

ERGENEKON NEREDEDİR
Eski Türk yurdu ve coğrafyası üzerine şimdiye kadar çok değişik
fikirlerin ortaya atıldığı bir gerçektir. Yani Türklerin ana yurdu
meselesi çok tartışılmış ve hâlâ da tartışılmaya devam ediyor. Biz de,
zaman zaman çeşitli yazılarımızda ve kitaplarımızda kısmen de olsa bu
konu üzerinde durmaya çalıştık.228 Bununla beraber eski Türk vatanı veya
ana yurdu hususunda bizim görüşümüz Selenge ve Orkun Irmakları kıyıları
olması gerektiği yolundadır.229
Ancak, özellikle Kök Türkçe kitabeleri göz önünde bulundurduğumuzda, bu
tarihi belgelerde zikredilen Ötüken kelimesini ele alıp, neresi olduğu
konusunda fikir yürütmek gerekirse, bu coğrafi adın çok geniş bir
manası olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla eski Türk kaynaklarında “il
tutulacak yer” olarak gösterilen230 Ötüken’in tek bir nokta olmaması
lazımdır. Bizce, manası hakkında da münakaşaların sürdüğü Ötüken, büyük
bir coğrafi mekanı ifade ediyordu.
meselesini bu şekilde özetledikten son Türk destanlarında geçen
Ergenekun’un mevkiinin neresi olduğu hususundaki soruya da geçebiliriz.
Tıpkı Ötüken’in yeri mevzuundaki tartışmalarda olduğu gibi Ergenekun’un
da ne anlama geldiği ve neresi olduğu yolunda farklı fikirlerin
bulunduğunu yukarıda belirtmiştik Türklerin Türeyiş Destanı veya
Ergenekun Efsanesi olarak adlandırabileceğimiz bu hikâyelerde,
atalarımızın başından geçen birçok olaya şahit bulunmakla beraber,
tarihi yurdun özellikleri hakkında da bilgi sahibi oluyoruz.
Her milletin mitolojik devirlerinde, böyle gerçeklerle efsanelerin
birbirine karıştığı bir dönem vardır. Dolayısıyla Türklerin tarihte
yaşadığı acı ve tatlı bazı hadiseler onların beyinlerine öyle işlemiştir
ki, bu genler vasıtasıyla günümüze kadar gelmiştir.231 Dünyanın bütün
halklarının kendilerinin türediklerini kabul ettikleri mitolojik bir
yaratık mevcuttur. Türkler de kendi ataları olarak kurtu kabul ederler
ki, sosyologlar ve etnologlar bunun sebebini ilmi ölçüler çerçevesinde
açıklamaktadırlar. Bizim asıl söylemek istediğimiz, bir destan şeklinde
kulaktan kulağa ve yazılı bazı kaynaklarda zikredilerek gelen bu kurt
ata motifinin arkeolojik malzemeler ışığında desteklenmediğiydi. Ama
1956 yılında Moğolistan’ın Bugut kasabasında bulunan, kurttan süt emen
çocuk motifli yazıtın yanısıra, şimdiye kadar gözden kaçtığı biçimiyle
veya bizim öyle öğrenmemizi istedikleri şekliyle, tepesinde bir ejderha
mofinin olduğu söylenen Köl Tigin ve Bilge Kağan kitabeleri nın üstünde
açıkça kurttan süt emen çocuk figürleri yer almaktadır. 232
Destandan çıkan neticeye göre; bu Ergenekun denilen yerin dağlarla
çevrili, içerisinde su ve otların bol bulunduğu geniş bir vadi olması
gerekir. Aynı zamanda kanaatimizce, bu mekân günümüzdeki Moğolistan
sınırları dahilinde aranmalıdır. Yani, bu tarihi yurda Moğolistan
dışında bakmak doğru değildir. Buna karşılık Çin ve İslam kaynaklarında
sözü geçen ata yurda dair işaretlerin batıda ve özellikle de Turfan ile
Turfan’ın batısında, daha doğrusu lssık Köl çevrelerinde gösterilmesi,
Moğolistan’da anlatılan hikayelerin 6-11. yüzyıllar arasında yine Türk
boyları tarafından batıya taşınmalarından kaynaklanmaktadır, diye
düşünmekteyiz.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1993 senesinde hazırlanan ve
Moğolistan’daki Türk Anıtları Projesi (MOTAP) olarak adlandırılan233 bir
çalışma kapsamında yaklaşık sekiz senedir bu ülkede kazı ve
restorasyon faaliyetlerinde bulunmaktadır. Çalışılan mekânlar târihi
Türk yerleşim alanları, yani İslam öncesi Asya Türk devletlerinin ana
merkezleri olan Orkun Havzası idi. Orkun Vadisi veya havzası olarak
bilinen bu geniş bozkırlar neredeyse 11. asra kadar, Türklere başkentlik
yapmış, Türkün beşiği olmuştur.
Orkun bölgesinde dikkati çeken iki vadi vardır: Birincisi yukarıda
Orkun’un Selenge’ye karıştığı yerden, Karakurum’a kadar uzanan geniş
bozkırdır ki, binlerce kilometrekare alanı kapsayan bu vadi, Orkun ve
onun kollarıyla sulanır, hayvancılığa ve şehir hayatına çok müsait bir
yerdir. Zaten bugün Orkun Yazıtları veya Kök Türk Kitabeleri diye
adlandırdığımız abidelerin burada dikilmesi; başta Kara-balgasun,
Karakurum ve Türk Hanının Balığı gibi kent kalıntılarının mevcut olması
bunu ispatlamaktadır. Buranın coğrafi önemi konusunda, yine daha önce
bazı yazılarımızda bilgiler sunmuştuk.234
Kutlu Ötüken topraklarının ortalarına denk gelen bu yer, Türklerin
sosyal hayatlarında vazgeçilmez bir bölge olduğu gibi, bugünkü Moğollar
için de Orkun havalisi son derece mühimdir.
Orkun Havzasını teşkil eden ikinci kısım ise, Karakurum’dan Orkun
Nehri’nin kaynağının çıktığı Altaylar mıntıkasına kadar uzanan alandır.
Burası Orkun’un kuzeyinde kalan topraklardan daha dar bir vadiye
sahiptir. Bölgenin üç tarafı yüksek sıradağlar ve ormanlarla
çevrilidir. Buranın ilginç olan bir özelliği de, arazinin volkanik bir
yapıda bulunmasıdır. Yani bazı yeryüzü şekilleri, dağ ve tepelerin
oluşması birtakım volkan patlamalarıyla meydana gelmiştir. Bir başka
hususiyeti de, burası bir deprem sahasıdır. Herhalde vadide bir fay
hattı mevcut olup, zaman zaman yer sarsıntılarının olduğunu sanıyoruz.
Bunun en büyük göstergesi, Moğolistan’ın en büyük şelalesi olan Orkun
çağlayanının burada olmasıdır. Şöyle ki: Orkun Irmağı ve vadisi çıktığı
dağlardan biraz yol aldıktan sonra söz konusu yerde birden seviye
kaybetmekte, vadi neredeyse 100 metrelik bir çöküntüyle aşağıya
inmektedir.
Biraz önce anlattığımız coğrafyaya ait güzellikleri gözönünde
bulundurunca, insanın aklına Ergenekun burası mıydı, gibi bir soru ister
istemez gelmektedir. Tabii ki, bazı şeyleri yazıyla anlatmak mümkün
değil. Mutlaka zihinlerde canlandırabilmek için görülmesi, aklın somut
bir şekilde o nesneyi algılaması şarttır.
Ergenekun Destanı’nı hatırladığımızda, işte bu geçit vermez dağların
etrafında yetmiş yere, yetmiş körük konduğunu ve dağın eritildiği
aklımıza geliyor. Orkun Şelalesi olarak adlandırdığımız bölge, adeta
lavların püskürmesi sonucunda, toprağın üzeri erimiş demir curuflarıyla
bezenmiştir. Büyük ihtimal, binlerce yıl evvel bir deprem veya volkan
patlaması sonucunda burada bir tabii felâket yaşanmış da olabilir. Ya da
insanların gözleriyle gördüğü yamaçlardan inen lav akıntılarının,
zamanla dağlardaki madenlerin insanlar tarafından eritilmesi şeklinde
destanın içerisine de girme ihtimali vardır.235
228 – S. Gömeç, “Ergenekun Yurdun Adı”, Meslek Hayatının 25. Yılında Prof. Dr. Abdulhalûk M. Çay, C. 1, Ankara 1998.
229 – Bakınız, Gömeç, Kök Türk Tarihi, s.1.
230 – Bakınız, Köl Tigin Yazıtı, Güney tarafı, 34. satır; Bilge Kağan
Yazıtı, Kuzey tarafı, 3. satır: İl tutsık yir Ötüken-Yış ermiş.
231 – Öyle sanmaktayız ki, Şikarî’nin aktardığı Karaman-name’de
Ergenekun’un izlerini görmek mümkündür. Bakınız, Karamanoğulları Tarihi.
Konya 1946, s. 105, 133-135.
232 – Gömeç, “Türk Tarihinin Kahramanları: 20- Köl Tigin” Orkun, sayı 73, İstanbul 2004.
233 – Gömeç, “Moğolistan’daki Türk Anıtları ve Eserleri Projesine Dair” Orkun, Sayı 40, İstanbul 2001.
235 – S. Gömeç, “Ergenekun”, Orkun, Sayı 79, İstanbul 2004.
………….
Kaynak:
Türk Destanlarına Giriş, S. 155-159
Prof. Dr. Saadettin Gömeç