan itibaren yaygın bir biçimde
kullanılmaya başlandı diyor, yani araplarda bunun kullanılması ne zaman,
ben bile hatırlıyorum çocuklugumda, kemik düğmeli kazağım vardı. yani
1900 lerin sonu sayılır, öyle olunca, araplar ne zaman başladıda, öyle
çocukların gömleğinde falan düğme olacak haaa, hepten uyduruk hikayeler.
bir de bunu hocalar anlatıyor da gerçek gibi herkes de inanıyor. ve
bugün Adam Cuma namazına gitmiş, adamın yarım saat vakti var, işten
çıkmış, Öğle paydosu zaten 45 dakika, adam 15 dakika da yemeğini yemiş,
Yarım saatte de namazı kılacak, ve bir de yarım saatin içinde namazı
kıldıktan sonra, 10 dakikada da işine gitmesi için yol sürüyorsa, yani
20 dakikası var En fazla adamın, namaz kılmak için, cuma namazını kılmak
için. ve bu adamnamzdayken hutbe dinlerken, şimdi Hoca Efendi, oradan
cemaatten birisinin durumunu düzeltmek için, hutbeden minberden, 5
basamaklı 7 basamaklı minberden incekte, onu düzeltcek de geri çıkacak
da, oradaki ahali Onu bekleyecek de, o adam işe gidecek, orada hutbede o
işler yapılmaz, orada kısa öz cümlelerle, o günün gündemi Neyse, onun
hakkında bilgi verilir, herkes namazını kıla, Gündem hakkında bilgi,
dinimiz bu konuda ne demiş onu öğrenir, Ondan sonra işine gidecek işte,
gider ordanda evine gidecek. Yoksa orada açık oturum yapılmamaktadır,
vakit şu an meşguliyat vakti, meşguliyet meşgale çok. adam işe gitmezse,
işinden çıkarırlarsa atılırsa, çoluğunun çocuğunun rızkını kazanamaz,
Burada şimdi cuma namazı mı önemli yoksa, onun aç kalıpta, ellerden
dilenmesi mi daha iyi, bu durumda ondan sonra ondan bundanmerhmetli bir
Müslümanlardan iyilikten beklemesi mi güzel, öyleyse cuma namazı bile
gerektiği yerde terk edilebilecek durumlar bu zamanda. Çünkü adamı işten
atacaklar gitmeyebilir Cuma namazına,
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Her kim önemsemediği için üç Cumayı terk ederse, Allah onun kalbini mühürler.”
( Hadis-i Şerif , Ebû Davûd, Salât, 212)
Cuma farz, gitmeyen, üç cumaya gitmeyen dinini terk etmiştir hadisi var
peki, adam işten atıldı mı, fakir duruma düştümü, sen mi bakacaksın ona
ve ailesine. parasını sen mi vereceksin, evinin kirasını sen mi
vereceksin, kim verecek, O evli ise Çocuklara kim bakacak, ekmeğini kim
alacak o zaman, o zaman her şey yerli yerince, Namaz bile yerli
yerince,
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“İnsanlar vakti girince iftar etmekte acele ettikleri sürece hayır üzere olurlar.”
( Hadis-i Şerif , 26 B1957 Buhârî, Savm, 45)
peygamber öyle dedi, oruç açmaya durduğumuz vakit Eğer sofra hazırsa,
namaza geçmeyin, önce sofrada ekmeğinizi yiyin sonra namaza geçin dedi.
Ne demek bu, yani ekmek namazdan daha evla imiş, Öyle olunca işte
çalışmak,işten atılmamak, işte çalışabiliyor olmak, çoluğunun çocuğunun
rızkını kazanmak, Bu devirde zor. ekmek aslanın midesinde deniyordu
eskiden, ağzında değil Şimdi, midesine inip de çıkaracaksın diyorlar,
insanlık çoğaldı iş azaldı, robotlar var, her şey öyle olunca, iş
kaybetme tehlikeli bir şey, O zaman cumayada gitmeyen, üç cumaya
gitmeyen dinini terk etmiş flan olmaz bu devirde. Cuma bu durmlarda
farziyetini kaybettiriyor zaten. farziyeti de burada terk etme durumu
anlattım, yani anlattım yani orada çünkü mesela soğuk varsa, düşman
varsa gitmeyebiliyorsun, Cumanın farzıyeti düşüyor, sefere gittiysen
düşüyor, böyle farziyeti düşen bir ibadetin efdaliyetide, daha önde olan
işini kaybetme durumunda, gitmemesi mi daha evla, dünyada işsiz aşsız
kalıp sürünmesi mi daha evla.
Yine Cennet vaktimizin, yani altın çağdaki nimetlerimizden bazılarından daha bahsedersek :
Mesela menkıbe anlatanlar, dini kısa anlatanlar, onlardan ibret alınsın
diye anlatıyor. Dün bunlar hikaye ediliyordu, kıssa halinde, mesela
yüzmeyi sana kitaptan tarif etsen, 50 kerre o kitaptan yüzmeyi okusan,
bir tane yüzen insan videosu görsen, ya da yüzen İnsanın kendisini
hakkalyakin görsen, bunlar aynı değerde midir. Dün kitaplar vardı bilgi
veren bize, bazı bilgiler kitaplarda yazılıydı, bugün ise YouTube diye
bir şey var, Tuğba dalı, Orada mesela adam, kek yapmasını tarif ediyor,
fotovoltaj ile elektrik üretmesini tarif ediyor öğretiyor, yine mesela
kalorifer tamiratını gösteriyor, akan su musluğu tamiratını
gösteriyor, hiç bilmeyen adam, hiç tesisat ilmi Bilmeyen Adam, açsa o
videoyu musluk nasıl tamir edilir baksa, oradan öğrendiği gibi ,eline
bir dene pense alsa tamir etse, en iyi tesisatçı dan daha iyi tesisatçı
olur, Çünkü videolu görüntüler var “aynel yakin” öğreniyorsun bu devirde, kitaptan öğrenme gibi değil “ilmel yakin” değil videolu görüntü her şeyi aynel yakin, yani görerek öğreniyorsun. Yakında her şeyi hakkalyakin öğreneceğiz “Halogram Teknolojisi”
geliyor ve hakkalyakin vaktindeyiz. bak sayfa açtık, ilk önce ilmel
yakın ile başladık, Aynel yakın ile devam ettik, ve hakkal yakin açtık.
ilmelyakin.simplesite.com
(eskiden kendi domainimiz üzeriden ilmel yakin sayfamiz vardi orasi bazi
sebeblerden kapandi, yeniden acacagiz insallah, burasi (ilmelyakin) cok
sonralari actigimiz sayfa)
aynel-yakin.com
hakkalyakin.com
ve zamanımız ne zaman ara bak, hakkal yakin zamanı, hakkal yakin ne demek
ilmelyakin,Aynelyakin,Hakkalyakin Ne Demekdir?..
Allahu Teala Kuranda Bilmenin Dört yolu oldugunu anlatiyor bu ayette :
İlmel yakîn (Alim bilgisi), Cehalet bilgisi(Cahil Bilgisi), Aynel
yakîn(Nazari Bilgi Görsel Bilgi) ve Hakkel yakîn(Sathi ve şehadet
Bilgisi)
İlmelyakîn(Alim bilgisi) : ilimle bilmek,Bir bilgi bir burhan ile bilmek, bir delil ile bilmek
Cahil Bilgisi: Karanlik bilgi ,Körü körüne inanmak,bir bilgiye a,b,c
şıkkı vermeden cahilce bu böyledir diye kalbin diger bilgilere ve
şıklara kör bakmasi.
Ayneyakîn (Nazari Bilgi Görsel Bilgi) : gözle görerek bilmek,
Hakkalyakîn (Sathi ve şahedet Bilgisi) : Her şeyi ile bilmek, vakıf olmak demektir. yani bir bilgiye bizatihi icine girip olaya bizatihi şahit olarak bilmek.
Birer misal ile aciklayalim:
Semada yani gökyüzünde ay oldugunu önce bir ilim ile bilmek yani bilim
adamlarinin bilgisi ile yani birer burhan ve deliller ile bilmek: o
aydir 29 günde dünyanin etrafinada döner ,… v.s.
bu bilgi ilmel yakindir.
Sonra cahil bilgisi ile bilmek :
farenin aya bakişi gibi aaah şu koca peynir cennetine varsamda şu koca
peynirden yesem diye ay i peynir zannetmek zanni bilgi. her ne kadar biz
ona, ay peynir degil desekde inanmazsa, o peynir derse o zaman işde,
ona hayir o peynir demesi, zanniyla bilmek olan, cahil bilgisi ile
bilmek olur.
Sonra ücüncü aynel yakin bilmekde :
ayin hilal dolunay hallerini gözetleyip, yerden onun dünyanin uydusu
olduguna, gözlede bakip ilmel yakin bilgisine bizzat, gözlerlede
müşahede edip bilgisinin artmasi ile bilmesidir.
ve hakkal yakin bilgisi ise : artik
onun dünyanin uydusu olduguna kanaat getirince, füzeye binip ,gidip
bizzat aya varmak, ayak basmak ve, evet burasi dünyanin uydusudur, şu şu
madenleri vardir ,şu şu özelikleri vardir ,diye tafsilatlica, bizzat
gidip onu şehadet bilgisi ile bilmeye, hakkal yakin bilgisi denilir.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَقِين
لَتَرَوُنَّ الْجَحِيمَ
ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَقِينِ
ثُمَّ لَتُسْأَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Kellâ lev ta’lemûne ilmel yakîn(yakîni).
Manasi: Hayır, keşke siz, İlm’el Yakîn (kesin bir bilgi) ile bilseydiniz.
Le terevunnel cahîm(cahîme).
Manasi: Mutlaka cahîmi (alevli ateşi) göreceksiniz.(Bizim yorumumuz:Cehalet Karanligini göreceksiniz)
Summe le terevunnehâ aynel yakîn(yakîni).
Manasi: Sonra mutlaka onu Ayn’el Yakîn ile (gözünüzle) de görseniz.
Summe le tus’elunne yevmeizin anin naîm(naîmi).
Manasi: Sonra o sordugunuzun icin de kendinizi buluverirsiniz
Sadakallahul Aziym Tekasür suresi 5, 6 , 7. Ayetler
hakkal yakın bir ilmi bilme zamanı, hakkal yakin demek bir olayı yerinde
tatbikatı ile görüp öğrenmek demek, Yani çıraklık gibi. Yüzmeyi Sen
yüzen birisinden Gördüğün zaman sen de kolayca yüzmenin yöntemini
öğrenmiş olursun bu aynelyakin yine bir yemeği yapmasını yapan
birisinden gördüğün zaman en güzel şekilde yaparsın püf noktalarını da
ondan görürsün, ama kitaptan okumak aynı değerde değil, ve Bugün artık
öyle ilmel yakin, Aynel yakın yani videolardan görüntü halinde
öğremekte de kalmadık, artık hologram teknolojisi diye bir şey var
şimdi, yeni Amerikan İlluminati kliplerinde bunu gösteriyor, klipte
adam yada kadın bir zamana gidiyor, adam orada zamanın içinde hareket
ediyor, Onu kimse görmüyor, o her şeyi görüyor, hakkalyakin onların
hangi hareketi yaptıklarını görüyor, orada bulunuyor, bir saati
oradaymış gibi olayları görüyor, farkına varıyor, ve bunu düşünün bir
Demirci’den Demircilik öğrenmek için, onların yanında ders gördüğünü, ve
bu şekildetatbikat ile Demircilik öğrendiğini düşünün, ve sonra oradan
çıktığını düşünün, ilerde yotubenin yeni hali böyle olacak, ve bu
şekilde hakkal yakin, Yani Aynel yakın dan da geçtik artık hologram
zamanı, hologramı ile bilgi alma zamanı, yani hakkal yakin her şeyi
yerinde tatbikatı ile öğrenme zamanı, zamanımız hakkalyakin zamanı bak
bu video sadece oraya doğru gidişi gösteren videolardan sadece birisi
Taylor Swift – Delicate
Ve yine mesela altın çağdaki bilgilerden, hayvanlar hem İngilizce hem Almanca hem Türkçe her dilden anlıyorlar, Türkçe konuştuğun zaman Türkçe anlıyor, Ne demek istediğini, İngiliz birisi gelse, ona İngilizce konuşsa, onu da anlıyor Ne demek istediğini, o zaman bu hayvanların dili nasıl bir dil ki herkesi anlıyor? öyle bir dil keşfetmeniz lazım ki, İngilizce’dende üstün bir internasyonal bir dil, hayvanların dili işte her dili anlayacak bir dil. Eğer onların beyin sisteminde, bunu nasıl algıladıklarını keşfedebilirsen, dünyada Amerikalı İngilizce konuşan ile Hindistan’daki hinduca konuşan arasında fark olmayacak, hepsini anlayacağız, eğer o ilim keşfedilebilirse.

Ve bu
vaktimiz yine binlerce Cennet nimetleri ile dolu mehdi’yi vaktini
anlatırken Peygamber Efendimiz elindeki ile dünyayı görüyorlar bütün
haberler onların evine kadar geliyor Evlerinde Lambaları var diye nasıl
tarif etti evlerinde güneşleri var evlerinin altından nehirler akıyor
Yani bunlar onun anlatış tarzı ile O anki algılaması ile dedim ya onu al
gel bizim vaktimiz hem her şey Ona hayret verici şeyler, ve o anki
algısıyla Algıladığı şekilde anlatacak eshabına, onlarda oraya gitme
yollarını anlatmış, onlara o şekilde anlatılmış, hadisler bunu
gösteriyor. Ama şu anki haline baktığımız zaman resimdeki nimetlere
mesela, biz bunların gerçek ve hakikat halinin nasıl olduğunu anlıyoruz.
diyor ki elma bu degil diyor, esas cennette elma var diye anlatiyor,
biz burada elmanın tadının sadece cüzi miktarını alıyoruz diye, o
elmanın tadı cennette daha bir güzel elma olacakmış. Allah Allah.
Halbuki işte o peygamberimizin cennetteki nimetleri tarif ederken
anlattıkları, o tarif ettikleri Sadece onun o anki algısı ile anlayıpta
o anki dili ile anlatabildikleri idi. Şu anda onların, o nimetlerin,
hakkal yakin, içinde bulunmaktayız. bunları anlatabiliriz başkasına
ifade edebiliriz bizde, ama o an peygamber, onları, yani bu
nimetlerimizi tarif edecek kelimeleri bile bulamıyordu.
Ve bu ifade meselesinden de son noktayı koyalım bu haftanın vaazına,
bazı ahmaklar Atatürk’ün ismini Kemal değil de, Kamal diyorlar, bire
beyinsiz, Kemal kelimesi Arapça bir isimdir Kemal كمال kef Mim
lamdan oluşur. kefin üstüne Üstün geldiği zaman. ka diye okutmaz.
Arapça gramatiğinde harfler, ince ve kalın oluşuna göre ses alırlar. Kef
ince sessiz harf olduğu için, onu sesli Okutan Üstün harekesi üstüne
geldiği zaman, ke diye ince bir sesle okutur, r harfi kalındır, ve
onun üstüne de aynı Üstün geldiği zaman, re diye okutmaz da, ondaki
etkisi kalın olaraktan okutur, ve ra diye okunur. Öyle olunca Mustafa
Kemal’in ismini, Kamal diyen ahmağın durumu, ahmaklıktanda bir üstün
derecedeki ahmak demek. Ve mesela benim ismimi nüfustaki adam yazarken
Raşit yazmış, asli ile Raşid arapçadır Ve sonuda D ile biten bir isimdir
yani asli ile Raşid dir Arapçada, ama o Türkçe olaraktan yazmış Benim
ismimi ve Raşit diye yazmış, aynı şey.ve Türkç diye bir dil ve yazması
yeni keşfolmuş, Türkçe yeni icat olmuş, nüfus tutulması, nüfus kütüğü
ilk defa ne zaman tutulmuş bir bak bakalım, bana osmanlida vardi deme,
bana bir tane osmanli padişahı nüfüs cüzdanı örnegi göster, madem
vardiysa, yok neden öyle bir resim şimdiye kadar yayinlanmadi, yok
cünkü, nüfus kütüğü diye bir şey var mı daha önce Osmanlı’da falan, ve
Atatürk ilk defa soyadı kanunu getirip nüfus tutulmasını başlattığında,
nüfus kütüğüne ilk yazılan isim kimin ismi imiş Bir bak bakayım.
Mustafa Kemal Atatürk ismini oradaki nüfustaki yazan kimse, daha dili
tam öğrenmedi için belki de orada Kemal yazacağı yere Kamal yazdı Belki
de, öyle yazıyorsa bile, öyle yazdığınada emin değilim internet
ortamında bircok aslı fesli olmayan Atatürk nüfus cüzdanı resimi var, ve
Türkçe’nin Daha tam yerine oturmadığı için o şekilde belki Anlaşıldı,
söylendi rivayet oldu, Kemal Arapça bir kelimedir ve böyle yazilir كمال ,
Aynen benim Raşit kelimesinin olduğu gibi ve asli راشد dir ve Arapçada
Kemal Kamal değildir, Arapçada öyle KAMAL diye bir kelime de yoktur
zaten, Ve bunu uyduran terbiyesiz, demekki arapca bilgisi olmayan ahmak
birisi uydurmuşve, maksat fitne çıkarmaktır bunun sebebi.
Rabbim, bana ve askerime, dilinide, dinini de, dünyasını da, sünnetleri
de, farzları da, doğru anlayıp, doğru uygulamak nasip eylesin.
–oOo—
أَأَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ
”Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! ‘
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da’vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve
etûbu ileyk.
–OoO–
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 29 Mart 2019 Vaazi Cuma
Original Kar © glan
Vaazi mp3 olarak indirmek icin linke sag tikla farkli kaydeti sec
Vaazi Youtubeden Seyretemk icin Linke TIKLA
Sessiz Zehirin – ve internetin Sesi ve Onun Şifası Olan – Radyo Karoglan
Ocak – Şubat – Mart – Nisan – Mayıs – Haziran
Temmuz – Ağustos – Eylül – Ekim – Kasım – Aralık
1 Senede/12 Ay
Pazartesi – Salı – Çarşamba – Perşembe – Cuma – Cumartesi – Pazar
1 Yılda/365 Gün
7 Günde/24 Saat
Vaaz – Dini Sohbet – Tasavvuf Sohbetleri – Radyo Karoglanda
RADYO KAROGLAN